İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, “İklim Değişikliği ve Su Yönetimi Sempozyumu”nda konuştu. İmamoğlu Kanal İstanbul konusunda tavırlarının siyasi olmadığı söyledi ve ‘beni değil bilimi dinleyin’ dedi
Baltalimanı’nda “İklim Değişikliği ve Su Yönetimi Sempozyumu”nda konuşan İBB Ekrem İmamoğlu’na, konuşmasında 6 Ocak’ta Bağcılar Belediyesi’ne yaptığı ziyaretin ardından ilçedeki Sancaktepe İlköğretim Okulu’na gittiğini hatırlatarak burada 5 yaşındaki Elif Naz Koçak’ın, kendisine, üzerinde “Suyumuzu boşa akıtmayalım” yazılı resmini hediye ettiğini anlattı. İmamoğlu, “Elif’e söz verdim. Çok beğendim çünkü çalışmasını ve Elif bana hediye etti. Sempozyumu bilmeden yaptı, onu söyleyeyim. Su boşa akıtılırken yüzü asık damlalar var. Çok hoşuma gitti. Muazzam bir şey. Bence, İSKİ Genel Müdürü’müz bunu İSKİ’nin çok güzel bir noktasında asmalı ve değerlendirmeliyiz diye düşüyorum. Çok duyarlı çocuklarımız ve gençlerimiz var” dedi.
İmamoğlu özetle şunları söyledi:
‘Başımıza ne gelecek bilmiyoruz’
İklim değişikliğinin muhtemel etkileriyle ilgili yapılan ‘iyimser’ çalışmalardan birinde, 2050’ye kadar dünyadaki 520 büyük şehrin yüzde 77’sinde ‘iklim koşullarında çarpıcı değişimlerin’ yaşanacağı öngörülüyor. Bu ‘iyimser’ çalışma, çok önemli bir şey daha söylüyor: İklim değişikliği nedeniyle, 520 büyük şehrin en az yüzde 20’sinde, bugün dünya üzerinde herhangi bir yerde örneği olmayan iklim koşullarıyla hayatını devam ettireceği yönünde de bir öngörü var. Bu korkunç bir durum. Başımıza ne geleceğini bile tam olarak bilemiyoruz. Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete.
Istanbul’un su kaynakları
İklim değişikliğinin yol açmakta olduğu sorunların başında, özellikle tatlı su kaynaklarının yok olması ve kapasitelerinin oldukça azalmasıyla ilgili tehdit geliyor. Çok hassas bir dengede varlığını koruyan su kaynaklarının azalması dünyadaki hayatı bütün yönleriyle sarsacak, çok önemli bir gelişme ve büyük bir tehlike. Yaşamın kaynağı olan su; tarımın ve sanayinin, yani ekonominin de ana kaynağı. Bu nedenle, su kaynaklarının korumak, geliştirmek amacıyla etkili bir ‘su yönetim sistemi’ kurup, işletemeyen ülkelerin gelecekleri büyük bir tehdit altındadır.
Kanal İstanbul’un su kaynaklarını yok etmesi
Etkili bir su yönetiminin olmaması demek; baş edilemez ekonomik, sosyal ve siyasi sorunlarla karşı karşıya kalmak demektir. İklim değişikliği ve su yönetimi konusu, bana göre bugün ülkemizin en önemli beka sorunlarının başında geliyor. En önemlisidir belki de. Üstelik buradaki ‘beka’ meselesi, seçim kampanyalarındaki sözüm ona beka sorunuyla ilgisi yok. Bu konu, kelimenin tam anlamıyla bir ‘varlık-yokluk’ meselesidir. Ancak, bu hayati önemine rağmen yeterince gündem olmadığını, yeterince hissedemediğimizi, yeterince dikkate alınmadığını da görüyoruz. Örneğin, Kanal İstanbul projesinin en az konuşulan yönlerinden birisi, tam da bu anlamda, ne yazık ki bu tamamıyla absürt projenin denizlere ve tatlı su kaynaklarına etkisidir. Zaten büyük nüfus baskısı nedeniyle ciddi risklerle karşı karşıya olan bu kadim şehrin su kaynaklarının, Kanal İstanbul projesinden nasıl etkileneceği konusunda İstanbul’da yaşayan herkesin kafasının çok net olması şarttır.
Beni değil bilimi dinleyin
Bu şehrin tarihindeki en yüksek oy oranıyla bize görev veren 16 milyon İstanbulluya karşı en temel görevimiz, söz konusu projenin İstanbul’un su kaynakları konusunda yaratacağı büyük riski anlamaktır” diyen İmamoğlu, “Bıkmadan usanmadan, en ufak bir endişe hissetmeden, korkmadan çekinmeden bu riski tekrar tekrar anlatmak zorundayız. Büyük küçük demeden, her yaştan, bütün İstanbullulara çağrıda bulunuyorum: Kanal İstanbul’un, Marmara Denizi’ne ve bu şehrin tatlı su kaynaklarına muhtemel etkilerini sorun, soruşturun, öğrenin, bilim insanlarını dinleyin. Ne beni ne başka siyasileri dinlemeyin; bilim insanlarını dinleyin. Çünkü su olmazsa hayat olmaz. Su olmazsa üretim olmaz. Tarım sanayi olmaz. Su olmazsa çocuklarımızın geleceği kalmaz” şeklinde konuştu.
‘İstanbul’a ihanet etmeyelim’
Tabiatın düzenini günlük çıkarlar uğruna bozarsanız, bunun bedelini hepimiz kuşaklar boyunca ödemek zorunda kalırız. Tatlı su kaynaklarını kaybeden, denizindeki yaşama kendi eliyle son veren bir İstanbul, -düşünmek bile istemiyorum,- intihar ediyor demektir! Bu intiharı önleyecek olan, bu şehrin 16 milyon sahibinin aklıdır. 16 milyonun sağduyusudur. Vicdanıdır. Bu nedenle, iklim değişikliği ve su yönetimi konusunda İstanbul’da büyük bir farkındalık yaratmak, her ortamda anlatmak, bilinçli bir toplum ortaya koymak, çocukların ve gençlerin bu sürecin farkına varmalarını sağlamak zorundayız. Bu süreci böyle anlamayan, yüzlerce yıldır suyla ilgili politikaların gelişmesini sağlamaya çalışan, Bizans’tan Osmanlı’ya ya da Cumhuriyet döneminde katkı sunan herkesin emanetine, bugün ihanet etmek anlamına gelir” dedi.
‘Depremle de ilgisi var’
Deprem konusu deyince, ‘Kanalla ne alakası var depremin’ diyen bir bakış açısı var. Bilim insanları çok iyi biliyor ki, suyun da depremle alakası var. Bu şehirde deprem, binlerce yıldır kendini tekrar eden bir döngüdür. Depremden kaçış yoktur. O halde bu şehirde suyu konuşuyorsak suyla beraber her zaman depremi de birlikte konuşmak zorundayız. Acil su ihtiyacı aynı zamanda deprem sonrası çıkacağı kesin olan yangınların söndürülmesi için de gereklidir. Deprem sonrasında, su ve sanitasyon hizmetlerinin verilememesinin salgın hastalıkların yayılması gibi ikinci bir felakete neden olacağını hepimiz biliyoruz. Bunu unutmamamız gerekir. Pek çok çalışmada, büyüklüğü 7.0’yi aşan depremlerde, İstanbul’un özellikle Avrupa yakasındaki ilçelerinde su ve kanalizasyon şebekelerine ciddi hasarlar verebileceği konusunda öngörüler var.”