Hrant Dink’in arkadaşı ve aktivist Bülent Aydın ile anmanın anlamını ve halen devam eden davayı konuştuk
Ahmet Tulgar
Bülent Aydın gazeteci, aktivist ve 13 yıldır Agos’un eski binası Sebat Apartmanı’nın balkonundan seslenen o davudi ses. 13 yıldır Hrant Dink’in her anmasında hazır bulunan ve Hrant Dink suikasti davasının her duruşmasını izleyen Bülent Aydın ile Hrant’ı ve davayı konuştuk:
- Her 19 Ocak’ta ne hissedersin? Geçen 13 yıl içinde hissettiklerin değişti mi?
Değişmedi ama duygularım giderek daha yoğunlaştı diyebilirim. Bunun nedeni 13 yıldır cinayet davasının her duruşmasını takip etmeye çalışmamdır belki. Hrant’ın Arkadaşları olarak her 19 Ocak öncesi birkaç hafta boyunca yoğun bir hazırlık dönemi içinde oluyoruz. Her defasında ilk anma öncesi yaşadıklarımız ve hissettiklerimiz tekrarlanıyor. “19 Ocak’ta ne olmuştu?” sorusunun yanıtını artık bilmeyen kalmadı diye düşünülebilir ama biz yeniden anlatıyoruz. Geçen yıllar boyunca yapabildiklerimizin bir kısmını artık yapamıyoruz ne yazık ki. Bu içinde yaşadığımız koşullar ile ilgili. 19 Ocaklarda ve her duruşma aşamasında Hrant Dink’ten söz ederken veya 13 yıldır süren cinayet davasını özetlemeye çalışırken o günü adeta yeniden yaşıyorum. 19 Ocak yaklaşırken Hrant Dink hakkında yazılanlar ve onun yazdıklarından okuyorum. Burnumun direği sızlıyor adeta. Agos’un önünde yüreğim sıkışarak ve ellerim buz gibi birkaç gün dolaşıyorum. Tıpkı o acı günde olduğu gibi. Şimdi orada “23,5 Hrant Dink Hafıza Mekanı” var. Orada saatler geçirdim bu yıl. O kadar iyi düzenlenmiş ki, orada Hrant Dink’i yaşıyormuş gibi hissetmek mümkün.
- Duruşmaları takip ediyorsun. Orada ne hissediyorsun? Hüzün, öfke, umut, hangisi?
Bunların hepsi elbette… Davanın her duruşmasında, sanıkların, tanıkların ifadelerinde, avukatlar konuşurken, belgeler okunurken 13 yıl önce göz göre göre işlenen alçakça cinayeti yeniden, yeniden dinlerken hissettiğim acı. Her hafta Agos’un sayfalarını çevirirken ve 19 Ocaklarda, adalet nöbetlerinde Hrant Dink’in güzel yüzüne bakarken, görüntü ve ses kayıtlarıyla karşılaştığımda, Şimdi Hafıza Mekanı olan Sebat Apartmanı’na gittiğimde duyduğum özlem. Yıllar boyu yaşanan adaletsizliğe karşı, her duruşma öncesi gerçekleştirdiğimiz adalet nöbetlerinde “Hrant için adalet için” diye haykırırken içimde büyüyen öfke. Tabii inat ve umut da var. “Biz bitti demeden bu dava bitmez” diyenlerin adalet talebinden vazgeçmeme inadı. Yüzbinlerin onun ardından yürürken “Hepimiz Hrantız, hepimiz Ermeniyiz” diye haykırışının yarattığı umut. Bu karanlık perde elbet bir gün yırtılacak, adalet er geç yerini bulacak, buna da inanıyorum.
- Davanın gidişinden edindiğin izlenimler hukuki açıdan ne ifade ediyor sence?
