Otokton bir Şengal ahalisi olarak Êzidîlerin salt ferman ve katliam silsileleriyle anılmasının rasyonel tarihi ve güncel sebepleri vardır. Rasyonel diyorum zira maalesef coğrafyanın hakikati olarak gelişen ve 73 sayısında ifadesini bulan bu makus kader, özellikle son 6 yılda “hızlandırılmış tarih” şeklinde vuku bulmaktadır. Bütün bir tarihin izdüşümü olan ve son 6 yılda Şengal ve Êzidîler şahsında yaşanan gelişmeler, bütün bölge aktörleri için önemli ders ve ibretler ihtiva ederken, bu aktörlerin bu ders ve ibretlerden yeterince nasiplendiğini söylemek maalesef çok güç. Evet, Êzidîlerin bu kara talihlerinin sorumluluğunu dışarıda aramak yeterince kolaycılık olduğu için ziyadesiyle tercih ediliyor olabilir, lakin bu sorumlulukta kendi içimize, yani evin içine de bakmak, geleceği görmenin ve ona uygun olarak kurmanın olmazsa olmazı. Êzidîlerin bilenen 850 yıllık yazılı tarihleri kesintisiz bir ferman, zulüm ve sürgün öyküsüdür. Bu tarih aynı zamanda Kürdistan halklarının makus tarihinin de bir uzantısı, parçasıdır; zira Êzidîler hem kadim Kürdistan’ın yerli inancı, hem de etnik olarak Kürt’türler. Ancak Êzidîler inanç ve kültürleri nedeniyle Arapların MS. 637 yılından itibaren din adı altında Kürdistan’a yönelik kanlı müdahaleleriyle beraber doğrudan hedef haline geldiler. Bu tarihten itibaren, coğrafya adım adım Êzidîsizleştirme ve Êzidîler ise Sünni-Müslümanlaştırma girişiminin merkezinde yer aldılar. Süreğen bir yok etme teşebbüsünün bu denli iştahla sürdürülüyor oluşu, gelecek günlerin Êzidîler için maalesef kapkara olarak alımlanışının da bir başka sebebidir. Çünkü onların ne İncil ne de Kuran gibi vahiy olarak kabul edilen bir kitapları yok ve İslam tarafından “kitap dini” olarak kabul edilmiyor Mishefa Reş’leri. Oysa Êzidîliğin inanç kozmogonisi Mezopotamya’nın kadim dinler kültüne dayanan bir kelam inancıydı. Ama Arapların gözünde onlar hep “kötünün takipçileri” olarak görüldü ve ona göre muamele gördüler. Bunun yanı sıra 1246 yılından itibaren Moğol istilası sonucu zorla İslamlaştırma seferleri başladı ve her geçen gün Êzidî popülasyonu, bu istilanın bir sonucu olarak azaldı. İslamlaşma saldırılarına ve ona bağlı olarak gelişen ferman dalgalarına karşı direnen Êzidîler hep dağlara sığındı ve böylece kendileri zamanla çoğunluğu Müslümanlaşan Kürtlerin de benzer saldırılarına maruz kaldılar.
