Her zaman olduğu gibi Süleyman Soylu işaret fişeğini yaktı ve “AKP’den Sesler Korosu” önceden provası yapılmış “Terörööö” şarkısını söylemeye başladı. Selahattin Demirtaş’ın kitabının Jülide Kural tarafından tiyatroya uyarlanması kabul edilemezmiş! RTE hızını alamadı “milletim onlara gereken dersi verecektir” dedi. Havuz medyasının ağababaları boş durur mu, onlar el arttırarak saldırıya geçtiler. S. Soylu’nun yoğurduğu hamura kabartma tozu katma yarışında N. Şener ve A. Hakan yine ön sıralarda yer aldı. Neticede “At sahibine göre kişner”miş. AKP’nin düşman ilan ettiği HDP ve HDP ile yan yana gelenlere saldırmakla görevliler. İstanbul, Ankara yerel seçim mağlubiyetinde HDP’nin kilit rolünü mıh gibi akıllarında tutuyorlar. Ekonomi berbat, Suriye’de, Libya’da hayaller kâbusa döndü, Saray koalisyonu oy kaybetmenin ötesinde içten ve dıştan büyük bir basınç altında. AKP, HDP’yi şeytanlaştırarak, saldırının odağına oturtarak, düzen muhalefetinin basiretini bağlıyor. HDP’nin karşısında konumlanan bütün siyasetler eşyanın tabiatı gereği AKP’nin çekim alanına kapılıyorlar. Diğer yandan HDP kendi gücünden ve gerçekliğinden de öte, demokrasi, özgürlük ve emek mücadelesinin köşe başında duruyor.
12 Eylül darbecilerinin yaptığı gibi kitap ve tiyatro yasaklamak, sanatçıları, aydınları hedefe koymak baskıcı rejimlerin olmazsa olmazı. Ergenekon yargılamalarında Havuz Medyası tarafından azılı terörist ilan edilen N.Şener AKP’ye kapaklandığı günden beri AKP’ye muhalif olan herkesi terörist ilan etmekle meşgul. Ahmet Şık ile birlikte cezaevinden tahliye olduğu gün Ahmet Şık “bu komployu yapan hâkim ve savcılar hesap verecek” derken, O kem küm etmeyi tercih etmişti. Zalimlere karşı tırsak olanlar, zalimin gücüne yaslandıklarında zalimden daha zalim olurlar. Kitap yazdığı için tutuklanan N. Şener’in yıllar sonra S. Demirtaş’ın öykü kitabının satışını yapanları hainlikle suçlaması mevki ve para karşılığında çukurlaşmaya müstesna bir örnek. En temel fikir ve ifade özgürlüğü, adil yargılanma hakkı aleni olarak ortadan kaldırılmış durumda. Burjuva kanunlarının dehlizlerinde bile Demirtaş’ın kitabının basılmasını ve dağıtılmasını yasaklayacak en küçük bir dayanak yokken bu hayasızca tartışmayı yürütüyorlar. Zayıflar, dayanaksızlar, zavallılar, sadece iktidar gücüne ve gazete-Tv süsü verilmiş tenekeleri aracılığıyla çıkaracakları gürültüye güveniyorlar. Kobane eylemleri sırasında resmisivil faşistler tarafından katledilmiş onlarca insanın katil zanlıları belli olduğu halde biri bile tutuklanmamışken sorumluluğu HDP ve S. Demirtaş’a yıkmaya çalışılıyorlar. Asla inandırıcı değiller, HDP’yi denklem dışına atamadılar ve bu nedenle öfkeliler. Öfkeleri onları akıl ve izandan uzak tutuyor.
Ahmet Hakan, siyasal İslamcılar tarafından kanal 7’de parlatıldı. Yıllarca katıksız demokrat rolleri kesti. Hürriyet’e kapağı attıktan sonra rüzgâr nerden estiyse o yöne yatmayı iyi bildi. HDP’li kimse olmadan HDP’yi tartışma programlarının şampiyonu oldu. 7 Haziran seçimi öncesi “ortam uygunken” S. Demirtaş’ı programına konuk etti. AKP yenilginin faturasını Doğan medyasına ve A. Hakan’a kesince CNN Türk’ün cam, çerçevesi ve A. Hakan’ın burnu kırıldı. A. Hakan “Ben Demirtaş’ı konuk ettiğimde koşullar çok farklıydı” diyerek suçu Demirtaş’a attı. “7 Haziran seçimleri sonrası bir şeyler oldu ve silahlar konuştu S. Demirtaş tavır koymadı” minvalinde uyduruk laflar etmek yerine “yenilgiyi hazmedemeyen AKP barış masasını devirdi, HDP’ye karşı linç kampanyası başlattı, hizaya gelmem için burnumu kırdı” demesini elbette kimse beklemedi ondan. Burnunu kırdıranlardan hesap soramayan A. Hakan’ın S. Demirtaş’ın liderliğine dil uzatması havuç ve sopa eğitiminden başarıyla mezun olduğunu gösteriyor.
CNN Türk, A Haber olduğu ölçüde etkisizleşiyor, burjuvazinin amiral gemisi Hürriyet, Akit çizgisine evrildikçe bitiyor. N. Şener tetikçi gazetecilikte Cem Küçük’ün ekürisi olurken, A. Hakan ise Abdulkadir Selvi-Abdurrahman Dilipak karışımı hilkat garibesi bir kişilik olma yolunda dönüşümünü tamamlıyor. Ahmet Hakan’ın düştüğü durum o kadar kötü ki, Fatih Altaylı gibi köşe kapma ustası biri bile “Değişen tek şey senin patronun ve senin görevin” diyerek ayar verebiliyor.
Bunca düzenbazlık, saldırı, baskı, ölüm ve tutuklamanın ortasında umutsuzluğa kapılanlar olabilir, ancak umutsuz olmak için bir sebep yok. İktidar ve onun yancılarının kitaptan, tiyatro oyunundan korktuğu ortam umudun hala dimdik ayakta olduğunun kanıtıdır. İktidarlarını korkunun esir aldığı ortama borçlu olanların sonu elbette cesareti meşale gibi taşıyanların elinden olacaktır.