Elimizde tek bir dünya, bir de aklı kenara çekip, ellerinde çomaklarıyla dünyamıza dürtüp duran devlet başkanları var. Gezegenimizin fabrika ayarları ile mütemadiyen oynuyorlar. Her ayar bozmaya da “şirin” bir ad takıyorlar. Türkiye’den de dünyaya dürtülen bir çomak var. Adı, “Çılgın Proje!”
İstanbul Kanalı mı yoksa Kentsel Yerleşim Projesi mi demeli? Bilmem. Hoş, ikisi de, birbirini tamamlayan iki ana aparat. Biri diğersiz olmaz. Olursa değeri kalmaz.
Canlıların yaşamı için bitki örtüsü önemlidir. Toprağı korur, bütün canlılara ev sahipliği yapar ve besler. Ama bazı bitkiler özeldir. Başka yerde yaşayamaz. Özel oldukları için de orayı müstesna kılar. Endemik denir onlara. Korunmaları gerekir. Koruyabiliyoruz muyuz peki? Hayır! Biyoçeşitlilik Sözleşmesi ve Bern Sözleşmesi gereği korumamız gerekiyor oysa.
Terkos Gölü
Kanalın yapılacağı bölgede Terkos Gölü var. Gölün suyu insanlar, hayvanlar ve bütün canlılar için yaşam iksiridir. Bunu herkes biliyor. Kanalı yapanlar da farkında ama durmuyorlar. Ayrıca 575 bitki türüyle Türkiye’nin en büyük ve zengin florasına ev sahipliği yapmaktadır Terkos bölgesi. Bu bitkilerin 73’ü nadir, 13 tanesi endemik, yani özelidir buraların. Bu bitkiler sulak alan ve kumul bitkileridir. Sulak alan bitkileri: Su askeri, vurgulu saz ve su kestanesi.
Kumul bitkileri: Kum incisi, yumak otu, sahil çivit otu, boğaziçi keteni, sahil sığır kuyruğu burayı özel kılar. İşte Kanal, bu yararlı Terkos Gölü’nü yutacak!
Sazlıdere Barajı
Çılgın Proje’nin ortadan kaldıracağı bir başka su varlığı ve önemli mera alanı Sazlıdere Barajı’dır. Bölge kireçli toprakta yetişen nadir bir bitki alanıdır. Kanal, Bern Sözleşmesi’nin ek listesinde yer alan 5 bitki türü ile birlikte Küçükçekmece Gölü’nü de yer ile yeksan edecek! Gezegendeki tüm canlıların kendilerine göre tanımlanmış yurtluğu, besin zincirinde doğal avcısı ve avladığı canlılar var. Öyle yaşarlar.
Göl ve civarında pek çok hayvan yaşar. Örneğin; Uzun ayaklı yarasa, Akdeniz nalburunlu yarasa burada yaşamını sürdürür. Bunlar çiftçilerin yetiştirdiği ürünlere zarar veren böceklerle beslenir, yörenin doğasındaki böcek dengesini sağlarlar. Beyaz kesicidişli körfare ve Avrupa gelengisi, yörenin hayvanlarıdır. Toprağı havalandırırlar, çiftçiye bu yolla yardımcı olurlar. Bunların da yaşam ortamlarını Kanal yıkacağından yaşayamayacaklar. Çiftçiler bu hayvanların desteğinden yoksun kalacak.
Akarsular
Su samuru, kırmızılı kurbağa, pürtüklü semender, kızböceği türleri yaşamlarını yitirecektir. Bölge kış aylarında on binden fazla su kuşu için barınak görevi görür. Kanal ile birlikte barınakları, evleri başlarına yıkılacaktır. Bunlar; pasbaş patka, küçük orman kartalı, küçük balaban, alaca balıkçı, Sibirya kazı, akkuyruklu kartal, büyük orman kartalı, küçük akbalıkçıl, saz delicesine, gece balıkçılık, alaca balıkçıl, erguvani balıkçıl, Kocagöz ve ak kanatlı sumrudur. Bunların da barınma ve üreme alanları yapılacak Kanal ve insanlar tarafından gasp edilecektir. Aynı şekilde Küçükçekmece Gölü göç döneminde binlerce leyleğin durağıdır. Leylek olmadan buğday yetiştirmek zordur. Olmaz. Küresel ölçekte tehlike altında olan dik kuyruğun kışlama alanıdır Küçükçekmece Gölü. Nadir bulunan benekli kaplumbağa ile bavius ve yalancı apollo kelebekleri burada yaşar. Bitkilerin döllenmesinde aracılık yaparlar. Ve bunlar olmaksızın tarım olmaz, olursa da sorunlu olur, kalite ve verimlilik düşer. Çünkü bu hayvanlar beslenmeleri ve yaşamlarını sürdürmek için yaptıkları aktiviteler doğadaki dengeyi sağlar. Çiftçinin destekçileridirler.
“Bilimi abartmayın” diyorlar bize. Abartmıyoruz hak teslimi yapıyoruz, bu böyle biline. O zaman şöyle diyebiliriz kanısındayım: Doğanın bilim, bilimin doğa olduğu gerçekliğinden hareketle doğayla uyumlu olmayan her türden müdahale bilim dışıdır. Doğaya uyumsuz, yani karşı teknoloji kullanmaktır. İstanbul Kanalı bu yüzden bilim dışıdır. Yanlıştır! Ekolojik bir yıkım projesidir, diyebilir miyiz? Elbette!
Kanalın geçtiği topraklar birinci sınıf tarım arazisidir. Eğimi yüzde altı (6), toprak derinliği 50 cm. Yağış ortalaması 850 mm civarındadır. Üç farklı yağış rejimine sahiptir. Yağış ortalaması Anadolu’nun üstündedir. Bu özelliğiyle ürün yetiştirme yelpazesi daha geniştir. Kanalın gerçekleşmesi halinde bu iklim özelliği değişecektir. Kanal inşası ile birlikte 20’nin üzerinde gölet yok olacağından, sulu tarıma darbe vurulacaktır. Bir başka problem, yeraltı sularına deniz suyunun karışabilme olasılığı. Denizsuyu karışmış su ile tarla sulamak için su çekecek olan çiftçiler çok uzaklardaki toprakları tuzlu su ile buluşturabilir. Böylece tarım toprakları kullanılamaz olur. İstanbul Kanalı’nın tahribatı elbette bir köşe yazısında anlatılabilecek kadar dar bir konu değil. Bu yazı özetin özetidir sadece. Tarıma tahribatın boyutunu siz zihninizde canlandırabilirsiniz. Kanaldan vazgeçilmesi en akılcı yoldur!