Adına “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” denilen, henüz kendi kurucularının bile tam nasıl işleyeceğini bilemediği “yerli ve milli” başkanlık sistemi artık yasal gerekçe kazanmış durumda. Ancak hiçbir şey dümdüz; pürüzsüz ilerlemiyor, önümüzde son derece çapraşık ve katmanlı meseleler var. Örneğin deniliyor ki; bu olağandışı değişim seçimle başlamadı, uzun bir zamandır fiilen yaşanan yasalaştı.
Evet, bir bakıma doğru ama öte yandan -daha seçim akşamında başlayan silahla kutlama yapma halinden Cumhurbaşkanlığı törenine- bizi bekleyenler somut olarak yaşanmaya başladığında “hiçbir şey fark etmez” diyemeyeceğimizi gördük. Bu yollarına güller serilen saltanat töreninin, içinde kadın ve çocukların da olduğu 24 insanımızın Çorlu’da trende can verdiği günde yapılması da elbette başka bir kırılma yarattı. Ancak gerek o tören, gerekse kaza diyemeyeceğimiz- altı boş raylarla göz göre göre gelen ölüm, memleketteki gidişatın bir sembolüydü adeta.
Raydan çıkan memleketti. Tıpkı sürekli kayıp çocukların cansız bedenlerinin bulunması gibi… Bir toplumda medeniyet seviyesinin en temel ölçüsü çocukların esenliği, güvenliği, sağlığıdır. Toplum çocukların başına bir fenalık geldiğinde bu yüzden de farklı etkilenir, infiale kapılır, geleceği yok olmuş hisseder. Çocuk sağlığı bir objektif evrensel ölçüdür ve aslına bakarsanız otoriter ülkelerde bile böyledir.
Bizde bunun bile olmayışı; çocukları bile koruyamıyor oluşumuz vahim gidişatın adeta sembolünü oluşturuyor. İşte bu nedenlerle de seçim öncesi seçim sonrası bir değil, fark ediyor. Ama aynı nedenlerle, karşı karşıya kaldığımız kompleks bütünlükteki sorunlar ve özellikle bunların başında gelen ekonomik gidişat, tören yapanları da zor durumda bırakıyor.
Tören yapmaya benzemiyor, bunca sorunu ve yarısı ona hayır diyen milyonları yönetmek. O tören bitince bu kadar çok katmanlı sorunla, milyonlarca yurttaşın derdi, milyarlarca liradan büyük bir bütçenin kaderi ile baş başa iktidar. Ekonomik gidişat vahim, kendine oy verenlerin ise en başta ekonomik beklentiyi dile getirdikleri bir durumda, işler iktidar için de yönetemeyeceği, yönetmekte zorlanacağı kadar çapraşık.
Bizim için de kolay bir dönem başlamıyor. Özellikle kadınlar için başka zorluklar var, bunların başında olmayan bakanlığımız yok edilmesi geliyor. Ayrı bir kadın bakanlığı isterken Aile Bakanlığı ve Çalışma Bakanlığı’nın torba bir bakanlık haline getirilmesinin kadınların sorunlarını yok saymak olduğu açık. Ama burada bir başka yön daha var: birleşme için neden çalışma bakanlığı seçilmiş?
Bunun kadınların yaşadığı şiddetten sonra en büyük sorun olan işsizlik ile ilişkisi var mı? Veya “iş ve aile yaşamını uyumlulaştırma” maskesi altında, güvencesiz kadın istihdamı yaratma hedefiyle ilgisi? Bazen biz “özel alan politiktir” dedikçe iktidar bunu tam ters anladı diye düşünüyorum. Kadınların kamusal alanını bütünüyle yok edip, kadınları işsiz bırakıp ya da en iyisinden evde ya da makbul olmasını sağlayacak biçimde patriyarkın denetlenebildiği biçimde çalıştırılmasının bir yolu. Sonuçta kadınların bütün kamusal alanını iktidarın kendi özel alanı gibi görüp kullanabileceği bir yapı yaratılıyor. Bir tür tredman gibi sanki. Bu gelişmeleri takip edip ona göre mücadele şart. Ama bunu kime nasıl anlatacağımız sorununu çözmek için de kadınların bu duruma ne dediklerine bakmalıyız.
İPSOS tarafından yayınlanan seçim sonuçlarına bakınca seçmenlerin cinsiyete göre oy dağılımında görüyoruz ki; kadınların %54’ü Erdoğan’a, %35’i İnce’ye, %5’i Demirtaş’a, %6’sı Akşener’e, %0.2’ si Karamollaoğlu’na oy vermiş. Erdoğan’ı destekleyenler ev kadınları, çalışmayan kişiler ve öğrencilerden oluşurken Muharrem İnce’ye destek veren seçmenlerin büyük bölümünü çalışanlar ve emekliler oluşturmuş. Referandum’da hayır oranında kadın oyları yüksek iken, bugün neden böyle olduğu üzerinde durmamız lazım. Ev kadınları kendileri için bir bakanlık olup olmamasıyla değil, kendi hanesiyle ilgileniyor diyebiliriz. Demek ki, tamamen onun sorunlarıyla ilgilenen, kadınları güçlendiren kurumlar olduğunda, haklarına kavuştuğunda aslında kendi hanesinin de daha iyi olacağını yeterince anlatamamışız. Önümüzde yerel seçimler var. Bu dersler ışığında hazırlanırsak, kadınların hayatını, hanesini doğrudan ilgilendiren yerel yönetimleri kadınlar yararına işleyecek biçimde planlar ve bunu anlatabilmeyi başarırsak durum değişebilir. Değişecektir.