geçtiğimiz haftasonu dünyanın birçok şehrinde meydanlarda, abd konsoloslukları ve büyükelçiliklerinin önünde, filistin topraklarında, filistinlilerin yaşadığı mülteci kamplarında düzenlenen eylemlerle trump’ın yüzyılın anlaşması diye adlandırdığı sömürgecilik planı protesto edildi. filistin halkı, geçen yüzyılda, 1917’de imzalanan balfour antlaşması’ndan beri işgalle ve sömürgecilikle savaşıyor. bugün yüzyılın anlaşması adı verilen ama aslında bir dayatma olan belge, bu sürecin yeni bir aşamasına işaret ediyor. filistin halkının siyasal temsilcilerinin hiçbir aşamasında yer almadığı, müzakerenin söz konusu bile olmadığı bu plan, filistin halkının direnişi ve filistin dostlarının dayanışmasıyla karşılandı.
anlaşmanın içeriğiyle ilgili türkçe birçok makale yayınlandı, fehim taştekin’in bbc türkçe için yazdığı yazı anlaşılır bir çerçeve çiziyor, ali ergin demirhan’ın sendika.org’daki yazısı türkiye’nin israil ile ilişkisi konusunda önemli bilgiler içeriyor.
angela davis, trump’ın seçildiği seçim öncesinde, “trump’a karşı clinton’a oy vermeme gibi bir lüksümüz yok,” demişti. hillary clinton, abd dış siyasetinde bir “şahin”di ama trump yeni bir dönem açtı, sistemi zorladı, azli bile konuşulur oldu. bu anlaşma onu da, yolsuzluk suçlamasıyla yargılanması gündemde olan netanyahu’yu da rahatlatacak bir hamle. ama aynı zamanda, trump’ın bölgedeki abd askeri varlığını çekme planının bir parçası olarak vekillerini/ortaklarını ve onlarla ilişkilerini güçlendirme denemesi.
filistin halkı işgale karşı mücadelesinde her dönem aynı düşman bloğunu buluyor karşısında; emperyalizm, siyonizm ve gerici arap rejimleri. diğer yandan, avrupa birliği devletleri de bu anlaşmaya suç ortaklığı yapmaya hazırlanıyor.
anlaşmanın açıklanmasının birkaç önemli sonucu oldu, bunların başında daha önce işgale karşı tutum konusunda farklılaşan filistinli siyasal grupların bu sefer ortaklaşması geliyor. filistin yönetimi başkanı mahmut abbas, israil ve abd ile tüm anlaşmalarının askıya alındığını açıkladı ki bu anlaşmaların içinde en önemlisi israil ile olan güvenlik işbirliği. filistin yönetimi, yaser arafat’ın 1993 yılında imzalamış olduğu oslo anlaşması’ndan çekildi, fetih hareketinin tekrar silahlı mücadele çizgisine döneceğinin işaretleri görülüyor. bütün bunlar, filistin siyasetinin daha geniş bir direniş cephesinde birleştiği anlamına geliyor.
birçok arap rejimi, abd ve israil’den yana tavır aldı, bu bile konunun “araplar”la ilgili bir mesele olmadığını gösteriyor. o yüzden, filistin’in bugününü, saddam vb. arap devlet başkanlarının tutumları üzerinden açıklamaya çalışmak kötü niyet değilse kavrayışsızlık belirtisi.
bu yıl holokost’un 75. yıldönümü. bu yıl aynı zamanda filistinlilerin büyük felaketi olan nakba’nın da 72. yıldönümü. holokost bitti ama filistinlilerin, israilli tarihçi ilan pappe’nin ifadesiyle vahşi bir etnik temizlikle yurtlarından, evlerinden edildiği nakba sürüyor.
geçen yüzyılda sömürgeciliğe, işgale karşı mücadele eden bütün halklar kazandı. bu gerçek, eşitlik, özgürlük, adalet uğruna mücadele edenler için hâlâ umut kaynağı. ama bu umut yeni koşulları yani halkların ortak karar alma ve mücadele etme mekanizmalarının olmadığı gerçeğini ortadan kaldırmıyor. bu gerçeğin en önemli sonucu kendi kaderlerini tayin etmek isteyen, mevcut haritalara sığamayan halkların elinde emperyal güçler arasındaki çatlaklardan yararlanmaktan başka çok az araç kalmış olması. bu gerçeği görmemek de kötü niyet değilse bile kavrayışsızlık belirtisi.
ama şunu unutmamalı; yüzyılın anlaşması türkiye’de sadece basın açıklamalarıyla karşılandı. bu açıklamalardan kimisi sert, kimisi ajitatifti ama somut bir eylem çağrısına en azından ben rastlamadım. filistin’in gerçek dostları ve sömürgecilik karşıtları açısından bu bir hayal kırıklığı bence. çünkü yüzyılın anlaşması denen planın sessiz sedasız hayata geçirilmesi, abd’nin, bölgedeki çok şeyi bir takım pazarlıklarla, kendi vatandaşlarını da tehlikeye atmadan belirlemesinin mümkün olması sonucunu getirir ve bundan zarar gören muhakkak ki sadece filistin halkı olmaz.