Yerel yönetim seçimlerinden özellikle de 23 Haziran İstanbul seçiminden sonra Türkiye’de pek çok kesimde AKP-MHP iktidarının artık gideceği beklentisi oluştu. Hala süren ve giderek artan bir dozda kendisini hissettiren bu beklenti, yersiz değildir. Zira bu beklentinin sahipleri seçimi kazananlar. Ne de olsa Türkiye ‘demokratik’ bir ülkeydi, iktidarlar ‘seçim’ ile geliyordu ve Türkiye’yi Türkiye yapan neredeyse her yeri bu iktidar kaybetmişti, o halde bu iktidar gitmeliydi.
Beklentilerinde haklıydılar, ama ne var ki her şey haklıların istediği gibi olmuyordu. Evet, gitmeliydi bu iktidar ama gitmedi. Nitekim 7 Haziran 2015 genel seçimlerinden sonra da gitmemişti. O zaman da bu iktidar kaybetmiş, ama gitmemişti. MHP ile ittifakı da o zaman başlamıştı AKP’nin. Muhafazakârların ittifakı halindeki AKP, ulusalcı, faşist kesimlerle de ittifak yaparak hamlesini yapmıştı. O günden bugüne de ülkeyi bu ittifakla ve gerçekte darbeyle yönetmeye çalışıyor. Demek ki seçim kazanmak, iktidar değişikliği yapmak için yeterli olmuyor.
Peki, o halde ne olacak, hemen herkesin dört gözle beklediği o değişim nasıl gerçekleşecek? Gerçekten de değişimi isteyenlerin, ki bunlar toplumun çok ezici bir çoğunluğudur, bir değişim programı var mı? Ne öngörüyorlar, AKP-MHP iktidarına nasıl son verecekler?
Bazıları yeni bir şey bulmuşçasına erken seçim çağrısı yapıyor. Peki, bu iktidar erken seçime gidecek mi? Kaybedeceğini bildiği bir seçimi mümkün olan en geç zamanda yapmayı hesapladığı açık. O halde 2023 mü beklenecek?
Neyse ki hemen herkes seçimin erken olacağında hemfikir. Ama erken seçim olacağını söyleyenlerin ezici çoğunluğu da 2021’den önce seçim beklemediğini belirtiyor. Bırakalım yılları, saatleri bile bu iktidarla götürmenin imkânsızlığı ortadayken daha iki yıl beklenecek mi, nasıl tahammül edilecek? Dahası iktidar olmak için kurulmuş ve iktidarın dışında yaşayamayacağını herkesin çok iyi bildiği Erdoğan bu iki yılda acaba ne yapacak? Boş durmayacağını hiç boş durmadığından anlamak zor değil.
Dış güçlerin yapacağı müdahalelerden medet umanların sayısı da az değil. Gerçekte kapitalist modernitenin hegemon güçlerinin bir projesi olan AKP ve Erdoğan’ın birçok konuda kuruluş nedenlerinden uzaklaştığı ve bundan dolayı efendileriyle arasının açık olduğu bir sır değil. Özellikle siyasal İslamcı kimliğiyle giderek DAİŞ, El Nusra gibi çetelerin bir numaralı hamisi haline gelen ve bunu mevcut durumda Suriye, Irak, Libya ve Türkiye’de sürdüren politikaları nedeniyle Batı’nın çıkarlarına ters düştüğü, dahası Batı için tehlike teşkil ettiği biliniyor. Avrasya ve Rusya’ya yüzünü döndüğüne ilişkin yaptığı blöflü hamleler, AB’den alabildiğine uzaklaşması … gibi pek çok nedenden ötürü Batı ile sorunlar yaşadığı açık. Bu yönüyle Batı sisteminin AKP’yi eskisi kadar kendisinden saymadığı bilinen bir husus. Ama buna rağmen henüz Batı’nın tümden Erdoğan’dan desteğini çektiğini, onu kara listeye alarak kesinkes iktidardan düşürmek istediğini söylemek zordur. Hala önemli ölçüde destek sunmaktadırlar, iktidardan düşmesinin ardından yerini kimin dolduracağına henüz gerekli hazırlığı yapmadıklarından şu an tutuyorlar.
Erdoğan da Türkiye’nin jeo-stratejik konumunu, zenginliklerini pervasız bir şekilde pazarlayarak kendisine yaşam imkânı buluyor. Dolayısıyla değişimi dış güçlerin yapacağı müdahalelerde aramak pek işlevsel değildir. Batı ile yaşadığı sorunlar etkileyen pozisyondadır ve dış güçlerin arayış halinde olduklarını söylemek daha doğrudur.
Dahası diyelim ki dış güçler “tamam” dediler, peki Erdoğan hemen gidecek mi? İktidarda olma zorunluluğu olan Erdoğan’ın bırakıp gitmeyeceği yeterince açığa çıkmış durumdadır. Geçen her gün Erdoğan’ın kendisini böylesi bir senaryoya daha fazla hazırladığının işaretleriyle doluyor. Devletin tüm imkânlarını iktidarını garantilemek için kullandığını bilmeyen yok. Onun için zaten “parti devleti, tek adam devleti” deniliyor. Ordunun yapısının değiştirilmesi, özel güvenlik şirketi adıyla geliştirilen paramiliter çete örgütlenmeleri, Suriye’den, Orta Asya’dan devşirilen paralı çete yapıları, bekçilik sistemi, dağıtılan büyük rant… bu kapsamda yapılan önemli hazırlıklardır. Tüm hazırlıklar Erdoğan’ı ömrünün sonuna kadar iktidarda tutmak için tasarlanmış haldedir.
Peki, geriye ne kalıyor? Açık ki tek başına istemek yetmiyor. Yetseydi, şu ana kadar bu iktidar çoktan gitmiş, adalet, huzur ülkenin her yerine çoktan hakim olurdu. Temel sorun istem ölçüsünde bir iradenin gösterilememesi ve eyleme geçilememesidir. Sandık en büyük eylem alanı olarak görüldüğü müddetçe bu iktidardan kurtulmak pek mümkün olmayacaktır. İradeli durabilmek, iradi duruşu harekete geçerek, eyleme kalkarak göstermek tek çıkış yoludur.
Özcesi değişim başkalarının değil, bizzat değişimi isteyenlerin elindedir. Değişimin olup olmayacağı onu talep edenlerin bunun için ne yapacaklarına bağlıdır.