Diyanet’in kamu bankalarından alınan TOKİ kredileri üzerine uygulanan faizin dinen caiz olduğu yönündeki açıklaması bu haftaya damgasını vurdu. Diyanet’in faiz açıklaması şöyle: (1)
TOKİ aracılığıyla uygulanan sosyal konut projesinde, peşinat haricindeki tutar, kamu bankaları vasıtasıyla kredilendirilmekte olup devletin söz konusu borçlandırmadaki amacı, faiz geliri elde etmek değil, ödeme güçlüğü içindeki vatandaşlarının ev sahibi olmalarına yardımcı olmaktır. Bu itibarla, “devlet TOKİ’nin bu uygulamasında başka bir yolla konut alma imkânı tanımadığından, belirtilen niyet ve amaçlar doğrultusunda söz konusu projeden yararlanmak caizdir”.
Böylece Diyanet, tarihinde ilk defa faizli işleme onay vermiş oldu. Karar oy çokluğuyla kabul edildi.(2)
Bu aslında (kamu yararı gerekçe olarak gösterilerek), Diyanet’in faizi Müslüman halkın gözünde meşrulaştırma çabası. Nitekim Karar Gazetesi’nden M. Öztürk bu durumu Yahudilikteki faiz anlayışıyla benzeştirerek şöyle açıkladı: (3)
“Talimata mebni olarak operasyonel şekilde ve fakat kerhen tanzim edilmiş olması muhtemel görünen bu fetva metni Yahudilerin faiz anlayışlarını anımsatır tarzdadır. Zira Yahudiler, faizli işlemleri kendi aralarında haram sayarken Yahudi olmayanlardan faiz almanın cevazına, hatta lüzumuna hükmetmişlerdir. … İlginçtir, Diyanet de bir devlet kurumu olarak faizli işlemi resmi/sosyal TOKİ projesiyle ilgili bir lüzuma mebni olarak caiz sayarken, sivil vatandaşın kendi ihtiyacını karşılamak için kredi kullanmasını “lâ yecûz” saymıştır”.
Gerçekte bir faiz karşıtlığı söz konusu değil
Neo-liberal – otoriter siyasal İslamcı iktidarların faizle imtihanı çok çelişkili bir özelliğe sahip. Çünkü faize karşı söylemlerle (özellikle de muhafazakar Müslüman) seçmen konsolide edilmeye çalışılırken, faizciye bütçeden aktarılan kamu kaynakları sürekli bir artış gösteriyor.
Bu durum son 17 yıldır uygulanmakta olan borçlanmaya dayalı inşaat ve emlak rantı üzerinden servet biriktirme stratejisinin doğal bir sonucu. Sadece ülkenin yarım trilyon dolara yaklaşan dış borcu değil, 1,4 trilyon liraya yaklaşan brüt kamu borç stokunun varlığı da (4) neden bu denli yüksek bir faiz ödemesi yapıldığını açıklıyor. Kural belli: “Borç yiyen kesesinden yer”.
Durumun ciddiyetini daha iyi anlayabilmek için son yıllarda devlet bütçesinden ödenen faizlerdeki artışa bakmak yeterli. Faiz ödemeleri sırasıyla: 2017’de 57 Milyar lira iken, 2018’de 74 Milyar lira ve 2019’yılında 99,9 Milyar lira olmuş (3 yılda yüzde 75 artış) . İktidar 2020 yılında bu rakamın 139 Milyar lira olmasını öngörüyor. (5)
Bir çalışmaya göre ise AKP iktidarının 17 yıllık dönemi boyunca 932 milyar lira faiz ödemesi yapıldı. Geçen yıl; ayda ortalama 8,3 milyar lira, günde 247 milyon lira ve saatte 11 milyon lira faiz ödendi. Aynı yıl iktidar geri ödemesini yaptığı her 100 liralık borca karşılık (anapara ve faiz) 132,4 lira iç borçlanmaya gitti. (6)
Faizden vergi de alınmıyor
Faiz konusunun diğer bir boyutu bunun nasıl vergilendirildiği. Gelir Vergisi Kanunu’nun Geçici 67. Maddesi gereğince, faizden asgari ücretliden alınan kadar dahi vergi alınmıyor. Üstelik geçen yıl Eylül başında yapılan bir değişiklikle lira cinsinden vadeli mevduatlardaki gelir vergisi (stopaj) oranları daha da düşürüldü.