Nasıl bir davadan söz ediyoruz kısaca özetlemek isterim. 18 Şubat 2020’de kamu görevlilerinin yargılandığı davanın 103. Duruşması yapılacak. 4’ü tutuklu 77 sanık ile İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde sürüyor dava. Geçen duruşmalarda heyet başkanı 4. kez değişti. Tanıklar dinleniyor. Sonra mütalaa aşaması var. Dava eğer bu haliyle kalırsa kararına doğru yaklaşıyoruz. 2 Temmuz 2007’de duruşmaları başlayan ve tetikçilerin yargılandığı ilk aşama utanç verici görüntülerin de sergilendiği bir müsamere gibiydi. Kararı veren heyet bile savunamadı. Eylül 2010’da AİHM Türkiye’yi Hrant Dink’in yaşam hakkını koruyamadığı ve öldürülmesiyle ilgili etkili bir soruşturma yürütülmediği gerekçesiyle mahkum etti. Ocak 2012’de ilk davanın kararı Yargıtay 9. Dairesi’nce bozuldu. Mayıs 2014’te Bakırköy 8. Ağır Ceza Mahkemesi bazı kamu görevlileri hakkında soruşturma açılması kararı verdi. Ardından İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nın, Anayasa Mahkemesi’nin, HSYK’nin kararları geldi. Nihayet 4 Aralık 2015’te hazırlanan 2. iddianame ile aralarında üst düzey emniyet ve istihbarat yetkililerin olduğu 27 kamu görevlisi yargılanmaya başladı. 5. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki yeniden görülen dava 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde toplandı. 10 Mayıs 2017’de hazırlanan 3. iddianame ile aralarında jandarmaların olduğu 50 kişi daha eklendi. Trabzon’da sürmekte olan dava birleşti. İlk davada yargılanan tetikçi ve azmettirenlerin dosyası ayrıldı ve 17 Temmuz 2019’da verilen karar ile çeşitli cezalara çarptırıldılar. Bunca uzun ve karmaşık bir sürece rağmen cinayete dair bütünlüklü bir yargılamanın gerçekleştiğini söyleyemeyiz. Özellikle Hrant Dink’in öldürülmesine kimlerin nasıl karar verdiği açığa çıkmadı. Hrant Dink’in hedef haline getirildiği süreci kimler nasıl örgütledi? Soruşturmanın bu yönde genişletilmesi talepleri karşılanmadı.
- Hem anmalarda hem duruşmalarda dayanışma için gelenlerde nasıl bir değişim oldu süreç içinde?
Duruşmaları ve anmaları izleyen ve yansıtan basının durumundaki değişikliği belirtmek isterim öncelikle. Maalesef bu konuda gözle görülür bir gerileme oldu. Ama 13 yıl önceki basın ile bugünkü arasındaki dramatik fark bunun nedeni. Bu davayı geçmişte yakından takip eden ve yazan gazetecilerin birçoğu bugün işini yapamıyor ve gazeteler, kanallar kapandı. Bu arada herkes kendi haberini yapabilir hale geldi. Ben de her duruşmada olan biteni sosyal medyaya aktarmaya çalışıyorum örneğin. Dayanışma için gelenlerin sayısında da azalma oldu. Ülkedeki gündemin ağırlığı, bu yıllar boyunca yaşadığımız nice kötülük Hrant Dink davasının önüne geçti doğal olarak.
Davanın başladığı yıllarda her duruşma öncesi adalet nöbetlerine daha geniş katılım olurdu. 19 Ocaklarda Taksim’den Agos’a, Şişli’den Agos’a onbinlerce kişilik yürüyüşler yaptık. Bunları yapamıyoruz birkaç yıldır. Ülkede adeta kalıcı hale gelen Olağanüstü Hal bu daralmanın en önemli nedeni bence. 13 yıldır takip eden bir davanın haftada birkaç gün süren duruşmalarını takip etmek gerçekten de oldukça meşakkatli bir iş. Hrant’ın arkadaşları olarak bunu sürdürüyoruz. 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Çağlayan Adliyesi’ndeki büyük salonunda yapılıyor duruşmalar. Biz her duruşmayı elimizden geldiğince önceden duyurmaya çalışıyoruz. Sokak ortasında güpegündüz işlenen bir cinayet davası neden 13 yıldır sürer diye merak edenlere öneriyorum, gelip Hrant Dink davasının duruşmalarını izlesinler. Anmalarda Agos’un önünde toplanan binlerce kişi arasında 13 yıl önce çocuk olanlar da var artık. Geçen yılki anmanın ardından aşağı indiğimde güler yüzlü bir genç geldi yanıma ve şöyle dedi: “Ben ilk defa geldim Hrant abinin anmasına. Annem geliyordu buraya her yıl. Ama ben büyüdüm ve Hrant’ın Arkadaşı olmaya geldim. Bundan sonra ben de her yıl burada olacağım.” Yurt dışından, ABD’den Fransa’ya çeşitli ülkelerden gelenler olurdu. Hrant’ın, Agos’un komşuları gelirdi. Yaşlı teyzeler, amcalar, onların bir kısmı da yok artık. Fakat yaşadığımız tüm zorluklara rağmen, dayanışma sürüyor. 13 yıldır adalet talebine sahip çıkan nice insan var. Tüm bu günler de geçecek, sesimizi, itirazımızı ve adalet arayışımızı daha güçlü ifade edeceğiz elbette.
