Kasım Süleymani’nin öldürülmesinden sonra ulusalcının da, dincinin de kafası karıştı. Bunlar baş ağrısıyla yatıyor, baş ağrısıyla kalkıyor.
Ulusalcı “emperyalizmi dış olgu” sandığından fena halde Amerikan düşmanı. Ama aynı zamanda İran’ı da “dinci mollaların” ülkesi saymakta. “Nazlı ulusalcı laikliğinin” tehdit altında olduğunu düşünüp “Helal Trump” diye slogan atmakta. Derken İran’ın “Şiiliğini” hatırlayınca, dönüp tabanındaki Alevilere bakmakta ve “Sünni Arapların” vaktiyle “Osmanlı’yı arkasından hançerlediğini” düşününce de içinden “helal Kasım Süleymani” diye mırıldanmakta… İran’la birlikte Şanghay Beşlisi’ne mi tutunsam, Trump’la birlikte AB’ye mi yollansam ikileminde kıvranmakta.
Zor bir durum.
Dincinin durumu da içler acısı… O da emperyalizmi “dış olgu” saydığı ve İslam aleminde “Siyonist İsrail’i” ABD desteklediği için 68 yılında Dolmabahçe’de 6. Filoyu selamlamak için namaz kıldığını unutup, ABD’ye de İsrail’e de veryansın etmekte. Öyle olunca Kasım Süleymani’yi öldüren ABD’ye lanet okumakta. Tam lanet okurken, İran’ın “Şii Yayı”nın Sünni Müslüman alemini tehdit ettiği aklına gelmekte, bu defa “Helal aleyk Trump” demekte. Demekte ama, bu defa Süleymani’nin örgütlediği Lübnan Hizbullah’ının İsrail’e kök söktürdüğü geçmiş günleri hatırlayıp, “Helal aleyk Süleymani” diyerek gerdan kırmakta. Sağına soluna bakıp da Rojava’ya karşı Rusya ve İran’la Erdoğan’ın “şahsının” yaptığı işbirliği gözüne ilişince “Sakın bu Süleymani Hz. Ali’nin kılıcı, Hüseyin’in yeryüzündeki yankısı olmasın” diye tereddüde düşmekte.
Yani dincinin de durumu zor.
Ulusalcı da dinci de şu sıralar, bu zor durumun gereği, evlerinin duvarlarına “şöyle düşününce” “Trump’ın”, “böyle düşününce” “Süleymani’nin” resmini bir asıp, bir indirmekte.
Ortadoğu’ya “milliyetçiliğin”, “dinciliğin”, “ulusalcılığın”, “laikliğin”, “Hz. Ali’nin” ya da “Hz. Osman’ın”, “Atatürk’ün” ya da “Erdoğan’ın”, penceresinden baktığın zaman işte böyle olur. Çift görmeye başlarsın, “diplopi”ye uğrarsın. Kafan karışır, başın ağrımaya başlar. Rüyaların kabusa dönüşür. “Türkiye yatağında” yatmaktasın, her taraftan üstüne üstüne gelen “dış olgu emperyalizmin”, yani “dış düşmanın” kanlı dişleri bir vampir gibi gırtlağını parçalar, “bölünmez bütünlüğüm, mezhebim, dinim güme gidiyor” diye bağırırsın.
Yani hastasın.
Bu hastalığın ilacı ne? Evinin dışına çıkacaksın. Temiz hava alacaksın. Sonra evinin penceresinden evinin içine bakacaksın. Ey Türk, yalnız sen değil, Fars da öyle bakacak.
Ne görüyorsunuz?
“Emperyalist” evinizin içinde. Kanlı gözlerle pencereden Ortadoğu’yu seyrediyor. Türk bölgesel emperyalisti de Fars bölgesel emperyalisti de Ortadoğu’daki petrole, gaza yalanarak bakıyor. Bir gözleriyle de birbirlerini kolluyor. Amaçlarına ulaşmak için kah Amerika’ya, kah Rusya’ya, kah Çin’e selam çakıyor. Bunlar küresel hegemonyacının etekleri altında, bölgesel hegemonya için tepeden tırnağa silahlanıyor, Türk Sünni alemini, Fars Şia alemini kendi bayrağı altında toplamaya çalışıyor. Şurada mezhep kavgasını, burada etnik kavgayı kışkırtıyor. Birbirlerinin gırtlağına sarılmak için karşılıklı fırsat kolluyor.
Lakin bunlar asıl “kağnının gölgelerini” kendi gölgeleri sanıyor. Asıl kağnı ABD ve Rus küresel emperyalizmi. Bölgesel emperyalizmler bu kağnının gölgesinde yürüyor. Asıl pastayı küresel güçler yerken, bunlar masa altına dökülenleri birbirleriyle boğuşarak kapışıyor.
Kafa karışıklığının yarattığı baş ağrısı ilacının prospektüsünde işte bunlar yazıyor. Seni hasta eden “mikrop” evinin dışında değil, içinde…
Türk’ün evini Fars’ın evine, Fars’ın evini Türk’ün evine karşı “kışla” haline getirmek yerine, bu evleri tek bir avlunun etrafında birleştirdiğinde, bu evlere Suriyeli, Iraklı Arabın, Kürdün, Asuri’nin, Ezidi’nin, Ermeni’nin evlerini de kaynaştırdığında kafa karışıklığın da, baş ağrında geçecektir.
Şimdi artık müzmin baş ağrını sağaltacak ilacın adını da yazalım: Konfederalizm…
İşte “reçeten”:
Küresel emperyalizmi yenmek ve onu Ortadoğu’da cinayet işleyemez hale getirmek için evini bölgesel emperyalizmden temizleyeceksin. Birbirine düşmanlaştırılmış milletleri, dinleri, mezhepleri tek bir “demokratik ulus” içinde birleştireceksin. Binlerce aşirete bölünmüş Ortadoğu’da bu aşiretlerin “komünal, dayanışmacı, eşitlikçi” geleneklerini dirilteceksin, petrolünü, gazını, Fırat ve Dicle sularını insanca hakça halkın hizmetine ve refahına vereceksin, erkek egemenliğin kirlettiği, tiranlığın mahvettiği bu uygarlık merkezini kadın özgürlükçü demokratik cumhuriyete dönüştüreceksin.
İşte bu “reçeteyi” uyguladığın zaman ne kafa karışıklığın kalacak, ne başın çatlayacak.
Ey Türk Sünni dincisi ve ey Türk laik ulusalcısı şunu unutma: Düşman içimizdedir.