Irak savaş uçakları, İran’ın başkenti Tahran’dan Ahvaz’a giden İran Havayolları’na ait yolcu uçağına saldırdı, 49 ölü. (1986), Gürcistan, Suhumi bölgesinde ateşlenen ısıya duyarlı füze uçağı vurur, 25 ölü. (1993), Angola’da, bir füze ile vurulan Boeing 737 tipi yolcu uçağı yere çakıldı. 130 kişi öldü. (1983), İsrail savaş uçakları, Libya Havayolları’na ait uçağa ateş açtı. 106 kişi öldü. (1973), Air India uçağı havaya uçuruldu, 329 ölü (1985) vs.vs…
Son elli yılı bile baz alırsak, özellikle Ortadoğu’da, sayısız uçak düşürülme hikayesi karşımıza çıkıyor. İlginçtir, savaşın çeşitli ülkeler arasında kızıştığı dönemde mutlaka uçak düşürme durumları gelişiyor ve yüzlerce sivil yaşamını yitiriyor.
Hazır Libya konusu da güncel iken, İran’a öyle geçiş yapalım. Libya’daki uçak hikâyesi gerçekten ilginç! 1981 Ağustos’unda ABD uçakları Sirte Körfezi’nde iki Libya uçağını düşürdü. Daha sonra, 1986’da Kaddafi’nin kritik bir iki karargâhını bombaladı. Bu gelişmelerden iki yıl sonra bir uçak kazası haberi patlak verdi. Lockerbie faciası olarak da bilinen bu mesele, 21 Aralık 1988 Çarşamba günü, Londra Heathrow Havalimanı’ndan New York John F. Kennedy Uluslararası Havaalanı’na sefer yapan Pan Am Havayolları’na ait Boeing 747-121 tipi uçağın bombalanması olayıdır. Patlayıcı bir aygıtın infilak etmesiyle uçakta bulunan 243 yolcu ve 16 mürettebatın tümü yaşamını yitirdi. Uçağın büyük parçaları İskoçya’nın güneyindeki Lockerbie kasabasına düşünce yerde bulunan 11 kişi daha hayatını kaybetti.
ABD çok hızlı davranarak uçağı düşüren iki kişinin Libyalı olduğunu söyler. BM’yi de hemen göreve çağırarak Libya’ya karşı uluslararası bir kampanya başlatır. Fakat bu iki kişi hakkında tek bir kanıt yoktu! Hikâye daha sonra şöyle gelişiyor:
“Yapılan araştırma ve incelemeler sonucunda olayın bombalı bir saldırı olduğu tespit edilmiş, istihbarat servislerinin yürüttüğü 3 yıllık çalışmanın ardından saldırının sorumluları olarak Libya Dış İstihbarat Servisi’nde görevli Abdel Bassett Al-Megrahi ve Khalifah Fhimah adlı iki kişi tespit edilmiştir. Müteakiben faillerin yargılanması maksadıyla, ABD ve İngiltere Libya’dan iade talebinde bulunmuş, ancak Kaddafi bu talepleri reddetmiştir. Bunun üzerine ABD, İngiltere ve Fransa’nın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) nezdinde yaptığı girişimler sonucunda Libya’yı etkileyecek çok önemli iki karar alınmıştır.
