İHD Mersin Şubesi, Tarsus Kampus Cezaevi’nde yaşanan hak ihlallerine dair raporunu açıkladı. İhlalleri sıralayan İHD Mersin Şube Başkanı Hakkı Demir, “İnsan insanlığından utanıyor” dedi.
İnsan Hakları Derneği (İHD) Mersin Şubesi, Türkiye’nin en büyük cezaevlerinden biri olan Tarsus Kampus Cezaevi içerisinde bulunan T1, T2, T3 ve Kadın Kapalı Cezaevi’nde yaşanan hak ihlallerini içeren raporunu kamuoyu ile paylaştı. Dernek, tutuklularla yaptıkları görüşmeler, gelen mektuplar ve tutuklu yakınlarının başvuruları üzerinden hazırladığı raporu dernek binasında yaptığı toplantı ile açıkladı. Çok sayıda siyasi parti ve sivil toplum örgütü temsilcilerinin katıldığı toplantıda raporu İHD Mersin Şube Başkanı Hakkı Demir açıkladı.
Yaşananlara ilişkin “İnsan insanlığından utanıyor” diyen Demir, cezaevinin ilk kurulduğu günden bu yana yoğun hak ihlallerine ilişkin şikayetler aldıklarını belirtti. İnsan hakları savunucuları olarak yaşananlara sessiz kalamayacaklarını dile getiren Demir, duyarlı siyasi parti ve sivil toplum örgütlerini yaşananlara karşı mücadeleye çağırdı. Ülkede her geçen gün cezaevlerinin yapıldığını ve gittikçe tüm toplumun neredeyse açık cezaevine dönüştürüldüğünü aktaran Demir, “Kasım 2019 itibariyle 286 bin 500’dür. 355 ceza ve infaz kurumunun kapasitesi 220 bin 230’dur. 66 bine yakın kapasite fazlalığı var. Bu 66 bin fazlalık bile başlı başına dört duvar arasındaki insanlara eziyettir, ceza içinde cezadır. Ne yazık ki Türkiye’nin dört bir yanındaki cezaevlerinden darp, işkence, hastalık, tedavi edilememe, fiziki şartların kötülüğü, kalabalık koğuş, haksız disiplin cezaları gibi pek çok ihlal iddialarını içeren başvurular derneğimize ulaşmaktadır. Cezaevlerinden gelen hak ihlalleri ve şikayet başvurularının her geçen gün artması Türkiye demokrasisinin de hangi düzeyde olduğunun göstergesidir. ”
Demir hak ihlallerine ilişkin tespitleri şöyle sıraladı:
“* Farklı zamanlarda, farklı mahpusların anlatımları ve gözlemlerimiz dikkate alındığında, Cezaevi yönetimleri tarafından sık sık aramalar yapılırken tahrik ve hakaretler yapıldığı; koğuştaki dergi ve kitap sayısı kısıtlaması yapıldığı, bu şekilde mahpusların dış dünya ile ilişkilerinin kesilmeye çalışıldığı, bilgi edinme, haber alma haklarının ihlal edildiği, bu olağanüstü uygulamaların yönetmeliğe aykırı yapılarak idarece rutin hale getirildiği tespit edilmiştir.
* Hastaneye, mahkemeye veya başkaca sebeplerle memurların mahpuslarla olan her türlü diyalogunda mahpusları tahrik eden söz ve onur kırıcı hakaret içeren söz ve davranışlar sergilendiği, çok sayıda kötü muamele ve darp olaylarının yaşandığı, sık sık tartışma ortamı oluşturularak mahpusların aleyhine tutanaklar tutulduğu ve bu tutanaklara dayanarak haksız ve dayanaksız disiplin cezaları verildiği anlaşılmaktadır. Mahpuslara tek başına ve fiziki koşulların çok kötü olduğu hücre cezaları, ayları bulan aile görüş yasakları, yine ayları bulan telefon veya mektup görüş yasağı gibi cezalar verilmek suretiyle, şartlı tahliye tarihlerinin bu cezalar gerekçe gösterilerek ötelendiği, giderek tekrarları halinde de şartlı tahliye koşullarının ortadan kaldırılmak istendiği bilinmektedir. Açıkça kanuna aykırı bu uygulama ve orantısız cezalara karşı yapılan itirazların ise hiç dikkate alınmadan İnfaz Hakimliklerince reddedildiği, bu haliyle mahpusların dış dünyadan, ailelerinden ve birbirlerinden izole edildiği, bunun da insanlık onuru ile bağdaşmadığı ve mevzuata aykırı olduğu tespit edilmiştir.
* Cezaevine ilk kabulde veya sevkler sırasında mahpusların çıplak aramaya maruz kaldıkları, itiraz edenlerin tartaklanıp darp edildiği, onur kırıcı davranışlara maruz kaldıkları ve sorumluların cezalandırılmaması sebebiyle, bu uygulamanın halen devam ettiği tespit edilmiştir.
* Kadın mahpusların, hastaneye götürülürken ring araçlarında çeşitli eziyetlere tabi tutuldukları, refakatçi olarak erkeklerin görevlendirildiği, uzun süre bekletildikleri, en ufak taleplerin ring içindeki hücreye atılmayla sonuçlandığı, kelepçelerin çok sıkı olduğu ve bileklerinde uzun süre geçmeyen morlukların oluşmasına neden olduğu söylenmektedir. Ayrıca, doktor muayenesinin kelepçeli yapıldığı, muayene esnasında askeri görevlilerin odada bulunduğu, bu duruma itiraz ettiklerinde muayene edilmeden geri götürüldüklerini ve hücre cezasına çarptırıldıklarını, tuvalet ve lavaboya gitmelerine izin verilmediğini, izin verilse bile erkek tuvaletini kullanmak durumunda kaldıklarını, tuvaletteyken kapının aralık bırakılması gibi onur kırıcı bir durumla karşılaştıkları bize gelen mektuplarda ve başvurularda ifade edilmektedir.
* Havalandırmaya çıkma, spor yapma ve diğer mahpuslarla sohbet etme hakkının engellenerek, tecrit ve izolasyon koşullarında bir yaşamın dayatıldığı, zor olan cezaevi yaşamının daha da zorlaştırılarak, sosyal haklarının ihlal edildiği, havalandırmanın küçük olmasına rağmen, üstünün de tel örgü ile kapatılarak, ışık ve hava almalarının engellendiği ve bunun bir an evvel düzeltilmesi gerektiği tespit edilmiştir.
* Farklı örgüt suçlarından cezaevlerinde bulunanların aynı koridorlar kullandırılmak suretiyle doğabilecek kavga veya husumetlere zemin hazırlandığı, bunun da çok tehlikeli olduğu tespit edilmiştir.
* Tutuklu ve hükümlülerin sürgün edildikleri cezaevlerine götürülürken de yollarda çeşitli hak ihlallerine uğratıldıkları da tespit edilmiştir.”
Demir, cezaevlerinde bulunan tutukluların temel insani talep ve haklarının tanınması, hak ihlallerinin önlenmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) İnsan Hakları Komisyonu’na, Adalet Bakanlığı’na, cezaevi savcılarına, siyasi parti ve sivil toplum örgütlerini harekete geçerek başvuruları incelemesi yönünde çağrı yaptı.