Neğşirvan Güner/ İstanbul
Musa Anter, İsmail Beşikçi ve Ali Temel’in de içinde bulunduğu bir grup aydın ve sanatçı tarafından 27 Eylül 1991 yılında İstanbul’da kurulan Mezopotamya Kültür Merkezi (MKM), 29 yıldır üretmeye devam ediyor. Kürt kültürünü ve sanatını halk ile buluşturan MKM’den müzisyen Nurhak Kılagöz ile konuştuk.
1991’den itibaren Mezopotamya Kültür Merkezi, Kürt kültürünü, sanatını yok sayan bir zihniyete karşı dans, müzik, sinema, tiyatro ve diğer sanat dalları ile bir cevap veriyor. 29 yıldır üretmeye devam ediyorsunuz. 90’lardan bugüne gelen süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
90’lardan bugüne tek başına MKM adına değil, Kürt ulusal gerçekliği açısından da büyük gelişim ve dönüşümlere şahit olduk. Tekçi devlet sisteminin yarattığı çatışma ve çözümsüzlüğe karşı, birleşik mücadele aklıyla, halkların farklılığını esas alan ve farklılıklarından ötürü örgütlenme hakkının anayasal güvencesi adına “Demokratik Ulus’’ diyerek yeni kurumlara da sahip olduk. Bu fikrin toplumsallaşması adına, hem kendimizi hem de yeni bir yaşamı yaratabilme inancıyla, çalışmalarımıza Teatra Jiyana Nû, Mezopotamya Dans, Mezopotamya Sinema ve müzik olarak devam ediyoruz. 90’larda MKM, yok sayılan, inkar edilen Kürt kültürünün ve gerçekliğinin yaşatılması, açığa çıkarılması, geleneğin sanata konu olması haliyle hem çok önemli bir özsavunma alanı hem de önemli bir okul olmuştur. Bu tarihe dair anılacak çok isim söylenecek çok da söz vardır. Bu yönleriyle de 90’lar pratiği önemli bir tarihtir. Bugün alternatif bir sistem inşası adına, geçmişin tekrarı ve taklidine düşmeden, bu çağın bizler açısından ihtiyacına uygun olarak çalışmalarımıza devam ediyoruz.
90’lardaki üretkenlik üzerinden MKM eleştiriliyor. Bugünü ve geçmişi karşılaştırırsak, siz kendinizi nasıl bir noktada görüyorsunuz?
90’larla karşılaştırarak bugünü yeterince anlayabileceğimizi düşünmüyorum. Bu yönüyle 90’lar bizi dogmatizme sürükleyebiliyor. 12 Eylül 80 darbesi özetle, toplumu homojenleştirmek çabasıyla tüm farklılıkları kırıma uğratıp, toplumsallığını dağıtmaya çalışarak gerçek tarihinden koparmayı esas almıştır. Bu yönüyle ciddi bir kültürel imha operasyonu da olmuştur. 90’larda da sanat, toplumun ortak geleceği açısından ciddi bir çıkış yoluna karşılık gelmiştir. Kürt özgürlük mücadelesinin ihtiyaçları adına, MKM de üretimleriyle başta müzikle bir özsavunma gücü durumundadır. Militan sorumluluğuyla çalışmaların sürdürülüp grupların kurulması, kolektif aklın sürekliliği üretimlere de yansımıştır. 90’larda “ne’’ söylediğiniz önemliydi, bugün “nasıl’’ söylediğiniz önemli. Bugün kapitalist modernitenin iktidar ve pazarının bir parçası olmuş “popüler kültürün’’ parçası olmadan çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Parçası olmadan diyorum çünkü, popüler kültürün toplumun sağlıklı olarak gelişimine katkı sunacak bir birikim olmadığına inanıyorum. Bugün MKM de tüm yapısıyla üretimine devam ediyor. Kürt sanatı adına birçok müzisyen dostlarımız da üretmeye devam ediyor. Bu üretimlerin ne düzeyde görünürlüğünün sağlandığı da ayrı bir konu.
Görmeme, görmek istememe, görünürlük sorununa nasıl bakıyorsunuz?
