Yönetmen Ingmar Bergman’ın harap olmuş topraklarda yaşamın kırılganlığını yansıttığı ‘Yedinci Mühür’ filmi, aynı zamanda yönetmenin korku duyduğu ‘ölüm’ ile yüzleşmesini konu ediyor
Çeviri: Tolga ER
Yönetmen Ingmar Bergman, komedi filmi Smiles of a Summer Night (Bir Yaz Gecesi Gülümsemeleri) filminin Cannes’da jüri özel ödülünü kazanmasına tanık olduktan sonra tamamıyla farklı bir şey yapmaya karar verir. “Artık korku duymama izin vermemeliyim. Kötü bir komedi yapmaktansa bunu yapmak daha iyidir. Para umurumda bile değil” diyen Bergman, komedi filminin başarısı sayesinde The Seventh Seal’i, yani Yedinci Mühür’ü çekmeye başlar.
Bergman’ın Malmö Belediye Tiyatrosu için yazdığı ve ilk kez radyoda seslendirilen Wood Painting (Tahta Boyası) isimli oyunundan uyarlanan filmin adı İncil’den gelir, “Cennet’teki sessizlik”in bahsinin geçtiği Esinleme Kitabı’na yapılmış doğrudan bir atıftır.
Usta yönetmen, bu tema çerçevesinde kurguladığı filminde Yedinci Mühür’ün kahramanı için en rahatsız edici konuyu, “Tanrı’nın sessizliğini” seçer. Ortaçağ İsveç’inde, salgın yüzünden harap olmuş topraklarda geçen filmde korku atmosferi, insanların acizliği, yaşamın kırılganlığı ve Tanrı’nın varlığına dair yanıtı verilemeyen ‘o’ soru filmin her karesinde vardır.
Ölüm düşüncesi karşısında korkudan taş kesilen bir çocukken, eski kiliselere yaptığı ziyaretlerden ilham alan Bergman, Yedinci Mühür filmiyle daha önce kimsenin yapmadığı şekilde korkuları, güvensizliği ve ‘şeytanları’yla mücadele eder.
Bergman’ın Yedinci Mühür’ü güçlü olduğu kadar felsefi ve güzel bir şekilde tasarlanmış da bir film. Aynı zamanda Avrupa film tarihinin sembollerinden bir tanesi.
2007 yılında hayatını kaybeden yönetmen Ingmar Bergman, Melvyn Bragg ve Charles Samuels’le yaptığı röportajında Yedinci Mühür filmindeki ölüm kavramının kendisi için ne anlama geldiğine değiniyor ve kısıtlı zaman içerisinde filmin nasıl çekildiğini anlatıyor.
Filmdeki ölüm kavramı sizin için ne ifade ediyor?
Biliyor musunuz, bu dünyada var olan birçok şeyden korku duyarım ve özellikle ölümden çok korkarım. Şöyle düşündüm… Hatta düşünmedim, yaptım. Yedinci Mühür’ü yazdım. Ve Yedinci Mühür hep ölüm hakkında. Ölüm, filmin her anında mevcut. Filmdeki herkes ölüme farklı bir şekilde tepki gösteriyor. Filmin ardından… Tabii ki ölümü hala çok sık düşünüyorum. Ancak filmin ardından artık o benim için bir takıntı değil. Sadece onunla beraber yaşıyorum. Film, benim için iyi bir ilaç oldu.
Film, sahilde satranç oynayan bir şövalye ile başlıyor ve sonra ‘Ölüm’ sanki bir keşiş gibi çıkageliyor. Neden bunun için bir kişiyi tercih ettiniz?
Veya bir palyaço gibi. Bu cezbedici. Sahnenin, sinemanın veya filmin büyüsü. Bence bu muazzam. Bir sandalyeyi ele alalım; çok çok basit bir sandalyeyi. Mesela şunu. Eğer şöyle derseniz: “Bu, tüm dünyadaki en pahalı, en şahane, en harika sandalyedir, çünkü tamamıyla elmaslardan yapılmıştır.” Bunu derseniz ve sandalyeyi sahnede veya filmde gösterirseniz buna herkes inanır. Sonra herkes bunu öyle algılar ve bence büyü budur. O yüzden ölüm gelirse, yani palyaço veya rahip olarak makyajlı bir aktör gelirse, şövalye ona “Sen ölüm müsün?” derse, ve o da “Ben ölümüm” derse, buna inanırsınız. Bu, film yapmanın veya tiyatro yapmanın olağanüstü büyüsüdür. Her şeye inanırsınız.
‘Yedinci Mühür’ filmine ilişkin görüşünüzü paylaşmak ister misiniz?
Yedinci Mühür, otuz beş gün içerisinde yapıldı. Birçok sahne, stüdyonun hemen dışındaki ağaçlık alanda çekildi. (Filmin) Barındırdığı her şey inanılmaz bir aceleyle yapıldı ve böyle olmasını seviyorum, çünkü bu durum bir tür sanatkârlığı anlatıyor. Oldukça tiyatral ve karmaşık. Filmin bazı bölümlerini hala seviyorum. Kendime çok yakın buluyorum. Filmi yaptığımız dönemde her sabah beraberinde yeni bir felaketi getirdi, çünkü ucuz ve çabuk yapmak zorundaydık. Sahil sahneleri için mekanda yalnızca üç günümüz vardı! Kameraları oyuncular taşıdı. Her şey aceleyle ancak muazzam bir coşkuyla yapıldı. Her gün bazı görüntüler çekebildiğimiz için bile mutluyduk.
Sizin şeytanlarınız. Onlar kimler? Neye benziyorlar?
Onlardan çok sayıda var. Bu soruya hazırlanmıştım (cebinden bir kağıt çıkartır). Şeytanları kâğıda yazdım. En azından bazılarını. Bir liste hazırladım. En kötüsü “Felaket Şeytanı”. Şöyle ki; felakete karşı üst düzey bir hazır olma halim var. Bu, gün içerisinde yaptığınız, planladığınız her şey kötü bir şekilde ilerleyecek anlamına geliyor.
Ve şöyle bir şeytanım daha var. Saçma ama tüm hayatım boyunca vardı. Adı “Korku Şeytanı”. Aslında her şeyden korkuyorum. Sadece kedilerden, köpeklerden, böceklerden veya camı açık bırakırsam odaya uçarak girebilecek olan kuşlardan değil. Birçok farklı türde insandan korkuyorum. Geniş kalabalıklardan korkuyorum. Son derece korku duyan bir insan olduğumu söyleyebilirsiniz.
Ve bir de üstesinden gelinmesi güç bir şeytan var. Adını koymak isterseniz “Öfke Şeytanı” diyebilirsiniz. Neden buna sahibim bilmiyorum, ancak bunu annem ve babamdan aldım. Çabuk öfkelenen bir insanım.