- Davaya olan kamuoyu ilgisinin önemli olduğu kanaatinde misin?
Çok önemli olduğuna inanıyorum. Davanın ilk aşaması Türkiye’nin tarihindeki bütün karanlık cinayetlerde olduğu gibi gerçek bir yargılama değildi. Adet olduğu üzere, tetikçi cezalandırılacak sonra ilk fırsatta kurtarılacak ve üstü kapatılacak şekilde kurgulanmıştı. Fakat bu mümkün olmadı. Yeniden görülen dava çoğu sorumlu mevkide kamu görevlilerine doğru genişleyerek 13 yıldır sürdüyse ve cinayetin arka planı ile ilgili bazı gerçekler ortaya çıkabildiyse, bunun en önemli nedeni adaletsizliği kabul etmeyip adalet talep eden o insanlardır. Tabii Dink ailesinin ve avukatlarının bitmez tükenmez hukuk mücadelesi de bunu sağlamıştır. Hrant’ın Arkadaşları’nın inatçı takibinin de bunda etkisi var.
- Hrant Dink, Türkiye için ne ifade ediyordu?
Çok şey. İfade özgürlüğünün simgesiydi Hrant Dink, bu şimdi yok Türkiye’de. Cesaretin simgesiydi Hrant Dink, hakikati söyleme cesareti. Geçmişin ağır prangalarını çözebilecek bir barış dilinin simgesiydi Hrant Dink. Şimdi bırakın geçmişi, bugün yaşanmakta olanları bile konuşmak için ağır bedelleri göze almak zorundayız. Hrant Dink bu ülkenin bütün acılarını iyileştirebilecek bir misyona sahipti. Acılardan, düşmanlıktan, nefretten beslenenler bu yüzden katletti onu.
- Anmalarda Agos’un eski binasının balkonundan sesleniyorsun. Hrant’ın ailesinin acıyla mücadele etme biçimine ilişkin izlenimlerin nedir?
Dink ailesi deyince gözümün önüne önce cenaze töreni sırasında bütün aile birbirine sarılmış olarak Rakel Dink’in okuduğu Hrant’a mektup geliyor. “Bugün buraya gelerek hepiniz büyük düşündünüz, sessizce büyük konuştunuz. Siz de büyüksünüz. Bu günle kalmayın, bu kadarla yetinmeyin” diye seslenmişti Rakel Dink. “Hepimiz Hrant’ız Hepimiz Ermeniyiz” diye yürüyen yüzbinler bir nebze melhem oldu acıya diye düşünüyorum. Ama hemen ardından, 17 Ocak 2012 akşamı geliyor gözümün önüne. Hrant Dink’i 5. kez anmaya hazırlandığımız günlerdi. Tetikçilerin ve azmettirenlerin yargılandığı ilk davanın kararının verildiği gün. Dink ailesi ve avukatları acı dolu bir yüzle çıktılar duruşmadan. Öyle bir karar verilmişti ki adeta Hrant Dink’e 3 kurşun daha sıkılmış gibi bir acı.
Rakel Dink “Ben burada duramam, bu acıyla eve de gidemem. Agos’a yürüyeceğim” diyerek öne düştü. Karanlık basmıştı. Beşiktaş’taki mahkeme önünden Osmanbey’deki Agos’a kadar Hrant Dink’in ailesi, avukatları ve Hrant’ın Arkadaşları’yla yürüdük ve protesto ettik kararı. Yol boyunca evlerin camlarından sarkan insanlar, Hrant’ın hemşerileri, komşuları gözyaşı dökerek katıldı bize. O gün orada dediğimiz gibi dava öyle bitmedi. 13 yıldır sürüyor. Ama aile haklı olarak bir daha katılmadı hiçbir duruşmaya. Fakat hukuk mücadelesini yılmadan, usanmadan hep sürdürdüler. Onunla kalmadılar, acıların akraba ettiği insanlara sarılarak yürüdüler.
Hrant’ın anısı ve ideallerini yaşatmak için Hrant Dink Vakfı’nı kurdular. Benzer acıların yaşanmaması için, Hrant Dink’in daha adil ve özgür bir dünyaya yönelik hayallerini, dilini ve yüreğini yaşatmak amacıyla faaliyetlerini sürdürüyor. Vakıf, nice öncü faaliyetin yanı sıra, Hrant Dink’in Agos’unun yerini “23,5 Hrant Dink Hafıza Mekanı” olarak düzenledi. Burası isteyen herkesin ziyaretine açık. Gittiğinizde göreceksiniz, Hrant Dink orada adeta yaşıyor. Tabii Hrant Dink’in Agos’u da yayınını aynı çizgide ve gelişerek sürdürüyor. Hrant Dink’in doğum günü olan her 15 Eylül’de Uluslararası Hrant Dink Ödülleri veriliyor.
