Seçimler sonrası Türkiye’deki tabloyu da değerlendiren yazar Fikret Başkaya, bu tabloda Meclis’i ‘içi boş bir midye kabuğuna’ benzetti. “Dinci-despotik rejimi durduracak potansiyelin bulunduğuna” dikkat çeken Başkaya, artık bu potansiyeli harekete geçirmek gerektiğini vurguladı.
Alternatif düşüncenin önemli temsilcilerinden yazar Fikret Başkaya, kapitalist sistemin yapısal krizi ve seçimler sonrası Türkiye’deki tablo hakkında MA’dan Deniz Nazlım’ın sorularını yanıtladı.
Kapitalist sistemin 1970’lerde içine girdiği yapısal krizden halen çıkamadığını ve bugün daha fazla şiddet ve manipülasyonla krizi aşma derdinde olduğunu belirten Başkaya, bu çabaya rağmen kapitalist sistemin artık çözdüğünden daha çok sorun yarattığını ve var olan sorunları azdırdığını söyledi.
‘Çöküş kaçınılmaz’
Bu yapısal krizle bağlantılı olarak dünya ekonomisinde yaşanan durumu da değerlendiren Başkaya, dünya ekonomisinin bugünkü durumunun yapısal krizi de aşan bir manzara arz ettiğini belirtti ve bu krizi “nihai kriz” olarak nitelendirdi. Bu nihai krizin de kapitalizmin artık geri dönüşü olmayan sınırı aştığı anlamına geldiğini ifade eden Başkaya, “Yani çöküş kaçınılmaz. Bir sürdürülemezlik durumu ortaya çıkmış bulunuyor” dedi.
‘Biz ezilenler’ demek önemli
Sistemin içinde bulunduğu yapısal kiriz ve toplumun yaşantısına getirdiği zorluklar karşısında, dünyadaki muhalif kesimlerin durumuna ilişkin soruya ise Başkaya şöyle yanıt verdi: “Doğrudan rejimi değiştirmeyi, verili durumu aşmayı radikal olarak sorun etmeyen hiç bir mücadelenin, hiç bir hareketin bu dünyada bir şeyler kazanma şansı yoktur. Zira kimlik mücadelesine odaklanmak, neoliberal kapitalizmin değirmenine su taşımaktır. Bu sorunuzla ilgili olarak son olarak şöyle diyelim: Doğrudan kapitalizmi aşmayı hedeflemeyen hiçbir hareketin şu lânet olası kapitalizm dahilinde hiçbir şansı yoktur. Bir baltaya sap olma ihtimali yoktur. Şeylerin seyrini değiştirmesi mümkün değildir. Biz Kürtler, biz Aleviler, biz siyahlar, biz kadınlar, vb… demek önemlidir ama ‘biz ezilenler, biz sömürülenler’ demek çok daha önemlidir. Onun için kendini aldatmanın bir manası yok! İşte bu kimlik saplantısının ötesine geçememek, asıl mücadele alanını terk etmek egemen sınıfların değirmenine su taşımak demeye geliyor. Onun için neden söz ettiğini bilmek önemlidir.”
Başkaya, seçimler sonrası Türkiye’de oluşan yeni tabloya ilişkin de dikkat çekici değerlendirmelerde bulundu. Seçimler sonrasındaki haliyle Meclis’i “içi boş bir midye kabuğuna” benzeten Başkaya, “Hala orada bulunmak niye?” diye sordu. Başkaya, içinde bulunulan durumdan çıkış yolunun da olduğunu belirterek, “Dinci-despotik rejimi durduracak potansiyeli var. O potansiyeli harekete geçirmek gerekiyor” dedi.
Seçim sonuçlarına ilişkin “Hem Cumhurbaşkanlığı hem de Meclis’te iktidarın kaybedeceğini bekliyordum. Hileyle ve son derece de eşitsiz ‘yarışma’ koşulları dayatılarak, ‘olağanüstü’ koşullarda seçimi iktidar cephesi yeniden kazandı” diyen Başkaya, muhalefetin mücadeleyi Meclis’e ve seçimlere hapsettiğini söyledi ve bu durumu “büyük bir yanılgı” olarak nitelendirdi.
‘Mücadele zeminini değişmeli’
Başkaya, “Muhalefet ne yapabilirdi?” sorusuna ise şu yanıtı verdi: Darbe girişimi olmuş, AKP de onu fırsata çevirip OHAL ilan etmişken, demokratik haklar ve hukuk sıfırlanmışken, bir kere ‘olağanüstü hâl’ koşullarında dayatılan 16 Nisan Anayasa referandumu boykot edilebilirdi. Ve denirdi ki, ‘Biz bu koşullarda yapılacak bir seçime girmeyiz, böyle bir referanduma taraf olmayız. Oyuna gelmeyiz.’ Öyle ya kendini ifade edeceğin hiçbir ortam kalmamış, nerdeyse tüm medya ve devlet gücü ellerindeyken, Anayasa, Danıştay, Sayıştay, yargı diye bir şey bırakılmamışken o oyuna gelmenin bir alemi olur muydu? Bu yapılmadı ama hiç değilse hileli referandum sonrasında muhalefet partileri Meclis’ten çekilebilirdi. Meclisten çekilmek fotoğrafı netleştirirdi. Ve muhalefetin zemini başka yöne kayar, etkinliği artardı, politikleşme güçlenirdi. İnsanlar bir yere bakarsa, başka yere bakamaz olur. Meclis’te olmak büyük bir başarı değil ki. Çünkü Meclis yok, öyle bir şey yok. Artık burjuva parlamentolarının hiçbir etkinliği, hiçbir yanılsama yaratma yeteneği kalmamış durumda. Bütçe yapamıyorsun, gensoru veremiyorsun, bakana soru soramıyorsun. Yani denetim görevini yapamıyorsun. Dolayısıyla şu anda Meclis tamamen içi boş midye kabuğu, tam bir bostan korkuluğu ve hiçbir kıymeti harbiyesi yok. Böyle bir Meclis’te bulunmanın da bir anlamı yok. Sadece kepazeliği meşrulaştırmaya/dayatmaya yarıyor. Şu an itibariyle o Meclis’te kalmak, orada muhalefet yapılabileceğini sanmak abestir. Oradan çekilip, mücadeleyi asıl bulunması gereken zemine çekmek gerekiyor. Her şeye rağmen Türkiye’de önemli bir muhalefet damarı ve potansiyeli var. O potansiyel neden harekete geçirilmesin. Daha önce de yazdığım gibi, artık mücadele zeminini değiştirmek gerekiyor ve bu mümkün!”
Rejimi durduracak potansiyel var
Başkaya, “Meclis yapılan muhalefet kitlelerin politikleşmesine engel mi teşkil ediyor?” sorusunu ise şöyle yanıtladı: “Bu ülkede dinci-despotik rejimi, bu tırmanışı durduracak potansiyel var. O potansiyeli harekete geçirmek gerekiyor. Şimdi ne oluyor, hep onların koyduğu kurallara göre, onların sahasında, onların koşullarında maça çıkılıyor, mücadele ediliyor. ‘Ben senin ne oyununu ne de oyununun kurallarını kabul etmiyorum’ demek lazım. Bu haliyle hala bildik siyaset tarzında ısrar etmek, abesle iştigal etmektir. Meclis tam bir içi boş midye kabuğuyken hala orada bulunmak niye? Artık oyuna gelme durumuna son vermek, kendi oyununu kendin kurma zamanı gelmiş olmalı. Sahte oyunların figüranı olmanın bir alemi yok!”