Ortaçağ Avrupa’sında Hıristiyanlığın çıktığı yer olan Kudüs’ten dolayı “Kutsal Topraklar” diye adlandırıldı. Kapitalizmin anavatanı haline gelen Avrupa’dan başlayan sömürgecilik döneminde ise “Doğu” kavramı kullanıldı. Sömürgecilere göre Doğu’nun geri kalmışlığına karşılık Avrupa dünyanın merkeziydi. Bu nedenle Avrupa’nın en yakın doğusundaki bölgeye “Yakın Doğu”, en uzak doğusundakine de “Uzak Doğu” denildi. Emperyalist dönemde Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının kesiştiği geniş bölge “Ortadoğu” adını aldı.
En eski medeniyetler ve büyük imparatorluklar Ortadoğu’da kuruldu. Bütün semavi dinler burada doğdu, dinler ve medeniyetler çatışmasının odak noktası oldu. Uzun tarihi boyunca etnik, kültürel, dinsel ve mezhepsel yapısıyla karmaşık bir toplumsal mozaik karakteri kazanan Ortadoğu 19. yüzyıldan itibaren sömürgecilerin ve emperyalistlerin çatışma ve paylaşım alanı oldu. Ortadoğu’nun bugünkü haritası 16 Mayıs 1916’da Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sırasında İngiltere ile Fransa arasında yapılan pazarlıklardan ve Çarlık Rusya’sının onayı alındıktan sonra yapılan Sykes-Picot Anlaşması ile çizilerek İngiltere, Fransa ve Rusya arasında paylaşıldı. 20. yüzyılın iki Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın ve Soğuk Savaş’ın en önemli cephesi oldu. Petrol, doğalgaz, madenler ve su kaynakları bakımından dünyanın en büyük rezervlerine sahip olmasıyla Ortadoğu yerkürenin en önemli bölgesi haline geldi.
İki dünya emperyalist paylaşım savaşı sırasında çizilen sınırlar üzerinde kurulan “cetvel devletler” ile emperyalistlerin işbirlikçisi bölgenin egemen ulus devletleri tarafından, ulusal, sınıfsal, etnik, kültürel ve inançsal sorunların çözümünü sürekli ve sistemli olarak engelledi. Bu bağlamda emperyalizme işbirliği halindeki bölgenin egemen devletlerinden Türkiye, İran, Irak, Suriye ve İsrail başat roller üstlendi. Bu süreçte Filistin’i ve Kürdistan’ı işgal ve ilhak eden ülkelerin ulusal inkar ve asimilasyon politikalarına karşı başlayan ulusal demokratik mücadeleler, 21. yüzyılın başından itibaren bölgede devrimci bir fay hattı oluşturdu.
Ulusal ve sınıfsal mücadelelerin odak noktası haline gelen Ortadoğu haritası, öncekinde olduğu gibi bu kez de bölge halklarının iradesi dışında emperyalistler tarafından (ABD, İngiltere, Fransa, Almanya ve Rusya) yeniden çiziliyor. Filistin sorunundan Kürt sorununa, Arap milliyetçiliğinden Siyonizm’e, Şia’dan Sünni İslam’a, El Kaide’den IŞİD’e, Haşd-i Şabi’den Hizbullah’a kadar çok sayıda siyasal gücü barındırıyor. Bölgenin petrol, doğalgaz ve su kaynaklarına dayalı enerji potansiyeli, jeostratejik ve jeopolitik konumu üzerinden süren emperyalistler arasındaki paylaşım mücadelesi çelişkileri daha da derinleştirerek yeni devrimci potansiyeller yaratıyor. Bu durum emperyalistlerin ve bölgedeki egemen devletlerin savaş oyunlarını artırıyor.
Türkiye, Balkanlardan Kafkasya’ya, Ortadoğu’dan Afrika’ya kadar Osmanlı İmparatorluğu’ndan gelen tarihsel etnik, kültürel ve inançsal ayak izlerinin ve emperyal çıkarlarının peşinden gidiyor. Kürt sorununun çözümsüzlüğü ekseninde ABD, Rusya ve AB ülkeleri ile çetrefil politikalar izliyor. Irak, Suriye, Katar, Lübnan, Somali’den sonra şimdi de Libya’ya asker ve lejyon gönderiyor. ABD’nin NATO’yu devreye sokması, Ortadoğu’da tek NATO üyesi olan Türkiye’nin rolünü artırıyor. İran, İslam devrimini ihraç etmeye devam ediyor. Irak, Suriye, Lübnan, Ürdün ve Yemen’de Devrim Muhafızları Ordusu’na bağlı milisleriyle gayr-i nizami bir savaş sürdürüyor. Şii inanışında Kerbela’dan beri geçerli olan “şehitlik ve intikam” söylemiyle Kudüs Gücü’nü IŞİD gibi kullanıyor.
Kendi kaderlerinin tayini hakkı engellenerek yapılan tüm geçici düzenlemeler, Ortadoğu’nun kadim halklarının ulusal ve demokratik sorunlarını çözmeyecektir. Ortadoğu’nun özgür ve demokratik geleceği her şeyden önce ABD, İngiliz, Alman, Fransız, Rus vb tüm emperyalist güçlerin bölgeden çekilmesine bağlıdır. Bölgedeki tüm ulusal, sınıfsal, cinsel, etnik, kültürel, inançsal mücadeleler koşulsuz desteklenirken, mazlum halkların toplumsal kurtuluş özlemlerine yanıt verecek devrimci bir strateji izlenmelidir. Bunun anlamı, bölgedeki tüm devrimci ve demokratik güçlerin tek bir kulvara yığılarak ortak bir antiemperyalist, antisömürgeci, antifaşist, antişovenist ve antikapitalist mücadelenin yükseltilmesidir.