Kısaca, lira cinsinden tutulan vadeli banka mevduatlarından elde edilen faiz gelirinden alınan gelir vergisi 6 aya kadar vadeli mevduatlarda yüzde 15’ten yüzde 5’e; 6 ay-1 yıl vadeli olanlarda yüzde 12’den yüzde 3’e ve 1 yıldan uzun vadeli olanlardan yüzde 10’dan yüzde 0’a düşürüldü . (7)
Bu bağlamda neredeyse 800 milyar lirayı bulan çeşitli vadelere bağlanmış vadeli TL mevduatından elde edilen faiz gelirinden alınan vergi azaltıldı, hatta bir kısmında sıfırlandı.
Benzer bir biçimde, aynı maddeye göre; devlet tahvili ve hazine bonosu faiz geliri elde edenlerden alınan vergi oranı (yerli ve yabancı yatırımcı ayırımı yapılmaksızın) yüzde 0 (duruma göre yüzde 10 ile sınırlı). Borsadan elde edilen gelirler ise hiç vergilendirilmiyor. Yani rant geliri elde eden zenginlerimiz bir asgari ücretli kadar dahi vergi vermiyor.
Tarihsel olarak uhrevi ve dünyevi iktidarların işbirliği
Diyanet’in dünyevi siyasal iktidara olan desteğini anlayabilmek için, örneğin ona 2020 bütçesinden ayrılan 11,5 milyar liralık bütçeyi (ya da Milli Eğitim Bakanlığı bünyesindeki Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’nün milyarlarca lirayı bulan bütçesinin de dini eğitim amaçlı olarak kullanılmasını) dikkate almak yeterli olur. Ancak uhrevi ve dünyevi iktidarların işbirliği çok eskiye dayanıyor.
Dinsel kurumlar tarihte siyasal iktidarlarla (hükümdarlarla) zaman zaman çelişkiye ve çatışmaya girmiş olsalar da genelde uzlaştılar. Bu işbirliğini ilk olarak İncil’de yaradılış (genesis) bölümünde “ürünün beşte birinin firavunlara (Pharaoh) verilmesi” önerisinde (8) ve “Tanrı’nın hakkını Tanrı’ya, Sezar’ın hakkını ise Sezar’a vermek gerekir” (9) ifadesinde bulabiliriz.
Bu ifadede kast edilen Tithe ve Poll Tax adı verilen iki temel vergiden sağlanan gelirler. Tithe “Tanrı’ya “sosyal düzeni desteklemesi karşılığında” köylünün mahsulünden ödenen ve onda bir anlamına gelen vergi iken, Poll Tax “dünyevi siyasal iktidara kamusal düzenin desteklemesi için” ödenmektedir. Yani İncil Sezar’ın hakkının (Poll tax) Sezar’a verilmesi ve Tanrının hakkının da (Tithe) Tanrıya verilmesi gerektiğini emrediyor.
Calvin ve Luther’den lordlara destek
Dini kurumların hükümdarlara desteği tarih boyunca sürdü. Örneğin 16.Yüzyıl Hristiyan reformistlerden biri olan Calvin’e göre, yönetenler ve yönetilenlerden oluşan bir sosyal düzenin varlığı “Tanrı tarafından takdir edilmişti” ve “insanlık ilk günahın etkisi altında olduğu için bu düzen zorunlu olarak bir baskı düzeniydi, cezalandırıcıydı” (10) (dolayısıyla meşru kabul edilmeliydi) .
