Bu soruya verilecek cevabın ortası pek yok gibi. Çünkü bir kesim anlamsız hikayeler yığını olarak ele alırken, bir kesim de bu alanın nasıl bir derya olduğuna iknadır. Ben şahsen ikinci tarafı destekleyen gruptayım. Bunun pek çok sebebi var, fakat başat iki sebebimden birincisi sanat eserleri ve onların içine gömülü mitolojik yorumların yarattığı heyecan, ikincisi ise mitolojinin her daim güncel ile olan sarsılmaz bağı! Bundan olsa gerek zamanında Özgür Gündem gazetesinde çıkan mitolojik yazıları çok sevmiştim. Hiçbirini kaçırmadım. Onları yazan Özgür Gürbüz idi. Bu yazılarda kısaca yaptığı şey şuydu: Güncelde yaşananların, beş bin yıl önce hangi öyküde birebir geçtiğini bugüne gelerek meseleyi uygarlığın köleciiktidarcı karakteri üzerinden önümüze seriyordu.
1998 yılından bu yana tutuklu bulunan Gürbüz, şu an Trabzon Beşikdüzü T Tipi kapalı Cezaevi’nde bulunuyor. Sağlık durumu ne yazık ki pek çok arkadaş gibi kötü durumda ve tedavisi karşılanmıyor. Kendisi ile zindan sürecinde uzunca mektuplaşmalarım oldu. Zindan alanında kitap yazan, yazmaya çalışan, yoğunlaşan pek çok arkadaş var. Özgür de neredeyse yıllarını mitolojiye vermiş biri. Bu alan üzerinden yetkinleşmiş. Bu açıdan çok önemli… En azından belli başlı konulara tüm zamanını veren ve alanda derinleşen arkadaşların daha iyi ürünler çıkardıklarını düşünüyorum. Bunun somut örnekleri mevcut…
Gürbüz’ün mitoloji alanındaki yoğunlaşmalarının bir kısmına şimdi kitap olarak ulaşmak mümkün. Aram Yayınları’ndan 2019’da çıkan Özgür Gürbüz imzalı “Mitlojik Gerçeklik” kitabı, çerçevesi ve içeriği ile mitoloji severler için çok değerli bir kaynak… Çünkü varlık ve oluştan başlanarak günümüz tek adam rejimine kadar geniş bir bağlamda, hikâyeler üzerinden yolculuk var.
Samuel Henry Hooke, “Ortadoğu Mitolojisi” adlı kitabında ‘mitos hakkında sorulması gereken doğru soru onun gerçek olup olmadığı değil, onunla ne yapmak niyetinde olunduğu sorgusudur’ diyor. “Mitolojik Gerçeklik” kitabı, tam da Hooke’ın bahsettiği sorguyu dert edinmiş bir çalışma. Tam da onunla dünden bugüne bu alanla ne yapıldığının cevabıdır.
Mitoloji, anlam arayışında iyi bir yöntem ve yoldur. Çünkü toplumların maddi yaşamının sembolik ifadesinin şiirsel anlatımı olarak kendisinden sonraki tüm din ve edebiyat biçimlerini etkiledi bu alan! Öyle ki kavramlarını mitolojiden almayan hiçbir din ve edebiyat yoktur. Mitoloji binlerce yıl toplumların zihin yapısına yön verdi. Toplumsal tarihte devrim niteliği taşıyan, tarım devriminin altyapısı inanç ve tapınak kültürü etrafında şekillendi. Zihni moral ve motivasyonu da mitolojiyle sağlandı. Bu bakımdan mitolojinin doğru değerlendirilmesi tarihsel toplumun hakikate yakın okunmasını getirecektir. Gürbüz’ün çabası da Kürtlerin cephesinden, elinden geldikçe bir yakın okuma girişimi olarak değerlendirilebilir.
Kitap içeriğine dair birkaç şey belirtmek gerekirse, üç ana bölümden oluşuyor.
Birinci bölüm ‘İnancın hakikati ve mitolojik gerçeklik’ başlığını taşıyor. Bu bölüm temel mitoloji açısından esas tartışmaların ve özellikle Mezopotamya’dan söylem kuracaksak bakmamız gereken referansların ne olduğuna dair bir keywords kısmı.
İkinci bölüm, kavramsal bir analiz üzerinden mitolojinin felsefe, din ve diğer alanlarla ilişkisi üzerine odaklanıyor. Daha sonra bu analizi Sümerlerden, Hindistan’a; Afrika, Çin, Ortadoğu’dan İskandinavya’ya uzanan skalada Ramayana, Gılgameş, Liu Çu, Gassire ve İbrahim gibi isimler üzerinden somutlaştırıyor.
Üçüncü ve içerik olarak da en zengin bölüm “Söylencelerin Anlamı” başlığını taşıyor.
Kitabın ruhu, farkı ve özce söylemek istedikleri de buradadır.
Doyurucu bir bölüm okuyucusunu bekliyor denilebilir.
Enki’den başlayan hikâye dağ delisi Dionysos, Apollon, Alkyone, Demokles’in kılıcı, Pandora, Medos’tan dem vurup; kendini yiyen Erisihton’dan, Zerdeşt, Telamon, Atalante, Armageddon, Prometheus, Diriyope ve daha pek çok isimle devam ediyor. Newroz söylencesinin de işlendiği bu bölümde, mitlere güncel yaklaşımlar geliştirilmiş. Böylece dün ve bugün üzerinden bir nevi geleceğin de portresi çıkıyor.
Tüm hikayelerin gerek kadın gerek toplum ve gerekse de ahlak açısından hala canlı olduğunu görmek şaşırtıcıdır. Sümer, Asur, Babil, Roma, Antik Yunan, İskandinav, Afrika ve daha nice yerlerdeki hikayelerin değişen adlardan ibaret olması, iktidar-toplum ilişkisinin zehirlenmesi ile uygarlık sürecinde nasıl evirildiğini en iyi mitoloji veriyor bize. Bu anlamda Bilge’nin de ifade ettiği üzere ‘mitolojiyi yadsımaya değil canlandırmaya ihtiyacımız var.’
İyi okumalar diliyorum…