Türkiye’de 2019 yılında birçok önemli arkeolojik keşif yapılmasına rağmen trajikomik arkeoloji olayları yaşandı. Dünyada ise birçok dikkat çekici keşifler yaşandı
Türkiye’de doğal yaşam, sermaye saldırıları altında inim inim inlerken devlet yetkililerinin izniyle birçok arkeolojik tarihi alan tahrip edilip yağmalandı. İktidar, 17 yıl boyunca ranta dayalı bir ekonomik yol izlerken, yine rantiyeci kesimler tarafından arkeolojik alanlarda yağmaların yaşanması iktidarın rantiyeci yüzünü açıkça ortaya koydu. Arkeofili.Com adresinden derlediğimiz arkeolojik yıkım ve keşiflerden 7 tanesini sayfamıza taşıdık.
Yasal izinle define avı
Maraş’ta define olduğuna inanan arkeoloji mezunu bir kişi, resmi izinleri alarak kazı çalışması başlattı. Mahalleli, polisin güvenlik önlemleri eşliğinde yürütülen kazı çalışmalarını merakla izledi. Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, Mal Müdürlüğü ve polis ekiplerinden oluşan komisyon gözetiminde başlatılan kazı çalışması iş makineleriyle yapıldı. Yasal izinle define arayan arkeolog(!), “Burada bir hazine olduğunu düşündüğümüz için ve buranın geçmişte bir konak olduğu, konağın bahçesinde de bir oda, oda içerisinde de bir definenin var olduğunu düşünerek böyle bir kazı çalışması başlattık” diye belirtmesi dikkat çekmişti.
Roma lahiti musalla taşı oldu
Antep’te 1984 yılından beri camide musalla taşı olarak kullanılan taş, Roma dönemine ait lahit kapağı çıktı. İslahiye ilçesindeki mahalle sakinleri, 1984 yılında mahalle kırsalında buldukları bazalt taşını, camide musalla taşı olarak kullanmaya başladı. Ancak yakın zaman önce taşın Roma dönemi lahit kapağı olduğu ortaya çıktı. Mahalle sakinlerinden Mehmet Kaçar, “Camimizde musalla taşı ihtiyacı olunca, biz de traktörle giderek bu taşı kırmadan, traktöre yükleyerek buraya getirip yerleştirdik. Burada sağlam duruyor ve bizler de korunmasına özen gösteriyoruz” dedi.
Antik Roma köprüsü
Gaziantep’in Araban ilçesindeki Roma dönemine ait Septimius Severus Köprüsü, restorasyon kapsamında yeniden inşa edilenler arasına girdi. Septimius Severus Köprüsü’nün aslında yıllardır restore edilmesi bekleniyordu. 2015 yılında mahallenin muhtarı, söz verilmesine rağmen restorasyon çalışmalarının başlamadığından şikayet etmişti. Daha sonra 2015 yılının sonlarında restorasyon çalışmaları başladı. Ancak ortaya çıkan görüntü tarihi dokudan oldukça uzaktı. Yapının bazı orijinal parçaları, restorasyon işlemleri sonrasında yerinde yoktu. Tarihi köprü sanki yıkılıp yerine yenisi yapılmıştı.
Tarihi eser alırken dolandırıldı
Burdur’da iki kişi, günümüze ait bir çömleği ‘tarihi eser’ yalanıyla 18.000 liraya sattı. Söz konusu olay, dolandırılan kişinin polise şikayetçi olmasıyla ortaya çıktı. Oldukça normal bir olay gibi tarihi eser almak isterken dolandırıldığını belirten mağdur, günümüze ait bir çömleğe 18.000 lira verdiğini söyledi. Yakalanan şüphelilerin açıklaması ise gayet açık ve netti: “Parayı harcadık.”
800 yıllık Taç Kapı
Antalya’da Selçuklu dönemi stilinde yapılan yaklaşık 800 yıllık Alaaddin Cami restorasyonu kapsamında ünlü Taç Kapı’nın yerine yenisi yapıldı. Antalya Korkuteli’nde Selçuklu dönemi stilinde yapılan 800 yıllık Alaaddin Camisi’nde taşları statik nedenlerle sökülen ‘Taç Kapı’nın restorasyonu bitti. Ünlü Taç Kapı’nın orijinal halinden eser kalmadı. Tarihi kapının sanat şaheseri olarak nitelendirilen bezeme ve motiflerinden birçoğu artık yok. Anadolu tarihinin ‘sanat şaheseri’ olarak nitelendirilen 800 yıllık Taç Kapısı artık günümüz taşları ile yepyeni, pırıl pırıl.
Tarsus’ta esrarengiz kazı!
Tarsus’ta yaklaşık bir yıl süren ve hakkında hiçbir açıklama yapılmayan esrarengiz kazıda neler bulunduğuna dair açıklama yapıldı. Kimsenin görmemesi için mavi branda ve tel örgü ile çevrilen, ayrıca Özel Harekat ekipleri tarafından uzun namlulu silahlarla korunan kazı alanı, uzun süredir büyük bir merak konusu. Ancak aradan geçen onca zamandan sonra Müze Kazıları Şubesi Cimer üzerinden yapılan başvuruya verilen cevaba göre, alınan güvenlik önlemlerinin nedeni kaçak kazılardı. Ve asıl merak konusu olan konu neler bulunduğu ise şöyle: “Kandil parçası, çatı kiremiti, amfora.”
