Kürdistan’da hiçbir şey kendiliğinden olmaz, normal gelişmez. Zira Kürt halkı tam yüzyıldır yok edilme kıskacına alınmış olan bir halktır. Bu uygulamalar istisnasız tüm cumhuriyet hükümetleri tarafından uygulanmıştır. Çünkü mevcut rejim Kürtlerin yok edilmesi üzerine kurulmuştur. O halde Kürdistan’da olup bitenlere bu gözle bakmak, olanları doğru anlamak için bir gerekliliktir.
Bir süredir Dersim’de tuhaf şeyler oluyor. Tecavüz, fuhuş, hırsızlık vb gibi toplumu çürüten şeyleri kültürel ve siyasal yapısı nedeniyle hiç tanımayan Dersim’de tecavüz olayları sıklıkla görülür oldu. Öyle ki son birkaç ayda Pertek’te, Ovacık’ta, Hozat’ta tecavüz olayları görüldü. Yine dokuz gündür Munzur Üniversitesi öğrencisi Amedli Gülistan Doku’dan haber alınamıyor.
Tüm bunların devletin otoritesini mutlak anlamda kurduğunu böbürlenerek ilan ettiği bir dönemde yaygınlaşması tesadüf olmasa gerek. Gerçekte olan biteni, başlıktaki cümle ele veriyor. “Taş atacaklarına, fuhuş yapsınlar!” Bu söz vakti zamanında büyük tepkiyle karşılaşan eski Siirt Valisi’ne ait. Valinin yerel devlet olduğunu gözettiğimizde ise, devletin Kürt’e bakışı, Kürt’e reva gördüğü de kendiliğinden açığa çıkıyor. Bu sözler, Kürdistan’da yürütülen fuhuşun, uyuşturucunun, tecavüzün bizzat kim tarafından organize edildiğini en açık bir şekilde ortaya koyuyor.
Peki, Kürt’e bu neden yapılıyor?
Birincisi bu rejim varlığını, Kürtlerin yok edilmesine bağlamış durumda. 1925’ten beri bu böyle. Zilan’da, Dersim’de, boşaltılan binlerce köyde, Afrin’de, Serêkanî ve Girê Sipî’de, Başur’da bunu yeterince gördük, görüyoruz. Herkesin bir soykırım planı olduğunda hemfikir olduğu ‘Şark Islahat Planı’, güncellenmiş haliyle ‘Çöktürme Planı’ tam gaz devrede. Bunlar yok etme planları olduğuna ve bu planların pratikleşmesi için de bazı uygulamaların geliştirilmesi gerektiğine göre, Kürdistan’da yapılan toplum çözücü tüm uygulamaların arkasında bu soykırımcı rejimi fail ve azmettiren olarak görmek, işin doğası gereğidir.
İkincisi, yok edilmek bir halka bunlar yapılarak bazı ek şeyler hedeflenmektedir. Her ne kadar Kürt yok edilmek istenmişse de Kürtlerin bu rejime karşı direnişi de hep olagelmiştir. Güncelde de tüm baskılara karşın, Dersim de dahil Kürdistan’ın her yeri direniyor, boyun eğmiyor. Varlığını koruma ve özgürlüğünü sağlama mücadelesini vermekte tereddüt etmiyor. Toplumun direncini kıramayan rejim, tecavüz, fuhuş gibi toplum çözücü uygulamalarla toplumu çürütmek, yozlaştırmak istiyor. Bir halkın, bir toplumun çocuklarına çok sistematik bir şekilde tecavüz ediliyor. Direngen toplumun psikolojisinde bazı kırılmalar yaratılmak isteniyor. Düşünelim, çocuğuna tecavüz edenden hesap soramayan, ona gerekli dersi veremeyen bir toplumun ruh halini! Ezik, yozlaşmış, çürümüş, kendine olan saygısını yitirmiş, onursuzluğa mahkum olmuş, çaresiz bir toplumsal gerçeklik yaratılmak isteniyor. Çokça bahsedilen toplum kırım bu şekilde geliştiriliyor. Böylelikle kendi olmakta ısrar eden toplumdan, kırıma uğramış, gelecek umudunu yitirmiş, boynu bükük bir toplum yaratılmak isteniyor.
Dolayısıyla Kürdistan’daki olanlara münferit ve adli vakalar gözüyle bakılamaz. Bunlar tepeden tırnağa siyasidir ve toplumkırım kapsamında geliştirilen düşmanca politikalardır. Bu şekilde ele alınmadığı müddetçe de gerçek fail anlaşılmaz ve bu uygulamalar da engellenemez.
Olan bitenin kimleri tarafından geliştirildiğini bilmekten de daha çok, bunların nasıl engelleneceği hususu, daha büyük önem taşıyor. Açık ki gerçek fail olan rejime, çağrılar yapılamaz. Bu, faili bizzat kendisine şikayet etmek olur ki, gerçekte bu en hafif deyimle kendini kandırmaktır. Bugüne kadarki uygulamalar yapılan tüm başvuruların olayların üstünü örtmekten başka bir işe yaramadığını de yeterince ortaya koymuştur. En son Antep’te on beş kız çocuğuna tecavüz eden ‘öğretmen’e Türk yargısının yaptığı ceza indirimi bilineni güncelledi.
O halde topluma karşı savaş anlamına gelen bu saldırıları engelleyecek olan bizzat toplumdur. Toplumun kendisini savunmasından başka bir yol yoktur. Bu yol da yaşananlar karşısında toplumun adeta kıyameti koparması, hep birlikte tepki göstermesidir. Tıpkı şu an onurlu Dersim halkının ve Munzur Üniversitesi öğrencilerinin yaptığı gibi. Bu olaylar, ne ilktir ne sondur ne de salt Dersim’in sorunudur. Gerçekte insan olduğunu iddia eden herkesin tepki göstermesi gereken bir şeydir. Ama en azından tüm Kürtlerin yapılan tecavüzleri başkalarına değil, bizzat kendilerine yapılmış gibi görmeleri ve buna hep birlikte tepki vermeleri var kalmanın ve var olmanın asgari gereğidir.
Gösterilen her örgütlü tepki, benzer yeni şeyleri de engelleyecektir. Susmak, ses çıkarmamak, tepki göstermemek zamanla birbirinin yüzüne bakamayacak bir toplum yaratır. O nedenle kendimiz olarak, öz değerlerimizle yaşayabilmenin yolu, mücadele etmektir, direnmektir. Hep birlikte sesimizi yükseltelim, tepkimizi gösterelim…!