BMGK’nin 21 Ocak 1992 tarihli ilk kararıyla Libya terörizme karışmakla suçlanmış ve suçluların iadesi talep edilmiştir. 31 Mart 1992 tarihli ikinci kararda ise Libya’ya karşı, insani yardım hariç¸ tutulmak üzere, birtakım önlemler alınmıştır. Bu kapsamda; Libya’dan gelecek ve Libya’ya gidecek uçuşlar, uçak ve yedek parçası satışı, teknik hizmet desteği, her türlü silah, mühimmat, askeri malzeme, araç¸ gereç¸ satışı veya geçişi, bunların üretimi için kaynak aktarımı, lisans verme, bakım ve üretimi yasaklanmıştır. Bununla birlikte ülkelerden, resmi görevliler ve danışmanların geri çağrılması, diplomatik temsilciliklerin sayısının ve seviyesinin duşürülmesi, Libya Havayolları ofislerinin faaliyetlerinin önlenmesi, terör suçlarına karışmış¸ kişilerin ülkelere girişinin önlenmesi veya sınır dışı edilmesi talep edilmiştir. Kararda ayrıca suçluların iadesi dışında Libya’nın terörizme verdiği desteği terk ederek somut adımlar atması gerektiği vurgulanmıştır. BMGK, Libya’nın bu iki karar doğrultusunda somut adım atmaması üzerine daha güçlü bir yaptırım sağlamayı öngörerek, 11 Kasım 1993 tarihinde ilave bir karar almıştır. Buna göre Libya’nın 731 ve 748 sayılı kararlarda talep edilen hususları sağlaması halinde kendiliğinden ortadan kalkacak şekilde, Libya’ya petrol çıkarılmasında ve rafine edilmesinde kullanılacak araç¸ gereç¸ satışı yasaklanmış, Libya’nın üye ülkelerdeki ekonomik varlıklarının dondurulması talep edilmiştir. Kaddafi oldukça ağır sonuçları olan bu yatırımlara ancak 1999 yılına kadar dayanabilmiş¸ ve nihayetinde Hollanda’da İskoc¸ yargıçlar tarafından yargılanmalarına izin vererek, iki faili 5 Nisan 1999 tarihinde Birleşmiş¸ Milletler’e (BM) teslim etmiştir. Böylelikle Libya’ya uygulanan yaptırımlar askıya alınmış, başta İngiltere olmak üzere bazı ülkelerle diplomatik ilişkiler yeniden kurulmaya başlanmıştır. Kaddafi’nin 13 Ağustos 2003 tarihinde BM’de, terör saldırısı sonucunda hayatını kaybedenlerin ailelerine verilmek üzere 2,7 milyar dolar tutarındaki tazminatı ödemeyi kabul eden bir anlaşma imzalaması ve elindeki kitle imha silahları ve uzun menzilli füze programlarını ortadan kaldıracağını beyan etmesiyle son noktaya gelinmiş¸, 2004 yılında mağdur ailelere yapılan 4 milyon Dolarlık ilk ödemenin ardından BM tarafından 1992 ve 1993 yıllarında getirilen yaptırımlar tamamen kaldırılmıştır.” (G.Doğan-B.Durgun, 2012)
Her yıl Lockerbie kasabasında anma törenleri düzenlenmeye devam ederken, bu facia hakkında gerçekler açığa çıkmış değil, haliyle komplo teorilerinin bini bir!
Örneğin İran’ın yaptığına dair söylemler çoktur. Çünkü bu olaydan kısa süre önce, 3 Temmuz 1988’de, İran’ın Bandar Abbas Havalimanı’ndan Dubai’ye uçmakta olan İran Havayolları’na ait 655 uçuş kodlu Airbus A300B2 tipi bir yolcu uçağı, 274 yolcusu ve 16 mürettebatıyla birlikte, ABD Donanması’na ait USS Vincennes savaş gemisinden ateşlenen SM-2MR füzelerinin hedefi olmuştu. Saldırıya uğrayan yolcu uçağının infilak etmesi sonucu tamamı sivil 290 kişi hayatını kaybetmişti. Saldırı emrini veren amiral, George Bush tarafından üstün liyakat nişanı ile ödüllendirildi. İşte bu gelişmelerin de intikamı olarak görülüyor Lockerbie!
Şimdi İran’ın başkenti Tahran’da kalkıştan kısa süre sonra düşen ve 82’si İranlı, 63’ü Kanada’lı 176 kişi hayatını kaybettiği Boeing 737 yolcu uçağının İran tarafından insan hatasıyla kazara vurulduğu duyuruldu. İlk başta inkâr edildi ama sonra en üst düzeyde kaza sahiplenildi. Şimdi bu kaza üzerinden bakalım İran’a ne tür yaptırımlar ve ne kadar tazminat uygulanacak!