12 bin yıllık göl yok edildi
Gümüşhane’de yer alan Dipsiz Göl, define bulma iddiasıyla başlatılan yasal kazının kurbanı oldu. Yüksek bir rakımda bulunan ve doğal güzelliğiyle ön plana çıkan Dipsiz Göl, define bulma ümidiyle yasal izinle kazılarak yok edildi. Sosyal medyada büyük tepki çeken olayın ardından kazılmış göl alanı toprakla dolduruldu. Tepkiler büyüyünce, gölü yeniden oluşturabilmek adına alan tekrar kazıldı. Tepkiler devam edince Sit Alanı ilan edildi. Ve son olarak 12.000 yıllık gölün tekrar oluşması için karların erimesinin bekleneceği belirtildi.
Antalya’da 3 bin 600 yıllık batık
Antalya açıklarında şimdiye kadar dünyadaki bilinen en eski 3.600 yıllık ticari batık bulundu. Söz konusu keşif, Antalya’nın batı sahilinde, Kumluca’daki Eski Likya Bölgesi sınırları içinde yapıldı. Bu yeni gemi batığı, muhtemelen ünlü Gelidonya ve Uluburun gemilerinden daha eskiydi ve MÖ 16. ila 15. yüzyıllara tarihleniyor. 12-14 metre boyutlarındaki geminin kargosu bakır külçelerden oluşuyordu. Muhtemelen Kıbrıs’taki bakır madenlerinde işlenen bu bakır külçeler, dünyanın ilk endüstriyel ürünlerini oluşturuyor. Geminin Kıbrıs yönünden batıya doğru seyir halindeyken fırtınaya yakalanıp kıyıya çarparak battığı düşünülüyor.
Dünyada gerçekleşen bazı keşifler
11 milyon yıllık maymun fosili
Yeni keşfedilen bir maymunun fosilleri, iki ayak üzerinde yürümenin nasıl ve ne zaman evrimleştiğine dair ipuçları veriyor. 11 milyon yıldan daha uzun bir süre önce, insan benzeri bacaklara ve maymun benzeri kollara sahip tuhaf bir maymun, ağaç dallarında geziniyordu. Bu çıkarım, bilim insanlarının Bavyera’da keşfedilen yeni bir fosil maymun türü hakkında topladıkları bilgilerden yapıldı. Bulgular aynı zamanda modern büyük maymunların atalarının hareket ederken kollarını tercih etmek için nasıl geliştiğine dair görüş de veriyor.
En eski resmedilmiş hikâye
Endonezya’da bulunan mağara resmi, hikaye anlatıcılığının en eski örneği ve dünyadaki en eski figüratif sanat eseri oldu. Örneğin, Fransa’daki Chauvet Mağarası’nın resimleri 37.000 yıl kadar önce yapılmıştı. Ancak birkaç yıl önce, bir grup bilim insanı Endonezya’daki mağara resimlerini tarihlemeye başladı ve binlerce yıl daha yaşlı olduklarını buldu. Resim karmaşık bir hikayeyi anlatıyor. Ormandaki bufaloları ve yabani domuzları mızrak ve iplerle takip eden minik avcılar. Asya’daki keşifler, insanların ne zaman ve nerede figüratif sanat yapmaya başladıkları hakkında bildiklerimizi daha da karmaşık hale getiriyor.
Afrika dışında en eski modern insan
Araştırmacılar, Afrika dışındaki türümüzün en eski 210 bin yıllık örneği Yunanistan’da bulundu. Bu keşif, günümüzde yaşayan insanların DNA’sında hiçbir iz bırakmayan, Afrika’dan gelen insanların daha önce göç ettiklerini kanıtlıyor. Yunanistan’daki Apidima Mağarası’nda bulunan iki kafatasından daha tüm halde olanı bir Neandertal’e ait gibi görünüyor. Homo sapiens kafatası, en az 210.000 yaşında ve Neandertal bireyden 40.000 yıl daha önce burada yaşamış olması, Afrika dışındaki her yerdeki en eski modern insan fosili olduğunu gösteriyor
Tibet’te 160 bin yıllık fosil
Tibet’te, şimdiye dek Sibirya dışında keşfedilen ilk Denisovalı fosili olması dikkat çekti. Bulgular, soyu tükenmiş kuzenlerimizin, bizim türümüz gelmeden çok önce Tibet’te aşırı yüksek rakımda yaşadığını gösteriyor. Tibet’teki insanların, kırmızı kan hücrelerinin düşük oksijen düzeyleriyle başa çıkmalarını sağlayan ve insanların yüksek rakımlarda yaşamalarına yardımcı olan belirli bir Denisovalı geni taşıdıkları tespit edilmişti.
Yeni insan türü
Filipinler adası Luzon’da, modern insanlarla aynı zamanda yaşamış yeni bir insan türü bulundu. Keşif, alışılmadık bir başka eski insan türü olan ve Endonezya’daki Flores Adası’nda bulunan küçücük homo floresiensisleri Dün anımsatıyor.
Antik Roma Ortadoğulu
Roma ve çevresinde gömülmüş insanların Antik DNA’sı, imparatorluk döneminde bu insanların çoğunun Ortadoğu kökenli olduğunu gösterdi. 2.000 yıl önce, Roma sokakları antik dünyanın her yerinden insanlarla doluydu. İmparatorluğun ticaret yolları Kuzey Afrika’dan Asya’ya uzanıyordu ve her gün bazen isteyerek bazen de zorla yeni göçmenler geliyordu. Çalışma, Roma’ya gelen göçmenlerin büyük çoğunluğunun doğudan geldiğini öne sürüyor. Bu dönemden örneklenen 48 kişiden sadece ikisi Avrupa ile güçlü genetik bağlar gösterdi. Diğer ikisinin de güçlü Kuzey Afrika ataları vardı. Geri kalanları Yunanistan, Suriye, Lübnan, Doğu Akdeniz ve Ortadoğu’daki diğer yerlere bağlayan atalara sahipti.