Toplumun sorunlarından ayrı görmüyorum. Hem iktidar sahiplerinin kültürü tekellerine alıp, içeriğini ve ifade biçimini değiştirip, toplumu bireycilik, tüketicilik, belleksizlikle hakim kılmaya çalışıp, beğeni ve red ölçülerini ellerinden almaya çalışması. Yani egemenlerin araçları sebebiyle görünememe halimiz var. Hem de birbirimizi görmeme hali var. Kürt kültürünün ilk modern dans temsiliyeti adına Mezopotamya Dans var. Bu tek başına en güçlü örneklerden biri. Çok yakın zamanda Amerika’da düzenlenen 38. Battery Dance Festivali’ne katıldılar. Bizler açısından önemli bir temsiliyetti. Fakat bizim alanlarımızda ne kadar göründüğü, önemsendiği tartışmalı. Aslında bir yanıyla popülizmin ciddi etkileri de var. Dostoyevski’nin bir sözü var, “Karşımda gücümün yetmediği bir duvar var diye boyun eğemem” diyor. Bizde her yönüyle bu duvarları görüyoruz, ona rağmen devam da ediyoruz.
Birçok etkinliğiniz yasaklanıyor. MKM’nin çalışmalarını yürüten sanatçılara sahne verilmiyor. Diğer tarafta ise AKP iktidarının yıllardan beri kullandığı ‘Kürtçe yasak değil’ söylemleri var. Kürtçe kime yasak değil?
Ne yazık ki, yaratımlarımızı sahneleyecek alanlar bulmada ciddi zorluklar yaşıyoruz. Etkinliklerimiz yasaklanıyor bir yana, son zamanlarda etkinlilere katılmadan önce dahi arkadaşlarımızın ismi verilerek işte “Şu isimler katılırsa etkinliği iptal ederiz’’e kadar baskılarla karşılaşıyoruz. Kürtçe’nin kime yasak olmadığı meselesi de, bugün AKP’nin ‘Kürdü’ iseniz evet size yasak değil. Aslında kim olduğunuzdan çok kimin olduğunuz mevcut iktidar için daha önemli. Yoksa yıllardır devletin TRT 6 gibi bir kanalı var. Bununla da demokrasicilik oynanıyor aslında…
Son seçim ile birlikte İstanbul Büyükşehir Belediyesi AKP’den CHP’ye geçti. Etkinlikler için sahne talepleriz karşılanıyor mu?
Bugün mevcut iktidar sistemini tek cephede birleştirebilen nadir durumlardan bir tanesi de Kürtler. Düşünün, hem İstanbul’da hem Türkiye’nin değişimdönüşümünden, demokratik geleceğine kadar çok önemli bir öznesi olan bizler CHP’li belediyelerin sahnelerinde de yer alamıyoruz.
‘Bayêkur’ çıkıyor
MKM’nin bünyesinde yer alan Mezopotamya Dans, Yeni Yaşam Tiyatrosu ve Mezopotamya Sinema’da nasıl çalışmalar oluyor?
Müzik biriminin kolektif çalışması olarak, “Bakur” bölgesini kapsayan “Bayêkur” isimli bir derleme çalışması var. İki albümlük bir çalışma. İlk albüm müziklerinin düzenlemesini müzik biriminin katkılarıyla ben yapmış oldum. İkinci albüm için de Ümit Uçar ve Engin Cengiz arkadaşlarımız çalışıyor. Bunun yanında arkadaşlarımızın bireysel çalışmaları devam ediyor. Bir de benim “Taybet Ana” için yazdığım bir müzik var önümüzdeki ay kaydetmeyi planlıyorum. Mezopotamya Dans ise, 15. yıl prömiyeri için yeni bir repertuar hazırlığında. “Dengbej’’ eserleri üzerine tasarlanan bir çalışma. Ayrıca, Yeşim Coşkun’un bağımsız sürdürdüğü “La Loba’’ isimli bir dans projesi devam ediyor. Teatra Jiyana Nû’da “Beru” ve “Tenê Ez” oyunlarıyla sahne almaya devam ediyor. Hatta bu ay Avrupa Turnesi’ne çıkacaklar. Mezopotamya Sinema ise atölye çalışmalarına devam ediyor. “Uzun metraj senaryo atölyesi” ile “Kurgu yönetmenliği” atölyesi. Ayrıca her cumartesi yönetmen katılımlı film gösterileri yapıyorlar.