Cumartesi günü, Kürt halkı ve demokrasi güçleri Roboski Katliamı’nın 8. yıldönümünde bir kez daha kaybettiğimiz çocuklarımızı ve gençlerimizi andı ve katliamın sorumlularının, nereye kadar uzanırsa uzansın, cezasız kalmaması için taleplerini yükseltti. Evet, 2011 yılının 28 Aralık’ında TSK’ye bağlı uçaklar Roboski sınırında çoğu çocuk yaşta ve öğrenci 34 Kürt gencini katletti. Bugün de hâlâ bu katliamın sorumluları cezasızlığın sefasını sürüyor, soruşturma dosyaları arşivlerde unutulmaya bırakılmış durumda, acılı aileler, ölenlerin yakınları sık sık gözaltına alınıyor, hapse atılıyor, işlenen bu insanlık suçunun gündemden düşmesi için devlet elinden geleni ardına koymuyor.
8 yıl önce o uçaklar o çocukları bombalarken, ülkenin batısında toplum yeni yıl kutlamalarına hazırlanıyordu. Nitekim katledilen çocukların, gençlerin ardından yakılan ağıtlar sürer, katliamın şoku Kürt toplumunu sarsmaya devam ederken, 31 Aralık gecesi ülkenin büyük bölümünde hiçbir şey olmamış gibi büyük kutlamalarla karşılandı yeni yıl. Yurttaşlık hukuku ve acıların paylaşılması açısından bakıldığında ülkenin nasıl da ikiye bölünmüş olduğunun net bir fotoğrafıydı 31 Aralık 2011 gecesi ekranlara düşen görüntüler. Ama işte Türkiye toplumunun en büyük meselesi ve sorunlarının çözümsüzlükte takılıp kalmasının en önemli sebebi bu. Toplumun fertleri birbirlerini eşit yurttaşlık düzeyinde görmüyor, tanımıyorlar. Ülkenin batısındaki nüfusun büyük çoğunluğu Kürt toplumunun yaşadıklarından haberdar olsa da umursamıyor. Yurttaşlık hukuku toplumun fertleri tarafından tanınmayınca da devletin, hükümetlerin eli rahatlıyor. Devlet, hükümet, ülkenin herhangi bir yerinde yurttaşlık hukukunu bir kere rafa kaldırırsa, artık ondan sonra bu hukuk tanımazlığı her yerde devreye sokabilir. Kürtlerin mücadelesinin de, direnişinin de sebebi budur işte. Eşit yurttaşlık hukukunu, anayasal statüsünü elde etmek istiyor Kürtler. Hükümetin kayyum operasyonlarını da iyi anlamak lazım.
Yurttaşın yurttaşlığını tanımamak, hukukunu rafa kaldırmak, onu en temel demokratik haklarından biri olan seçme seçilme hakkından mahrum etmektir, bu operasyonların anlamı. Kendisini ülkenin asli unsuru olarak gören Türk halkı büyük çoğunluğuyla Kürt halkına yönelik bu yurttaşlıktan etme politikasına sessiz kalıyor, alttan alta destekleyenler bile vardır. Ama işte burada çok önemli bir hata yapıyorlar. Gelmekte olanın farkında değiller. Toplumu yurttaşlar topluluğu olmaktan çıkarıp bir tebaaya dönüştürmek isteyen hükümet aslında birçok uygulaması ile Batı’ya da yöneldiğini açıkça gösteriyor. İstanbul seçimlerinin tekrarlanması bunun önemli denemelerinden biriydi. HDP’li belediyelere yönelik operasyonlar ucundan kenarından CHP’ye de değmeye başladı şimdi. Olur ya da olmaz ama her halükarda bu hükümetin stratejisi yurttaşlık hukukunu devreden çıkarma, yurttaşları kullaştırmadır. Hükümet Kürt illerini bu stratejisinin laboratuvarı yapmış durumda ve orada güçlü bir direnişle karşılaşsa da Batı’da işinin daha kolay olacağının farkında.
Kanal İstanbul dayatması bu yüzden. Bütün bilimsel uyarılara rağmen hükümet “dediğim dedik, çaldığım düdük” tavrı içinde. İstediği toplum da bu zaten budur hükümetin. Düdüğü çaldığında hazır ola geçecek bir kullar ordusu. Hükümetin Kanal İstanbul projesine sadece bir çevre meselesi olarak bakmak yanlış olur. Bu dayatma, yine yurttaşlık hukukunu raftan kaldırma projesinin bir ifadesidir hükümet için. Kürt halkının yurttaşlık hukuku çiğnenirken umursamayan toplum kesimleri, şimdi aynısının kendilerine farklı farklı yollardan yapıldığını yeni yeni fark ediyor. Hükümetin bu konuda daha ileriye gideceği de net olarak görülüyor. Yurttaşlık hukukunu önce eğip bükmeyi, sonra toptan ortadan kaldırmayı öğrendiler bir kere. Ülkedeki bütün toplum kesimleri görmezden geldikleri Kürt illerine daha yakından baksalardı, hem bu hükümetin hukuksuzluk ve kullaştırma stratejisini daha erken fark eder, hem de Kürtler’den buna nasıl direnileceğini öğrenirlerdi. Ama çocuk katliamlarını bile görmeyecek, unutacak kadar duyarsız kaldılar bu toplum kesimleri, Kürtler söz konusu olduğunda. Yine de bir yerden başlamak, dayanışma yoluyla yeniden bir toplum olmak, yurttaşlık hukukuna beraberce sahip çıkmak için harekete geçmek bugün de mümkündür.