Yönetmen ve senarist Ezel Akay ile çekimlerini henüz bitirdiği filmi ‘9 Kere Leyla’yı ve sinemayı konuştuk
Ezel Akay’ı çok uzun yıllardır tanırım. Üretken, yerinde duramayan, en yoğun olduğu dönemlerde de neşesini kaybetmeyen bu çok yönlü adamın sanırım en çok sevdiği iş de film çekmek, film yönetmek, sinemacılık yani. Zaman zaman oyunculuk da yaptığı ya da sadece senaryosunu yazdığı çok sayıda filmin yanı sıra yönetmeni olduğu ‘Neredesin Firuze’, ‘Hacivat ve Karagözü Kim Öldürdü’ gibi filmlerinde de her zaman popülerlik ile kaliteyi bir dengede tutmayı başaran Ezel Akay, ‘9 Kere Leyla’ adlı filminin çekimlerini yeni bitirdi. Film yönetmeni Ezel Akay ile yeni filmini, Türkiye sinemasını ve siyaseti konuştuk:
- Çok yoğun bir dönem geçirdiğini takip ediyorum. O yüzden önce ‘9 Kere Leyla’dan bahsedelim. Ne çekiyorsun?
Azap çekiyorum. Pek de haz alıyorum. (Gülüyor.) Böyle bişi film çekmek. Çare, neşe, kararsızlık, bolluk, yokluk da üzerine ekleniyor. Dertlerden, gündelik hayattan, ülke problemlerinden, eş dost ziyaretlerinden kopup, 3 hafta boyunca, sanki evrende benim bu filmi çekmemden başka hiçbir şey yokmuş gibi, bi eğlenip bi gerilerek saatleri uc uca ekliyorum! Aslında meditasyon gibi, terapi gibi bir şey film çekmek. Aklında aşk ve cinayet, yaşlanma korkusu ve hayatta kalma hırsı dolu, salak bir erkeğin ve saftirik sandığımız iki olağanüstü kadının hikayesi… Bi ipucu vereyim bari, film şöyle bir monologla açılıyor:
“…Başta bi çamur topağı düşün. sonsuz karanlık gibi bir şey. Sonra ikiye bölündük! İkimizde de bir kavuşma arzusu, ilhamı falan. “Zevklerle, hazlarla” süslü… Adem sonra onu da mahvetti ya neyse.. İkiye bölündük ya, bak orayı hatırlıyorum, şaşkınım! Şaşkınız, bakıyorum ben, karşımda bir erkek, cıscıbılız… E, hoş adam… Ama, daha dün bir bugün iki… Bi dur yahu… Şurda daha yeni vücut bulmuşuz.. Biraz oynaşalım, fingirdeyelim, tadını çıkaralım ya hu! Her şeyi mahvetti.. Her şeyi! Gel her işin ucundan beraber tutalım dedim, gel sevişelim günümüzü gün edelim dedim… Dinledi mi? Yoo!!! Güzel adamdı ama. En azından ben “hayır” diyene kadar…”
- Bir de Levent Kazak, ‘Zeki Müren’in Öpücüğü’ diye bir projenizden bahsetti. O nedir?
O da başka bir macera olacak. Daha uzun sürecek, daha garip bir “çift kişilikli Türkiye” hikayesi. Levent yazmaya başladı, önümüzdeki yıla hazırlanacağız. Ama farkettim ki, şu an 9 Kere Leyla bende başka bir şeye yer bırakmamış. Levent ile uzaktan kumanda bir ilişkimiz var, bakalım…
- Ülke zor bir dönemden geçiyor. Bu dönemde gülmenin sağaltıcı bir etkisi olduğunu düşünüyorum. Neşe, gülmek böyle bir dönemde ne ifade eder senin için?
Yapımcılarım ve dağıtımcımız, nedense benim “entel-dantel” bir film yapacağımı düşünüyor! Halbuki ben “başkaları” için film yapıyorum. En kakarakikiri filmlere gidenler de gelip bu filmde eğlenecekler bence. Ona göre çalışıyorum. Çünkü gülmek köleyle kralı eşitler. Ordan da yol olur. Gülmek en acı ilacı yutup sağlığımıza kavuşmamızı, tüm bağnazlıklarımızı bi kenara koyuvermemizi sağlar. Sonra güldüğümüz için utanabiliriz, ama iyi, içten bir kahkaha ruhumuzda yer açar, kendini hep hatırlatır. Bu ülkenin “sarsılmaya” ihtiyacı var. Alaycılık öldürmenin amaç deplasmanıdır. Ölmek yerine gülmek lazım!
- Siyasette de neşenin korunması gerektiğini düşünür müsün?
Yalan ve neşe bir araya gelemez. Siyaset bir “sürü gütme sanatı”. Onun neşesi de yalan. Ama “Politiklik” öyle değil. Bu ülke “Neşeyle, mizahla politika” yapmayı öğrendi (belki de hep biliyordu). Halkın temel kültürü tüm siyasetçilerle dalga geçerek politika üretmek olmalı. Ben de elimden geleni yapacağım bu konuda. (Gülüyor.)
- Muhalif bir insansın. Sinema da çok pahalı bir sektör. Kurumsal destek almadınız mı işiniz zor. Bu türden desteklerde siyasetin etkisi fazla mıdır?