Evvela şimdiki zaman arasındaki zulüm köprüsünü atmadan bugüne kadar geldi. O mecazi köprünün altında ne yazık ki Êzidî kanı durmadan hep aktı. Dökülen her damla kan zamanla yavaş yavaş yaklaşan bir tufanın dalgaları misali onları da kurban olarak yuttu. Onlar döktükleri kanın bizatihi kurbanları, Êzidîler ise kendi kara talihlerinin kurbanları oldular. Böylece mevcut “ortak kadar”larına yeni bir halka eklenmiş oldu. Bu yeni “kadar” halkası, kurban halkasıdır. Ortak tarihlerinin ortak talih çemberini tamamlayan o halka, 3 Ağustos 2014 tarihinde Şengal’de yeni bir “Êzidî Çemberi” meydana getirdi ve yavaş yavaş bir Kürt çemberine dönüştü. Bugün vuku bulan birçok şeyin bu çemberin bir uzantısı olduğu bir hakikattir. Bu çemberin çeperinde kalınmayacağını tarih bize sarih bir şekilde göstermektedir. En azından noktanın bu bağlamından sonra çemberin genişleyerek bütün Kürdistan’a yayılacağını görmek gerekirdi ama anlaşılan o ki bazı Kürt siyasi aktörler tarafından hala bundan ders çıkarılmış değildir. Yapılan ve yapılacak olan herhangi bir saldırıya kapıyı açık tutmak dinlere, inançlara, halklara ihanet olduğu kadar Kürt siyasi birliğine de bir o kadar ihanet olduğu konusunda Êzidîler hemfikirdir. Tarihin kanlı çarkına karşı omuz omuza verip kendilerini savunmak, İslam Devleti gibi barbar bir gürûhu yenmek ve insanlık ailesinin onurlu bir üyesi olmak için mücadele eden Êzidîleri hedef göstermek, hangi neden ve saiklerle olursa olsun bütün Kürdistan halklarına karşı bariz bir kötülüktür. Kötülüğün o kanlı mimarları dün olduğu gibi bugün de evin içinde de aramak gerekir. Çünkü kötülüğün kan donduran biçimleri gök kubbenin altında “keyif ve zevkle” sergileyen o ölüm mimarlar ne salt Selefiler ne de Moğollardı. Dünkü dost, kirve, komşu ve belki de iki göbek önceki akrabalardan geldi kötülük. Dolayısıyla 6 yıl önce Şengal’e 73. Fermanı uygulayanlarıyla bugün o kutsal dağa bomba yağdıranlar evin içindeki iştirakçilerin rızasını ve onayını alarak yapmışlardır.
Fermana karşı özsavunmayı ve direnişi hem kendileri için hem de bölge halkları için yaratıcı bir inşa olarak görmek gerekirken, bu direnişi kırmaya çalışmak yeni fermanların önünü açmaktan başka bir şey değildir. Êzidîlerin tarihine 73. Ferman olarak geçen ve yer yer ardıçları sürmekte olan saldırılara karşı, ana toprakların savunulması ve onun politik fikrinin hiç kimseye bir zararı yoktur, bu bizzat ana toprakları muhkem kılmaktadır. Son fermanla, Êzidîler tarihlerinde ilk kez dış dünya ile başka bir deyişle Kürt eviyle yapıcı bir ilişki kurmuş ve bu yeni ilişki, kendileri üzerine düşünmek için yeni bir alan açmıştır. Dolayısıyla bu yapıcı çabayı desteklemek herkesin öncelikli görevi olmalıdır. Onun için olası kırım ve saldırıları önlemek için Êzidî meselesini Kürt siyasi birliği içinde çözmek elzem ve acil bir durum olarak karşımızda durmaktadır. Ayrıca Kürdistan tarihi kadar eski olan ev içi kavgaları Êzidîler üzerinden yürütmemeye özellikle özen gösterilmelidir. Bu ve buna benzer temel Kürdi sorunlar çözülmeden, tarihte “Êzidî Çemberi” olarak bilinen o ateş çemberinin yavaş yavaş büyüyeceğini herkesin bir an evvel bilince çıkarması ve ona uygun pozisyon alması gerekmektedir. Bu konuda daha çok şey söylenebilir, ancak kardeşlik bağlıyor dilimi. Belki de Foucault’nun formüle ettiği biçimiyle “parrhesia’dır” bahsettiğim, hakikatin yekününü kapsayan. Daha fazlasını söylemek mümkün ama kelamın hatırı ve hayanın kadim perdeleri düşüyor hakikat penceresinin üzerine. Kapanan sadece açının bir kesitidir tarihin körlüğünde, ama hakikattin sarih hali büyüyor tekinsizleşen Kürt evinin içinde. Êzidîlerin gözüyle Şengal’e bakınca ortaya çıkan manzara budur. Biliyorum, hakikati haykıranın dışsal varlığı “hitap ettiği kimselerden daha güçsüz konumda” olduğunu ama parrhesia “muktedire doğruları söyleme” sanatıdır.