Nitekim 1524 tarihinde tarihin en kanlı köylü isyanları olarak da bilinen feodal Avrupa’nın en önemli ayaklanmasında (Almanya’da) on binlerce köylüden oluşan geçici ordu; serfliğin kaldırılması ve Lordlara ödenen vergilerin artık alınmaması talepleriyle manastırlara ve şatolara yöneldiler. Lordlar ve piskoposlar, kentleri ele geçiren köylüler ve halk karşısında işbirliği yaptılar ve prenslikleri yardıma çağırdılar. Bu ayaklanmalar sırasında bir diğer reformist Luther, lordlarla işbirliği yaptı, “cinayet işleyen, hırsızlık yapan köylü sürülerine” karşı risale yazdı ve bu risalede isyancı köylülerin çok ağır biçimde cezalandırılmalarının dinen caiz olduğunu ileri sürdü. (11)
Vatikan: “Mussolini Tanrı’nın lütfu”
Tarihte, faşizmin kurucusu olarak bilinen Mussolini ile Vatikan’ın işbirliği de son derece çarpıcı bir örnek. Mussolini bir yandan İtalya tarihindeki kahramanları günün koşullarında yeni efsaneler haline getirip, propaganda malzemesi olarak kullanırken, diğer yandan da Hıristiyanlığa ve Vatikan’a önem veren bir tutum takınarak efsanelerine dini figürleri ve ideolojiyi de ekledi. (12)
Öyle ki daha önce Kilisenin mal varlığına el koyma sözü veren Mussolini iktidara gelince din adamlarına ve Kiliseye yeni imtiyazlar tanıdı. 50 yıl önce okullardan kaldırılmış olan dini tedrisat yeniden uygulanmaya başladı. (13)
Ayrıca 1929 yılında Papalık ile Mussolini arasında “Lateran Anlaşması” imzalandı. Böylece Papa Mussolini’nin yanında yer aldı. Anlaşma Papalığa özerklik sağladı. Katolik dini resmi olarak tüm ulusun dini olarak kabul edildi. Papaya 90 milyon dolarlık bir zarar tazminatı ödemesi yapıldı.
Böylece, Mussolini bu anlaşma ile Papalık ile İtalya Krallığı arasındaki sorunları çözerek Hıristiyanların faşist rejime olan desteğini sağlamlaştırdı. Papa, Mussolini’yi “Tanrının lütfu” olarak tanımladığından Mussolini’nin içeride ve dışarıdaki itibarı da arttı. Yani Mussolini İtalyan toplumunu konsolide etmeyi başardı. (14)
… devam edecek
DİP NOTLAR:
(*) Çizgi: Ercan Akyol (https://www.facebook.com/Ercan-Akyol).
(1) Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı, <https://kurul.diyanet.gov.tr/Cevap-Ara/38340/toplu-konut-idaresi–toki–tarafindan-uygulanan-sosyal-konut-projesinin-dini-hukmu-nedir> (24 Ocak 2020).
(2) <https://www.yeniakit.com.tr/yorum/haber/1006762/diyanet-tarihinde-ilk-defa-faizli-isleme-onay-verdi-karar-oy-cokluguyla-kabul-edildi> (13 Ocak 2020).
(3) Mustafa Öztürk, “Diyanet, TOKİ, faiz”, <https://www.karar.com> (18 Ocak 2020).
(4) T.C. Hazine ve Maliye Bakanlığı, https://www.hmb.gov.tr/duyuru/31-aralik-2019-tarihi-itibariyla-merkezi-yonetim-brut-borc-stoku (24 Ocak 2020).
(5) T.C. Hazine ve Maliye Bakanlığı, Aylık Bütçe Gerçekleşmeleri Raporu, (Aralık 2019) https://www.hmb.gov.tr; 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ve Bağlı Cetveller.
(6) <https://gazetemanifesto.com/2020/turkiyeyi-faize-batirdilar-her-saat-11-milyon-lira-odendi> 22 Ocak 2020).
(7) <http://www.alomaliye.com/…/08/31/2006-10731-kararda-degisik…>
(8) https://onlinebusiness.northeastern.edu/blog/a-brief-history-of-taxation (24 Ocak 2020).
(9) http://amprpress.com/income_tax.htm (24 Ocak 2020).
(10) Chris Harman, Halkların Dünya Tarihi, Yordam Kitap, 2009, s. 186-193.
(11) Agk.
(12) Italia;n fascism: path towards seizure of power, http://eu.eot.su/2015/10/22/italian-fascism-path-towards-seizure-of-power (24 Ocak 2020) <http://eu.eot.su/2015/10/22/italian-fascism-path-towards-seizure-of-power%20(24%20Ocak%202020)>.
(13) Clara Zetkin, Fighting Fascism, How to struggle and how to win, (Edited by John Riddell and Mike Taber), Haymarket Books, 2017.
(14) “Pareto, Liberismo, Free Trade and Conservative Fascism”, https://beastrabban.wordpress.com/tag/the-seizure-of-power/ , 11 April 2014 (24 Ocak 2020).