İdeoloji, düşünsel kurgunun bir ürünüdür. Üretilebilirliği somut gerekçelere dayanır, soyutlama yoluyla farklı zaman ve mekânlarda ve ayrı disiplinlere de kaynaklık ya da öncülük etmesi sağlanır. Çeşitli verileri ve belli şartları değerlendirerek bazı fikirleri reddederken bazılarını da kabul ederek kendi bütünselliğine ulaşmaya çalışır. Yani ideoloji üretilebilir bir düşünsel kurgudur. Düşünsel dizgide bazı çeşitli alternatifler vardır bunların ret ve kabul ölçüleri bağlamında tercihleri söz konusudur.
Üretim süreci fikirler dünyasında muğlaklık içinde bir seleksiyonla başlar, ön kabuller ve retler belirir, somut sahadaki karşılığa göre berraklaşma başlar. Reddedilene cephe alınırken, kabul edilene sarılma, geliştirme, inanma, anlatma ve inandırma ile yola çıkar. Etrafında bir insanlar topluluğu oluşur, fikirsel olgunlaşma, pratik sahada uygulanabilirlik, kurumsallaşma biçiminde vücuda gelmesi ve alışkanlıklar edinmesi gerekir. Bu seviyeye ulaşıldığında dönüşüm tamamlanır, sorgulanma yerine itaat, yeni düşünsel gelişim hamleleri yerine dogmalara ve tabulara dayanma esas alınır. Tabii ritüeller ile yücelme, yüceltme, hâkim olma, iktidar alanı yaratmaya doğru bir süreç takip eder. İdeoloji güçlenme ile beraber hâkimiyet alanlarını genişlettikçe dışlayıcı yanını da devreye sokar, başka düşünsel kurgular yani ideolojilere yaşam alanı bırakmaz, yutmak, yok etmek ister. Farklı çıkar gruplarını eliminize eder, kendi içinde sisteme tam entegre edemediklerini ya da memnun olmayanları dışlar. Bu sayede yandaşlarının yolunu açar; sayısal, mekânsal ve fikirsel boyutuyla büyümesini teminat altına almaya çalışır. Eğitim kurumları, suç ve ceza sistemi, bürokratik, politik aygıtlar, ekonomik sistemler buna göre örülür.
Dışlananlar ya da hiyerarşik sistemde pozisyonundan memnun olmayanlar, sorgulama sürecine girerler. Bu birden fazla yeni ideolojinin tohumlarının ekilmesine olanak sağlar. Hem egemen ideoloji ile hem de birbirleriyle çatışan düşünsel mücadeleler bir veya birkaç ideolojik oluşum ekseninde vücut bulur. Bazıları belli bir zaman ve mekân dilimi için yaşama şansını oluştururken, tomurcuk halindeki diğerleri daha doğru ve tutarlı olsalar dahi, mesela iyi örgütlenemedikleri, güç odağı olamadıkları için de yok olabilirler. Ya da gerçekten de zayıftırlar ve kendilerini oluşturamamışlardır.
Ancak kendini oluşturabilen hiçbir ideoloji tamamen yok olmaz. Ya kendini yenileyerek ya da mezheplere/ekollere/fraksiyonlara bölünerek farklı nosyonlarda devam eder.
İdeolojiler üretilirken metafizik veya materyalist kaynaklı olabilir. Mesela dinler düşünsel kaynaklarını yaratıcının sözleri, kelamı, emri olarak kabul edip ona göre sistematik oluştururken, materyalist kaynaklı olanlar ise toplumsal, tarihsel, siyasal, ekolojik vs. faktörleri esas alıp, bazı analizlerinden yaptıkları çıkarsamalarla düşünsel sistemlerini, ideolojilerini oluştururlar.
