Kürt halkı 2019 yılını çok ağır saldırılar altında geçirdi. Sürekli bir biçimde polisin ve jandarmanın operasyonlarına maruz kaldı. İktidar Kürt halkına yönelik tutuklama ve uzun süre hapiste tutma uygulamalarını sınırsız biçimde geliştirdi. İktidarın saldırıları sırf bunlarla kalmadı. İktidar Kürt halkının yerleşim yerlerini, mekanlarını, şehirlerini tanklarla, toplarla ve savaş uçaklarıyla bombardımana tabi tuttu. Saddam Hüseyin’in Güney Kürdistan’daki Enfal ve Halepçe katliam ve soykırım uygulamalarından sonra Kürtlere yönelik en ağır ve en yıkıcı saldırıyı AKP iktidarı yapıyor.
AKP iktidarı, 2015’te devreye soktuğu saldırı ve savaş konseptini 2019’da en üst noktaya çıkardı. İktidar 2019’un başında Türkiye’de demokratik Kürt siyasetine yönelik yeni bir saldırı konsepti başlattı. 31 Mart yerel seçim sürecini tümden bu eksende yürüttü. Tayyip Erdoğan ve ortağı Devlet Bahçeli seçim çalışmalarını ağırlıklı olarak Kürtlerin iradesini etkisizleştirme üzerinde yürüttüler. Bu ittifak devlet gücünü de sonuna kadar kullanmasına rağmen ağır bir yenilgi almaktan kurtulamadı. Aldıkları yenilgiye tahammül edemeyen bu güç odakları daha saldırgan bir konuma girdiler. Yıl içinde saldırı politikasını dışarıya da taşıyarak 9 Ekim’de Rojava saldırısına giriştiler. Yıl boyu içerde baskıyı sürekli kılarak demokratik muhalefeti ve demokratik Kürt siyasetini etkisizleştirmek birinci uğraşları oldu.
Bu blok tüm zorba, baskıcı, hukuk dışı ve faşizan uygulamalarına rağmen direnişi yok edemedi. Kendileri ortaya çıkan direniş karşısında hem Türkiye kamuoyunda hem dünya kamuoyunda teşhir oldular. 2019 bir biçimiyle baş aşağıya gidişlerinin başlangıcıdır. Aslında iktidar 2015’te baş aşağıya gitmişti fakat savaşla şimdiye kadar ayakta kalabilse de gelinen noktada artık savaşa sarılma politikası da çöküşlerini önlemiyor. Şimdiki durumları 2015’ten daha zor ve çıkmazları daha büyük.
İktidarın çok ağır uygulamalarına rağmen hukuk dışı, vicdan dışı, insanlık dışı saldırılara rağmen Kürt halkı ve temsilcileri büyük bir direniş, onurlu bir direniş, ortaya koyabildiler. Ortaya konulan direniş faşizme karşı her sese, her kıpırdanışa, her tutkuya, her tavır ve mücadeleye güç ve moral verdi. Ortama, toplumsal dinamiklere güç ve moral kazandıran direnişlerin başında açlık grevi eylemi geldi.
DTK Eşbaşkanı, HDP Hakkari Milletvekili Sayın Leyla Güven 8 Kasım’da Diyarbakır Cezaevi’nde SEGBİS yoluyla Diyarbakır 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada açlık grevi eylemine başlayacağını ilan etti.
Sayın Güven’in eylemi 200 gün sürdü, ilerleyen günlerde cezaevinde binlerce siyasi tutuklu katılım gösterdi. Yine yurt dışında birçok ülkede açlık grevine katılım gerçekleşti. 30 siyasi tutuklu eylem sürecinde ölüm orucuna başladı ve uzun süre ölüm orucu eylemini sürdürdü. Yine 8 siyasi tutuklu tecridi protesto amacıyla yaşamına son verdi. Çok ağır koşullar altında geliştirilen bu büyük direniş eylemi yön belirleyici oldu.
Baskı karşısında sinmiş, bunalmış, umutsuzluğa sürüklenmiş herkese ve her kesime yeniden kendini toparlamanın umudunu ve perspektifini sundu. Bu direniş demokratik kamuoyunda ve Kürdistan halkında önemli bir etki yarattı, toplumsal dinamikler açlık grevinden aldıkları güç ve cesaretle kendini toparlayıp AKP’yi 31 Mart seçimlerinde yenilgiye uğratabildi.
Açlık grevi direnişinin diğer önemli bir tarihi sonucu ise Sayın Öcalan üzerinde katı faşist bir uygulama olan tecridi bir dönem de olsa kırabildi. Demokrat olma iddiasında olan bazı çevrelerin açlık grevlerini boşa çıkarma, anlamsızlaştırma yaklaşımları olmasıydı açlık grevlerinin yol açacağı etkiler hem daha büyük olacaktı hem daha erken sonuç getirecekti.
2019 yılının en önemli bir diğer direnişi ise Kürt analarının ortaya koyduğu direniştir. Analar, direnişleriyle açlık grevi eylemlerini toplumsallaştırdı, eylemi görünür kıldı ve kamuoyuna mal etmede çok önemli katkıları oldu. Anneler, iktidarın faşist uygulamalarına karşı insanlığın vicdanını ortaya koydular, günlerce soğuk hava altında cezaevi kapısında nöbet tuttular, hakarete uğradılar, coplandılar yerlerde sürüklendiler, buna rağmen mücadele etmekten vazgeçmediler.
Taybet Ana’ya yapılanlar da günümüze kadar iktidarın sistematik bir biçimde analara yönelik saldırısının açık fotoğrafıdır. Baskı yaptı, şiddet uyguladı, işkence yaptı, aç bıraktı, mal varlığına el koydu, işsiz bıraktı, hapse attı. Ama analara yönelik yaptıklarını akıl yitirmemiş hiç kimseye kabul ettiremedi ve ettiremez. İktidar hangi oyuna, hangi özel savaş yöntemine başvurursa vursun başarılı olamayacaktır. Toplum bugün eğer biraz nefes alabiliyorsa anaların ve kadınların direnişi ve dirayetli tavrı sayesindedir.