Uzun bir aradan sonra tekrar merhaba… Daha önce emek ve toplumsal mücadelede sorunların tespiti ve çözümüne ilişkin önerilerimizi, görüşlerimizi bu köşeden paylaşıyorduk. Birçok nedenden dolayı kesintiye uğrayan bu çalışmamızı tekrardan sizlerle buluşturmanın heyecanı içerisindeyiz. Bundan böyle emeğin ideolojik, politik ve güncel sorunlarına dair paylaşımlarımızı yeniden başlatıyoruz.
1. Kapitalizm, günümüzdeki evresine bugüne dek sistematikleştirebildiği tüm organizasyonlarını sarsarak, tahrip ederek, burjuva siyaset aygıtının “zor ve şiddet” aşamasına sıkışarak giriyor. Kapitalist modernite dünya halklarının ve emekçilerinin yaşamlarını cehenneme çevirirken doğanın da tüm dengelerini altüst ederek büyük bir talan gerçekleştiriyor. Yönetim biçimi olarak faşizm farklı biçimlere bürünerek yeniden hortlarken en çok kadınları ve çocukları vuruyor.
Kapitalist modernitenin yapısal krizi derinleşirken dünya uzun süredir devam eden yaygın çatışmalı dönemden 3. dünya savaşının eşiğine gelmiş bulunuyor. Küresel bir imparatorlukta çözüm arayan ABD, dünyanın geleceğini Ortadoğu üzerinden şekillendirmek istemektedir.
ABD, neredeyse bütün ağırlığını bu bölgeye kaydırmış bulunmaktadır. Nitekim tam Suriye’den çekilip çekilmeyeceği tartışılırken ABD’nin İran Devrim Muhafızları Kudüs Komutanı ve İran’ın ikinci adamı konumundaki Kasım Süleymani’yi öldürmesi ve ardından bölgeye yeni askerler göndereceğini ilan etmesi de bu tespiti doğrulamaktadır. Hakeza yıllar öncesinden yapılan “Ortadoğu’da 3. Dünya Savaşı çoktan başladı” tespiti önderliksel ve bilimsel bir öngörü olup yaşanan süreci özetlemektedir. Önümüzdeki aylarda Ortadoğu’daki bu savaşın tüm dünyayı farklı düzey ve şekillerde etkileyeceği anlaşılmaktadır. Ortadoğu’da artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Vesayet savaşlarının yerini doğrudan savaşların alıp almayacağı ise önümüzdeki günlerde netleşecektir.
ABD-Rusya-İran ve Çin arasındaki hegemonya savaşı her ne kadar Ortadoğu’da somutluk kazanıyorsa da Libya, Yemen, Ukrayna, Suudi Arabistan, Mısır gibi ülkeler başta olmak üzere dünyanın her tarafına yayılan askeri, politik ve ekonomik güç savaşımı yaşanmaktadır.
Bu evre, gerek sömürü aygıtlarının uygulayıcıları açısından gerekse geniş halk yığınları açısından, büyük ölçüde bir “kaos aralığını” ve bir yönüyle de yeni bir yaşamın tohumlarını içinde barındırıyor. “Tarih ve sosyolojide, dahası fizik ve daha özelinde kuantumda ‘kaos aralığı’, kendi içinde barındırdığı belirsizliğin karşılığı kadar yeni olanın, ‘yeniden doğacak’ olanın da tohumunu besler. Bu durum, geçici ve suni olan denge durumuna dek bu şekilde devam eder.”
Bu kaos aralığında direnişler de giderek yaygınlık kazanmaktadır. Bugün, halklar dünyanın her yerinde ayağa kalkmaktadır. Toplumlar binlerce yıllık devletçi sistemin baskısından kurtulmak istemektedir. Eski otoriter biçimler yıkılırken, halklar yeni hegemonya kurmak isteyenlere izin vermemektedir. Kapitalist modernitenin saldırı halinde olduğu Ortadoğu’da halklar, emekçiler ve kadınlar saldırıya karşı büyük bir direniş halindedir.
“21. yüzyılın kadın yüzyılı olacağı” tespiti ve öngörüsü Rojava’da ete kemiğe bürünmüştür. Kadının tarihten günümüze demokratik modernitenin temel bileşkesi olduğu bilinmektedir. Ve kadın özgürlük çizgisi, tarihe adını altın harflerle yazarak bir devrim gerçekleştirmiştir. O nedenle kapitalist modernitenin sahiplerinin saldırılarının ilk başladığı nokta da kadının özgürlük yürüyüşü olmuştur. Rojava’da gerçekleşen devrimin kadın özgürlük ideolojisi çerçevesinde gelişmesi kapitalist modernite sahiplerini telaşa sokmuştur.
Bütün gelişmeler devrimci bir dinamiğe ve duruma işaret etmektedir. Dünyanın dört bir yanında gelişen direnişler ancak ve ancak bir örgütlülüğe, önderliğe, ideolojiye kavuşursa durum olmaktan çıkıp devrime doğru evrilir.
Bu durum klasik Marksizmi aşmanın, yani devleti alaşağı ederek devletleşmeyi değil, kapitalist modernite ve onun tüm aygıtlarından köklü ve sistemli bir KOPUŞUN! da ifadesidir. Bu kopuş, klasik iktidarı ve onun finans kapital devletini değil, öncelikle “yereli ve konfederal komünalizmi” esas alır. 21. yüzyıl devrimci teorinin de en önemli tartışma başlığı budur. 21. yüzyılda direnmek ve mücadele etmek yetmiyor. Düzeni aşmak ve yeni toplumu mücadele ederken inşa etmek, zafere ulaşmanın olmazsa olmazıdır. “21. yüzyılın yeni devrim paradigması budur”. Dolayısı ile emekçiler bu tarihi süreçte öncülük ve inşa görevi ile karşı karşıyadır. Doğru öncülük her şeyden önce ideolojik donanım, örgütlülük ve kesintisiz eylemi gerektirir.
Devam edecek…