Yok kurumsal destek falan. Benim adıma kıl olanlar varmış, o yüzden resmi destek alamazmışım. Kendisi de söylentisi de kötü ama, projeyi beğenen dağıtımcımızın avansı ve bir yatırımcının müthiş desteği ile yapımcılarım bir mucize yarattılar, ben de mucizeyi rezil etmemek için atıldım. Sinema, sinema ve seyircisi için yapılır. Para sadece bir aracı… Ama, 6 haftada hazırlanıp, 3 haftada çekilen (dün bitti çekimler), az oyunculu, piyasa için düşük bütçeli bir film bu. Ama aldanmayın, dekorları, kostümleri, şeytani kurgusuyla, bol şarkılı, pek “zengin” bir hikaye oldu. (Gülüyor.)
- Genel olarak güncel siyasi ortam sanatsal üretimine nasıl yansıyor?
Açın Kameranın Önünü! Türkiye aşırı politize olmuş bir ülke. Gündelik hayatın, sokakta dolaşan insanların psikolojisini müthiş etkiler hale geldi siyaset. Berbat bir his. Canınız sıkılıyor, ama nedenini anlayamıyorsunuz. Tehdit ve korku yağıyor üzerinize. Aslında tüm gerçek sanatçılar bugün Türkiye’de “Korkuya Karşı Sanat” yapıyorlar.
- Türkiye sinemasında bir yönetmenler kuşağı değişimi oldu mu? Yeni Türkiye sineması diye bir şeyden söz edebilir miyiz?
Şüphesiz. Gerçekten bambaşka bir sinemacı kuşağı var. Salonlarda yer bulamasa da filmler giderek çeşitleniyor, son beş yılda 1000’e yakın yeni film yapıldı bu ülkede. En az yarısı ilk film. Bu nicelik, niteliği etkileyecek bir güce sahip. Dağıtımcısı, yapımcısı, salon sahibi, çalışanları, sendikaları, uluslararası ağlarıyla uzun süredir ilk defa bir de endüstriyel bir dayanışma atmosferi de doğuyor. Ben hâlâ birçok “genç” yönetmeni yaşlı, birçok tecrübeli yönetmeni de “sıkıcı” buluyorum, ama birbirimize özenerek çok daha yaratıcı bir Türkiye sinemasına doğru gidiyoruz.
- Sanat ve muhalefet ilişkisini nasıl tanımlarsın?
Sanat muhalif olmayı bile umursamaz. “Söz/dil dışı” bir iletişim atmosferidir sanat ve izleyicisinin ilişkisi. İyi sanat yıkıcı ve yeniden kurucudur. Bu yüzden her türden taassup, sanatı düşmanı olarak görür. Muhalefet olarak görür. Biz zaten hep bize başkalarının koyduğu isimlerle anılırız.
- Türkiye’de toplumsal barışın tesisi için sence acilen yapılması gerekenler nedir?
Büyük Toplumsal İkna devrimi. (Gülüyor.) Bunun için ilk yol olarak büyük ama çok büyük bir “İkna Atmosferi” lazım. Şunu unutmadan: İkna etmek için, ikna edilmeye de hazır olmak gerekir. Çünkü kimse içten olmayanı ikna edici bulmaz.
- Türkiye Cumhuriyeti’nin bir dönemine dair politik bir film yapacak olsan hangi dönemi seçerdin?
Hoh, hoh, hooo! Buna “tüm dönemleri” diye cevap vermeyecek kimse tanımıyorum. Bu ülke devlet korkusundan ikiyüzlülüğe sığınmış insanların ülkesi. Hamaseti kenara koyduğumuz anda sevdiğimiz, taptığımız, nefret ettiğimiz, korktuğumuz her siyasi figür sarsıcı bir şekilde dönüşecektir. Yine de benim eğilimim geçmiş dönemleri değil, gelecek dönemleri anlatmak olurdu. Türkiye’nin ve dünyanın “siyasi” geleceği. Çok daha “dokunulmaz”, ilginç, eğlenceli ve sarsıcı olacaktır. Sarsılmak iyidir.
27 Mart’ta vizyonda
Yönetmen Ezel Akay tarafından çekilen ‘9 Kere Leyla’nın vizyon tarihi 27 Mart olarak açıklandı. Oyuncu kadrosunda usta oyuncular Demet Akbağ ve Haluk Bilginer’in yanı sıra Elçin Sangu, Fırat Tanış ve Alican Yücesoy’un yer aldığı ‘9 Kere Leyla’ bu yılın beklenen filmleri arasında gösteriliyor. Ezel Akay’ın yönetmenliğini yaptığı komedi filmi ‘9 Kere Leyla’ 27 Mart’ta tüm yurtta vizyona giriyor. Başrollerinde Demet Akbağ, Haluk Bilginer, Elçin Sangu, Fırat Tanış ve Alican Yücesoy yer alıyor. Bu yılın en çok beklenen filmlerinden olan ‘9 Kere Leyla’, zengin iş insanı Adem’in (Haluk Bilginer) sonlandırmak istediği evliliğinde eşi Leyla (Demet Akbağ) ile sevgili Nergis (Elçin Sangu) arasında kalışının eğlenceli hikayesini anlatıyor. Beklenmedik komik sürprizlerle dolu filmde Adem, istemeden de olsa sadece iyi bir şeye sebep oluyor: “Kadınların yeni bir dünya kurmasına.” Ezel Akay tarafından İstanbul’da çekilen film tüm yurtta 27 Mart tarihinde seyircisi ile buluşacak.
Ahmet Tulgar