Dışişleri Bakanlığı “Yüzyılın Anlaşması”na “Filistin topraklarını gasp etmeyi hedefleyen bir ilhak planıdır” diye celallenmiş ve “Filistin topraklarında bağımsız Filistin için çalışmaya devam” sözü vermiş! Trump 2017 sonunda Kudüs’ü başkent olarak tanıdığını ilan ettiğinde de Erdoğan mangalda kül bırakmamış, “Sayın Trump, Kudüs Müslümanların kırmızı çizgisidir” diye. meydan okumuştu. Altı ay sonra ABD büyükelçiliği Kudüs’e taşındı. Erdoğan duymazdan geldi.
Trump’ın son gösterisi vesilesiyle Erdoğan ve Çavuşoğlu gene “Kudüs, Filistin, El Aksa” diye esip savursalar da İsrail onlar için bir hasımdan çok hep bir rol model olarak kalacak. Türkiye’nin siyasal İslamcıları, camilerde, miting meydanlarında Filistin için gözyaşı döker görünürler ama içeride, dışarıda rehberleri İsrail’in sömürgeci pratikleridir. Hayatları, Kürt atasözündeki gibi geçer: “Kurtla öldürür, çobanla yer, sahibiyle ağlarlar”. (“Bi gur re dikujin, bi şivan re dixwin, bi xwedî re digirîn.”)
Doğrusu, arkasından ne kadar verip veriştirseler Erdoğan da Trump ve Netanyahu’nun rol modeli. Özellikle içeride seçmeni tahkim için dışarıda anafor yaratan kışkırtmalarıyla, kamu yönetiminde kurumları pas geçerek işleri “enişte”, “damat”, eş dost üzerinden yürütmesiye, her gün yeni bir yalan söyleyip yalanı yeni yalanla örtmesiyle uluslararası hukuku peynir ekmek yercesine çiğnemesiyle Erdoğan’dan ibret aldıkları muhakkak.
“Yüzyılın Anlaşması” da Trump’ın damadının ABD Dışişleri’ni atlayarak kurguladığı, gerçekleşmesi kastıyla tasarlanmış bir “plan”dan çok, çöken “Oslo Antlaşması” anaforla ikame edilsin diye yazılmış bir niyet mektubundan ibaret. Sırf bu niyet beyanının dahi bölgesel ve küresel bir dizi gerilim ve sarsıntıya yol açacağı, kutuplaşmaları derinleştireceği kuşkusuz. Filistinliler’e “ülkenizde değerli ne varsa el koyuyoruz, artanında bir devlet bile kurabilirsiniz ama bizim kontrolümüzde” diye hakaret etmekten farksız tek yanlı bir “anlaşma”nın(!?) ölü doğmuş olacağını Trump bile öngörebilir. Böyle bir “plan”ın Arapları ve Müslümanları lafta kalacak bile olsa birbirlerine yakınlaştıracağını, Filistinlileri yeni bir “intifada”ya sevk edeceğini, Avrupa, Rusya, Çin ve BM’yi açıkça karşıya alacağını iki ülkenin dış politikadan sorumlu kurumları elbette liderlere bildirmiştir. Ama onların istediği tam da bunlar!
Başkanlıktan azledilme eşiğinde, yıl sonunda seçime gidecek bir ABD Başkanı ile yolsuzluktan hapse girme eşiğinde, gelecek yıl başı seçime gidecek bir İsrail Başbakanı baş başa verdiklerinde bu kutuplaşmadan başka neyi tertipleyebilirlerdi? Bu şekilde ABD Yahudi toplumuyla Evanjelik Hristiyanlar ikinci kez Trump’ın, Filistinlilerin öfkesiyle “beka” kaygısına kapılacak İsrailli seçmenler de üçüncü kez Netanyahu’nun arkasına dizilirse alın size “Yüzyılın anlaşması”. Gerisini bu planda hikmet arayan dış politika allameleri düşünsün!
Erdoğan ve Çavuşoğlu’nun da durumdan vazife çıkartmak için yanıp tutuştukları kuşkusuz. “İslam alemi” heyheylenirken elbette Arap’tan daha Arap kesileceklerdir ama, onlar oturdukları yerden Hamas militanıymışçasına atıp tutarken muhatapları da çalışmadıkları yerden sorular soracaktır: Filistin’in kendi kaderini tayin hakkını zorbaca inkârının, Kürtler’in kendi kaderini tayin hakkını zorbaca inkârdan ne farkı var? Netanyahu Filistinlilerin arazilerini duvarlarla çevreleyip Yahudi yerleşimcilerin iskânına açarken yaptığı ‘toprak gaspı’ ise, Kürtlerin Suriye ve Türkiye arasında bölünmüş tarihsel yurtlarını beton duvarlarla bölmek, on binlerce kilometre karelik bereketli tarım arazilerini cihatçı katillere mesken olsun diye tahsis etmek nedir? İsrail Filistin’i kemire kemire “toprak birliği”nden yoksun bırakarak sömürgeleştiriyor ise Cerablus, Efrîn, Serêkaniyê ve Girê Spî’yi istila eden, yüzbinlerce insanın evine, mülküne el koyan, öldüren, tecavüz edenler, Kürtler’in seçtiği belediyelere el koyup eş başkanları hapsedenler ne yapmış oluyor?
Onlar yanıtlarını düşüne dursun, Filistin bu belayı def etmenin yolunu bulur eninde sonunda. Devrimci şairleri Mahmud Derviş’in gururla meydan okuduğu gibi, “Korkun, Arabın açlığından ve gazabından…”
“Bağımsızlık” için Filistin’in kendisini 400 yıl boyunduruk altında tutanların himmetine ihtiyacı yok. Şimdi söz Filistin’in, işgalciler siz susun…