ABD Başkanı Donald Trump, 6 Aralık 2017’de Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdıklarını açıklayarak Filistin’de iki devletli çözümün tabutuna son çiviyi çakmıştı. Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve Rusya dahil uluslararası alandan usulen gelen itirazların somut bir karşılığının olmadığını, Filistin direnişinin de etkili bir itiraz geliştiremeyeceğini biliyordu. 28 Ocak 2020’de İsrail Başbakanı Bünyamin Netanyahu ile yan yana durup “Kudüs İsrail’in bölünmemiş başkenti kalacaktır” derken de tabutu ayaklarının altına aldı. Şimdi o tabutun üstünde dikilmiş, “barış planı” adı altında işgal altındaki Filistin topraklarının İsrail diye tanınmasını bütün dünyaya dayatıyor.
Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve AKP’nin bölgedeki son müttefiki Katar, Trump’ın “barış” çabalarını desteklediklerini açıkladılar.
Yıllardır dili Filistin söyleyen eli İsrail ile iş tutan AKP iktidarının dili yine sertti.
Dışişleri Bakanlığı, “Bu plan, iki devletli çözümü öldürmeyi ve Filistin topraklarını gaspetmeyi hedefleyen bir ilhak planıdır. Filistin halkı ve toprakları parayla satın alınamaz” diyerek İsrail’in işgal ve zulmünü meşrulaştırmaya yönelik adımlara izin vermeyeceklerini savundu.
Diyanet İşleri Başkanlığı da şöyle dedi: “Bugün insanlığın kadim şehri ve İslam’ın ilk kıblesi Kudüs haksızca bir teşebbüsle karşı karşıyadır. İnsanlığı, kadim geleneği, uluslararası hukuku hiçe sayan pervasız bir anlayış Kudüs’ü, Filistin coğrafyasında haksız bir yaklaşımla İsrail’in başkenti yapma gayreti içerisindedir. Bilinmelidir ki; Kudüs, Filistin devletinin ebedi başkentidir.”
Oysa bu iki kurum da Trump’ın açıklamalarından önce Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak kabul etmişti.
***
İsrail’in 31 Mayıs 2010’da Gazze ablukasını delmek üzere yola çıkan Mavi Marmara gemisinde 9’u Türk vatandaşı 10 kişiyi öldürdüğü saldırısının ardından bozulan diplomatik ilişkilerin düzeltilmesi için iki ülke hükümetleri 28 Haziran 2016’da bir “normalleşme” anlaşması imzaladı. Anlaşmada saldırıda yakınlarını yitiren ailelere 20 milyon Amerikan doları ödenmesi karşılığında, İsrail’e karşı açılan davalar geri çekiliyordu.
Bu utanç verici maddeden daha da önemlisi, anlaşmada Türkiye’nin başkenti Ankara’nın muadili olarak İsrail için de Kudüs gösteriliyor ve iki ülke hükümetlerinin dışişleri müsteşarları anlaşmayı bu haliyle imzalıyordu.
“Bu Anlaşma, Ankara ve Kudüs’te 28 Haziran 2016 tarihinde her biri eşit derecede geçerli Türkçe, İbranice ve İngilizce dillerinde ikişer nüsha halinde akdedilmiştir” cümlesi ile biten anlaşmanın altında Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti adına dönemin Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun H. Sinirlioğlu’nun imzası var.
Somut bir karşılığı olmayan sert açıklamalardan çok daha fazlası olan bu anlaşma, AKP iktidarı altında Türkiye’nin Kudüs’ü 28 Haziran 2016 itibariyle İsrail’in başkenti olarak tanıdığının belgesidir. Koyu bir Siyonizm destekçisi olan Trump, AKP’nin hızına ancak bir buçuk yıl sonra, Aralık 2017’de yetişebilmiştir.
Bakanlığın şimdi dostlar itirazda görsün diye yaptığı “Filistin halkı ve toprakları parayla satın alınamaz” açıklaması söz ettiğimiz normalleşme anlaşmasının, normalleşme öncesi dönemde dahi kesintisiz olarak ve tırmanarak süren ekonomik ilişkilerin yanında sevimsiz bir espri olarak sırıtmaktadır.
***
Gelelim Diyanet’in Kudüs sevdasına. Diyanet İşleri Başkanlığı, daha önce Mekke ve Medine ile sınırlı olan Umre turuna 2015 itibarıyla Kudüs’ü de ekledi.
Kudüs’e gidiyorum diye havaalanına giden Umreciler, Diyanet görevlilerinin taşıdığı İstanbul-Kudüs uyarı levhaları ile hareket ediyor ancak İstanbul’dan havalanan uçaklar Tel Aviv’e iniyordu. Çünkü Diyanet İşleri Başkanlığı, Filistinli İşadamları Birliği’nin “Kudüs’e Ürdün üzerinden gidin” teklifini yeterince kârlı bulmamış, Kudüs turlarını daha uygun bir teklif sunan İsrail devletiyle anlaşma yaparak organize etmişti. Peki Kudüs’e gidenler nerede kaldı, paralarını nerede bıraktı dersiniz? Filistinlilerin bulunduğu Doğu Kudüs’te mi? Hayır. Daha kârlı olduğu için, Yahudi yerleşimcilerin kontrolü altındaki Batı Kudüs’te.
“Bilinmelidir ki; Kudüs, Filistin devletinin ebedi başkentidir” diyen Diyanet, bu dediğini önce kendi bilmelidir.
***
İki devletli çözüm iddiaları Filistin direnişinin elini kolunu bağlayıp İsrail işgalinin sorunsuzca ilerlemesine hizmet etmekten başka işe yaramadı. Aynı şekilde dilleri Filistin söyleyip elleri İsrail’le iş tutanların hamasi açıklamalarının da bugüne kadar Filistin davasına bir faydası olmadı.
Şimdi iki devletli çözüm yalanını ve hamaseti bir kenara bırakıp, imkânsız gibi görünen ancak Filistin sorunun çözümü için tek gerçek çözüm olan, Müslüman ve Hristiyan Arapların ve Yahudilerin eşit yurttaşlık temelinde bir arada yaşadığı yeni bir devlet üzerine düşünmenin vaktidir.
Bu düşünceyi sahici bir seçenek kılacak olan da hamasi nutuklar değil, işgalci ve ayrımcı İsrail devleti ile ekonomik-askeri-diplomatik-akademik-kültürel tüm ilişkileri kesmeyi öneren uluslararası boykot hareketinin güçlendirilmesidir.