Sorun, tespit ve tanımlamada analitik düşünce hâkim iken, çözüm ve tasarılar göreceli olabilmektedir. Bu durum kabullerle aşılmaya çalışılır ki, aslında dogmanın oluşmasıdır. Artık düşüncenin donması, tartışılmasından ziyade pratikleşmesi, kurumsallaşması, teknik donanım, teknoloji, gelenek görenek, alışkanlık ve ritüellerini oluşturması, böylece bir toplumsal yaşam tarzı oluşturulmasıyla uğraşır. Zaten bu başarıldığında yani bireye ve topluma içselleştirildiğinde herkes mevcut olanın evrensel, tartışmasız ve alternatifsiz olduğunu düşünür. Çünkü onun kültürüyle var olmak, şekillenmek doğal bir sonuç gibidir. Farklı düşünceler ise artık dışlanmayı, kem gözle bakılmayı, zayıf bırakılmayı gerektirmektedir.
Liberalizmin dogmaları
Birey özgürlüğü, demokrasi, uygarlığın en üst düzeyi vb. parıltılı tanımlarla kendini ortaya koyan günümüzün egemen ideolojisi liberalizm belki de en dogmatik düşünsel sistemdir. Çünkü analitik boyuttan ziyade dogmatik kabuller ve egemenin çıkarına yönelik bariz önermeler var. Yakından incelersek: Paranın en çok yüceltildiği sistemdir liberalizm. İster matbaada basılsın, ister çalışarak, ister gelişmiş teknolojilerle, ister soygunda, ister uyuşturucudan, ister insan canını satarak kazanılsın. Yeter ki, para ele geçsin. Sistemdeki bütün karşıt manevralara rağmen aslında her şey paraya para katacak biçimde ayarlanmıştır.
Diğer maddeler bunu daha da netleştirmektedir. Başlıca dogmaları veya ön kabulleri şunlardır: İnsan bencildir, tüm ekonomi bireysel çıkara dayanır. Doğa cimridir/kaynakları sınırlıdır. Ekonomi bu kaynakların kullanımıyla ilgilidir. Yani herkese eşit dağıtmaz. Çünkü insan istekleri sınırsız ve doyumsuzdur. Rekabet yani sonraki adımı soygun, savaş kaçınılmazdır. Dolaysıyla modern ekonomi sürekli büyümelidir. Sadece üretken emek, iş olarak kabul görür. Ulusal ekonominin büyümesi otomatik olarak toplum üyelerine yansır. Bölgesel ve ulusal ekonominin global ekonomiye entegrasyonu herkesi olumlu etkiler. Uluslararası ticaretin serbest hale gelmesi her ulusun iyi olduğu alanda uzmanlaşarak, güçlenerek rekabette öne çıkmasını sağladığı gibi uluslararası iş bölümünü güçlendirir. Sermaye/para/kredi hareketlerinin uluslararası bazda serbestiyeti üretimin optimal birikimini sağlar. Teknolojik yenilik ekolojik hasarları minimalize eder. Özel mülkiyet sadece kıtlığa karşı değil insan doğasına da uygun en iyi sistemdir. Ulus devletin ekonomik yaşama doğrudan katılımı daima ekonomiyi verimsiz etkiler ve usulsüzlüklere yol açar.
Bu dogmalar artık topluma mutlak doğruluk olarak içselleştirilmiştir. Oysa gümrüklerin kaldırılması ile birçok ülkede yerli üretim bitti. Özelleştirme ile ülkedeki zengin fakir arasındaki fark büyürken, devletin kaynakları zenginlere aktarıldı. Para ve kredinin serbest dolaşımı ile az gelişmiş ülkelerin borç hacmi ölçüsüzce büyüdü. Uluslararası ekonomi iş bölümü ile ABD yazılım ve teknoloji bağlamında, Batı Avrupa sanayi alanında tüm dünyaya hâkim olurken, Çin ve Doğu Asya sanayide, Bangladeş Hindistan tekstil ve yazılımda ucuz iş gücü, Arap ülkeleri petrol üreticisi ve silah tüketicisi, Türkiye gibi ülkeler orta düzey ülkeler ise zenginlerin taşeronluğuna dönüştü. Madenler tükenmekte, ekolojik felaketler yüz göstermektedir. Yani analitik akıl artık liberal ideoloji ve dogmalarının insanlığın ihtiyacını karşılayamadığını tespit etmekte, yeni ideolojik üretimlerin işaretlerini vermektedir.