Geçtiğimiz cuma günü Elazığ’ın Sivrice ilçesi merkezli 6.8 büyüklüğünde bir deprem oldu. Sonuçta Elazığ ve Malatya illerinde 41 ölü, binin üzerinde yaralı ve onlarca binadan oluşan bir bilanço ile karşılaştık. Ölenlere rahmet dilerim, devirleri daim olsun. Geride kalan ailelerine sabır ve başsağlığı, yaralılara acil şifalar dilerim. Başta Elazığ ve Malatyalı hemşehrilerimiz olmak üzere tüm halklarımıza baş sağlığı ve geçmiş olsun dileklerimi iletirim.
Umarım bir daha böyle bir felaketle karşılaşmayız. “Umarım” demekle birlikte olmayacak duaya amin dediğimin de farkındayım. Bu gidişle daha çok canımız yanacak, daha çok deprem acısı çekeceğiz.
Büyük yıkıma ve derin acılara neden olan 1999 Gölcük ve Düzce depremlerinin üzerinden yirmi yılı aşkın zaman geçti. Yalnızca o iki deprem, Türkiye ekonomisinin bir yılda cumhuriyet tarihinin en büyük küçülmesini yaşamasına neden oldu. Yirmi bine yakın canımızı toprağa gömdük.
İlk defa depremin yıkıcı etkilerinin ortadan kaldırılması yolunda çalışmalar başladı. Bilim insanları ciddi çalışmalar yaptılar, Marmara Denizi’nin dibi, sonradan balıkçı ağlarıyla yerlerinden sökülen erken uyarı sistemleriyle donatıldı. Bu çalışmaların verimli yürütülebilmesi ve gereken finansmanın sağlanması için sonradan süreklilik kazanan iki yıllık bir “deprem vergisi” kondu.
Peki ne oldu?
İşte bu sorunun cevabı netameli. AKP iktidarı ile birlikte devamlı hale getirilen deprem vergisi için toplanan paralar başka alanlara harcandı. Sorulduğunda önceleri “duble yol yaptık” diyorlardı, şimdi sorana “vatan haini” diyorlar. Sayın Erdoğan, bu paraları soranlar için “20 yılda toplanan deprem vergileriyle ne yaptınız diye beter, berbat, ahlaksızca paylaşımlarda bulunuyorlar” diyor.
Yerli ve yabancı bilim insanları İstanbul’da meydana gelecek 7’nin üzerindeki bir depremde yıkılacak en az 50 bin binanın bulunduğunu, bu binalarda yaşayan bir milyonu aşkın insanın ölümle burun buruna geleceğini bağıra bağıra söylüyorlar, aldıran yok. Deprem toplanma alanlarının yüzde sekseninin imara açıldığı söyleniyor, “on bin toplanma alanı var” gibi trajikomik cevaplarla karşılaşıyoruz.
Kentsel dönüşüm adı altında başlatılan imar faaliyetlerinde yer alan birçok müteahhit bırakıp kaçtı, evlerini dönüştürülmek üzere veren binlerce yurttaşımız perişan oldular, mevcut evlerini de kaybettiler. Halen Anadolu Adliyesi’nde süren birçok dava var.
Muhalefetin, depremin yaratacağı yıkımı engellemeye dönük hazırlıklar ve olası depremlere ilişkin çalışmalarla ilgili verdiği araştırma önergeleri, AKP ve MHP’nin oylarıyla reddediliyor.
Bu son depremde muhalefet de iktidar da depremi siyasi propaganda fırsatına çevirmeyelim dedi ama iktidar, 15 Temmuz darbesinde olduğu gibi depremi adeta “Allahın bir lütfu” olarak gördü. Siyasetçisiyle, bürokratıyla, besleme basınıyla depremi AKP propagandasının aleti haline getirdiler. Özellikle sosyal medyada çok sık sorulan “60 milyar lirayı aşan deprem vergileri ne oldu?” sorusu, iktidar yandaşlarını çıldırtıyordu. Devletin en üst katlarında ve yandaş medyada bu soruyu soranların ahlaksız, vatan haini olduğunu, soruşturma açmak gerektiğini söyleyenler, bunları terörist olarak niteleyenler vardı.
Toplantıda Vali, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya “kamu oyunda iyi bir algı oluştuğunu” söylüyor. Aynı Vali, HDP’li Ergani Belediyesi’nden gelen yardım tırlarını şehre sokmuyor, geri gönderiyordu. Depremin ikinci, hatta üçüncü gününde HDP heyetinin gittiği altmış kadar köye hiç yardım gitmediği, kimsenin uğramadığı söyleniyordu.
Korkunç bir iddia var medyada, deneyimli gazeteciler anlatıyor. Kurtarılmakta olan bir kadın, sırf Erdoğan’la fotoğraf alınması için bir saat bekletilmiş enkaz altında. Eğer bu doğruysa yapanların mutlaka cezalandırılması gerekir.
“Depremi siyasi fırsata çevirmeyin” diyenler, en başta kendileri hem de yalana ve algıya dayalı siyaset yapıyorlardı.
“Deprem öldürmez, bina öldürür” diye klişeleşmiş bir söz vardır. Yandaşlara verilen ve birçok kişinin nemalandığı çürük binalar, o binalara ruhsat veren yetkililer bu ölümlerin en büyük sorumlulularıdır. Sapasağlam duran iki binanın arasında yıkılan bina elbette çalınan malzeme ile yapılmıştır. Depremin gücü yandakileri bırakıp yalnız ona mı yetti?
Kurtarma çalışmaları sırasında bir sağlık görevlisinin enkaz altındaki yurttaşla Kürtçe konuşmasını da sorun yapanlar az değildi. Halkın genelinde olmamakla birlikte sosyal medyada yüzlerce paylaşımla depreme sevindiklerini dile getirenler var.
Özellikle muhalefetin elindeki büyükşehir belediyelerinin depremin ilk saatlerinden itibaren ekiplerini göndermesini önemli bulduğumu belirtmek isterim.
Bir daha böyle bir acıyı yaşamamak için gerekli tedbirlerin alınması dileğiyle Elazığ ve Malatyalı kardeşlerimizin acısını yürekten paylaşıyoruz.