- Bu ülke art arda çok kıymetli evlatlarını suikastlerde kaybetti. Siyasetin şiddetle bu açık ilişkisi bu ülkede neden engellenemiyor?
Şiddet sadece siyasetle ilişkili de değil ve maalesef bugün TV dizilerinden sosyal medyaya, aile içinden sokakta kendinden farklı olan herkese, yabancıya, göçmenlere ve kadınlara karşı giderek yaygınlaşıyor. Nefret dili ve bu kültürün yol açtığı nefret suçları da öyle. Bunun demokrasi eksikliğiyle bir ilişkisi var. Devletin ve iktidarın bir yönetme biçimi olarak şiddete fütursuzca başvurması sokaktaki şiddeti de körüklüyor. Siyasi cinayetler, faili meçhul cinayetler, kitlesel kırımlar sorgulanıp gerçek suçluları açığa çıkarılmadıkça yenileriyle karşı karşıya geliyoruz. Hrant Dink cinayeti davasının geniş kapsamlı bir yargılama sonucu adaletle sonuçlanması bu yüzden de önemlidir. Devletin bazı vatandaşlarını ötekileştirerek yabancılaştırma geleneği devam ediyor. Çok acı sonuçlara yol açan bu tarihi yaratan gelenekle yüzleşmek, arınmak ve böylece yeni cinayetlere “bir daha asla” diyebilmek ve yüzleşebilmek için Hrant Dink cinayeti davası önemli bir fırsattı. Ama bu fırsatı kullanmak istemeyen bir iradenin gölgesi düşmüş görünüyor davanın üzerine.
- Hukuki açıdan Hrant Dink suikasti davasında beklenmesi gereken nedir? Duruşmayı yakından takip eden bir aktivist olarak senin beklentin nedir?
Cinayet davasından beklediğimiz öncelikle bu suça iştirak eden herkesin cezalandırılması, adaletin öncelikle bu açıdan yerini bulmasıdır. Cinayetin bildiklerimiz ve öngördüklerimizden öte kimler tarafından hangi tarihte ve nasıl karara bağlandığının açığa çıkartılması mutlaka gerekir. Yıllar süren cinayete hazırlık aşamasına ilişkin elde edilen onca bilginin neden değerlendirilmediğinin açığa çıkartılması gerekir. Hrant Dink’in faaliyetlerini adım adım takip eden istihbarat teşkilatlarının bu süreçteki rolünün ortaya konulması gerekir. Emniyetin bir yıl önceden, jandarmanın 6 ay önceden tüm ayrıntılarıyla bildiği ve üst makamlara da rapor edilen suikast girişimini engellemek için neden kimsenin parmağını bile kıpırdatmadığının açıklanması gerekir.
- Ankara’ya yürüsek kitle gelecektiHrant’ı cenaze töreninde çok büyük ve siyasi olarak çok heterojen bir kitle uğurladı. O gün geleceğe dair beklentin neydi, bugün nedir?
O büyük yürüyüşün önünde giden ses aracının üzerindeydim. Elim acıdan ve öfkeden titreyerek tuttuğum mikrofondan sloganlarımızı söylerken bir yandan her yaştan ve her yerden insanların yüzlerine bakıyordum. İstanbul’u bir baştan bir başa geçerken, acılarını sırtlanmış kilometrelerce yürüyen insanların azmini ve kararlılığını gördüm. Agos’un önünden değil Yenikapı’ya, o gün Ankara’ya yürüsek neredeyse gelecekti o büyük kitle. Hrant’ı da aramızdan alan yüz yıllık karanlık o gün “Hepimiz Hrant’ız hepimiz Ermeniyiz” diye haykıran yüzbinler tarafından bir parça yırtılır gibi oldu. İçimde bir umudun da büyüdüğünü hatırlıyorum. Bu vicdansızlığa ortak olmak istemeyen insanlar o gün devrim niteliğinde bir şey yaptılar. Bugün de o insanların bu ülkede yaşadığını biliyorum. O gün çocuk olanlar da var bugün. Ne kadar zor bir dönemden geçiyor olursak olalım, birbirimizi ve barışı kazanacağımıza inanıyorum. Hrant Dink’in güzel bir sözüyle bitirmek isterim söyleşimizi: “Gerçek hakem halklar ve onların vicdanlarıdır. Benim vicdanımda ise hiçbir devlet erkinin vicdanı hiçbir halkın vicdanı ile boy ölçüşemez.