Geçtiğimiz hafta, “yazılı basın endüstrisinden çekilmenin yaratacağı ilave imkanlarla elektronik ve dijital habercilikte daha da güçlü bir şekilde yayıncılık yapmaya devam edeceğiz” açıklamasıyla kapatılan Gazete Habertürk’ün birçok muhabiri, editörü ve yazı işleri çalışanı işlerinden oldu. Aslında sadece bu olay bile, Türkiye’nin ana akım ve yandaş medya gruplarının dijital gazeteciliğe nasıl baktığını özetliyor.
Onlar için internet haberciliğine geçiş, yalnız baskı ve matbaa çalışanlarının masraflarından kurtulmak değil, muhabir ve editör kadrosundan da kurtulmak anlamına geliyor. Milliyet’in internet sitesinde simgeleştiği şekliyle ana akım internet haberciliği, (erotizme yakın) magazinel, sansasyonel ve görsel ağırlıklı enformasyon çöplüğünün arasına ajans haberlerinin kopyalanıp yapıştırılmasından ibaret. Bu nedenle minimum iş gücüyle maksimum enformasyon pompalanması bu sitelerin temel ilkesi haline gelmiş durumda.
Yayıncının okurlara ne göstereceği hakkında fazla bilgi vermeden, iştah kabartan başlıklarla, okuru daha fazlasını okumak için siteye yönlendirmesi anlamına gelen tık tuzağı da, bu sitelerin yaygın olarak paylaştığı diğer bir garabet. “Korkutan deprem” başlığıyla habere yönelen okur, çok uzak bir ülkede düşük kuvvetli bir depremin haberiyle karşılaşınca kendisini aptal yerine konulmuş hissediyor. Ancak, bu tuzağa düşmeye devam ediyor.
Julia Cage’in Medyayı Kurtarmak başlıklı kitabında belirttiği gibi, aslında önemli olan ve tartışılması gereken haberin basılı gazetede mi, yoksa dijital mecrada mı yayımlandığı değil, içeriği. Gerçeklerden uzak, belli bir siyasi saikle yazılmış senaryolar basılı gazetede yayımlandığında, dijital mecrada yayımlanmış, iyi çalışılmış, etraflıca araştırılmış bir haberden daha değerli olmuyor. Yani iyi gazetecilik internet gazetelerinde de pekala yapılabilir.
Ancak bunun için, internet gazetelerini kopyala yapıştır haberciliğiyle özdeşleştiren anlayıştan uzaklaşmak elzem. Basılı bir gazetede iyi gazetecilik yapmakla, dijital ortamda iyi gazetecilik yapmak, aynı nitelikte bir haberci kadrosunu ve bunu sürdürülebilir kılan bir bütçeyi gerektiriyor.
Sosyal medyanın sağladığı imkânlar ve yurttaş gazeteciliğinin ortaya çıkması, profesyonel bir meslek olarak gazeteciliği gereksiz kılmadı. Söz gelimi, Oscar ödüllü Spotlight filminde anlatılan Katolik Kilisesi’nde çocuk tacizi olayını haberleştirmek için Boston Globe gazetesi, bir milyon dolar masraf etmiş, muhabirleri sekiz ay boyunca bu haberin peşinde koşmuştur. Önemli araştırmacı gazetecilik haberlerinin birçoğu, yurttaş gazeteciliğinin ya da düşük bütçeli bir dijital yayının gücünün yetmeyeceği zorlukta, bütçe, uzmanlık, dikkat ve sabır gerektiren haberlerdir.
Cage’in belirttiği gibi, medya sektöründe diğer sektörlerden farklı olarak üretim maliyetleri nitelikle birlikte artar. Satılan nüsha sayısının ya da haberlerin hangi mecrada paylaşıldığının önemi yoktur, gazete üretimi için gereken gazeteci sayısı aşağı yukarı aynı kalır.
Hâl buyken, basılı gazetelerin ömrünün tükendiği iddiası iyi gazetecilik yapamamanın özrü olmamalıdır. Efsanelerin aksine dünyada bugün basılı gazeteler reklam pastasından çok daha büyük bir pay almaya devam etmektedir. Bir kullanıcı haber sitesinde ortalama 5 dakikanın altında zaman geçirmekteyken, basılı gazetede ise ortalama 30 dakika zaman harcamaktadır. Bu nedenle basılı gazete okuru dijital mecrayı kullanan okura göre 20 kat daha fazla reklam getirmektedir.
Burada dikkat edilmesi gereken nokta, reklam verenin endüstriyel bir ürün olarak gazetenin tüketiciler tarafından talep edildiğine inanmasıdır. Gazeteler, ancak nitelikli haber üreterek kendisini sattırabilir. Bu nedenle, Türkiye örneğinde gördüğümüz gibi, gazete üzerinden kâr etmek yerine patronun diğer sektörlerdeki çıkarlarını güçlendirmek için çıkan ve tirajları şişirilen gazetelerin reklam alması da zorlaşmaktadır.
Özetlersek, haberciliğin basılı bir gazetede ya da dijital bir mecrada yapılması değil haber olup olmadığı ve içeriğinin niteliği önemlidir. Gazete Habertürk örneğinde gördüğümüz gibi, gazetenin kapatılmasının ardından muhabirlerin ve editörlerin işten atılması, gazeteci kadrosunun güçsüzleştirilmesi, Türkiye ana akım ve yandaş medyasının, basılı ve dijital gazeteciliği tamamen birbirinden farklı alanlar olarak değerlendirdiğini, basılı alanda zaten yapmadıkları araştırmacı gazeteciliği, dijital alanda tamamen gereksiz gördüklerini kanıtlamaktadır.