Herkesin Atiye’yi anlattığı bir dizide Atiye’nin kendisini araması son derece ilginç. Netflix’in ikinci yerli yapımı da fantastik olmaya çalışırken fantastik oluyor
Suzan Demir / İstanbul
Netflix Türkiye, yerli yapımlara ilk kez Hakan Muhafız ile başladı. İlk yerli yapım olması açısından “milli” olsun çamurdan olsun diyen geniş bir kitleye ulaştı. Tabii merak edenler de izlemedi değil. Hal böyle olunca izleyici potansiyeline bakılarak olsa gerek 4 sezon onay aldı. 2020’de bu iki sezon gösterime girecek. Peki beğeni? İşte orası tartışmalı… Muhafız bu gazla devam ededursun Beren Saat ve Mehmet Günsür’ün başrolde olacağı Atiye dizisi bir yıldır konuşulmaya başlandı. Bu da fantastik kahraman dizisi olacak, Göbeklitepe’yi merkeze koyacaktı. Derken 2019’un mayıs ayında Hasan Karatay adlı set çalışanının, çekimler esnasında iş cinayetine kurban gitmesiyle gündeme geldi bu defa. Oyuncular Sendikası yaptığı açıklamayla ölümün ağır ihmaller sonucu gerçekleştiğini ifade etti. Yapım şirketi ise kaza dedi, başrol oyuncuları Karatay’ı sosyal medyada andı; ama aynı yapım şirketi ertesi gün Hakan Muhafız için görkemli bir gala yaptı. Ölüm, görkeme gölge düşürmedi…
Fantastik olsun da…
Tarih 27 Aralık 2019’u gösterdiğinde Netflix’in ikinci yerli yapımı Atiye gösterime girdi. Atiye, Hakan Muhafız’dan dolayı yüksek bir beklenti oluşturmadı. Belki Beren Saat’in sevilmesi bu beklentiye biraz sebep oldu ama o da izlemeye başlayınca kaybolan ufak bir his olarak kaldı. Hem Atiye’nin hem de Hakan Muhafız’ın ana sorunu fantastik dizi yapma çabası. Komik ama acı olan fantastik iki yapımın da fantastik olma çabası kadar, iyi olma gayretleri yok. Fantastik olsun da gerisine bakarız gibi bir anlayışla yapılmış sanki. Atiye, Şengül Boybaş’ın Dünyanın Uyanışı adlı kitabından uyarlama. Dizi Göbekli Tepe, kadın, cadı, şaman, boyutlar gibi birçok şey anlatmaya çalışıyor. Ama bunu yaparken sanki malzeme o kadar çok ki hepsinden bir tutam katalım mantığıyla hareket ediyor. Atiye’nin (Beren Saat) çocukluğundan beri çizdiği bir sembol var. Nedenini bilmiyor. Aynı sembol Göbekli Tepe’de bulunuyor. Bunu görünce kalkıp oraya gidiyor. Orada arkeolog olan Erhan (Mehmet Günsür) ile tanışıyor ve olaylar gelişiyor.
12. dakikada anladık
Başlıktaki “Atiye tu kî ye?” (Dizide küçük bir kız bunu Kürtçe soruyor) yani “Atiye sen kimsin?” dizinin ana sorusu. Çünkü Atiye sandığı kişi değil, gerçekler ondan gizlenmiş ve bunları keşfediyor. Ama garip olan dizinin ilk 10 dakikasından itibaren Atiye’nin nasıl biri olduğu anlatılıyor zaten. Sahneye giren her canlı Atiye’nin ne kadar muhteşem, özgür ruhlu, başına buyruk ama dünya tatlısı olduğunu ballandıra ballandıra söylüyor. Yani o sorunun cevabını seyirci merak etmiyor! 12. dakikada Atiye’nin tüm her şeyini biliyor zaten! Neden merak etsin ki? Fantastik dizi olunca mantık ve devamlılığın da fantastik olduğunu sanmak biraz üzücü tabii. Ama bu Türkiyeli dizilerin ana mantığı, asla seyirciye alan bırakmadan karakteri anlatmak; methiyeler dizmek… Oysaki yerli yapımların Netflix’e girme sebebi buranın zaten bir seyirci kitlesinin olmasıydı. Bu seyirci kitlesi örneğin Dark’taki karakterleri geçmişten geleceğe, şablon çizip anladı… Zaten Atiye’nin kendisini bulması ve zihninin mağaralarına inmesi de (ki gerçek mağaraya da iniyor) son derece zayıf bir yüzleşme. Kimse bundan dolayı dünyayı etkileyecek bir kahraman olmasa daha iyi…
Diğer karakterler de şimdiye kadar izlediğimiz, yerli kanallardakinden farklı değil. Zengin, etrafa iyilik saçan adamın bir anda transatlantik bir kötü çıkması örneğin! TV değil, yine benzeri sayılan Hakan Muhafız’daki kalıbın birebir aynısı. Olayların ortaya çıkışı, kurgu, senaryo mantık hataları ve basitlikle dolu. Hakeza diyaloglar da öyle. Örneğin dizideki bir cinayette polisin aklına güvenlik kamerasına bakmanın gelmemesi gibi. Cinayeti işleyenin de kamerayı görüp sadece bakmakla yetinmesi gibi. Oysaki tüm dizi boyunca aşırı dikkatli ve nizami bir plan hazırladığını görüyoruz aynı karakterin!
Neredeyse yerli kanal
Tarih ve gerçeklik kavramı ise epey tartışmalı ve netameli bir konu. Yaşadığımız son 20 yılın bile tarihinin nasıl yazıldığına anbean tanık oluyoruz. Bu iki dizi de tarihi bağlarla bir hikâye kurma çabasında. Anadolu’nun kadim inanışlarından/kültüründen faydalanmaya çalışması anormal değil. Anormal olan tarihin basmakalıp dışında bilinmemesi. Ya da Göbekli Tepe ile ilgili bir dizi yapıp, Klaus Schmidt’in adını geçirmemek, hayali karakterler yaratılmış olsa da dizinin en fantastik yeri. En azından dizinin başına ya da sonuna bir yerlere “anısına” yazılsa da kafiydi; tabii Schmidt’in eşi Çiğdem Köksal Schmidt’in Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Göbekli Tepe’den uzaklaştırıldığı düşünülürse Netflix’in sansür yasası ile hizaya geldiği görülebilir. Bu dizilerle de Türkiye kanallarına…