Ölü taklidi yapıyorum sanki kaç zamandır (Sevgili Dilan, evet, seni yine hatırladım!) ama kendime karşı! Ve çocukluğumun ölü taklidi yaparak hayatta kalan şirin hayvanlarını düşünüyorum: tavşanları, kedi, uğur böceği ve kuşları… Hayat korkunç bir taarruzun pençelerine dönüştürülmüşse, geriye sığınılacak tek liman olarak; ölüm, ölü ve ölü taklidi yapmak kalıyor demek ki.
Tavşanlar, kedi ve uğur böcekleri, olanca masumiyetleriyle bunu “beyan etmektedirler.” Ama reel politik hayatta hiç de masum değil ölü taklidi yapmak! Ha, benim gibi kendinize karşı yaptığınızı sanıyorsanız o eylemi, durum değişir. Lakin neden ne olursa olsun, ya da hiç neden yokken, üstelik tam tersi bir duruş gerekliyken yapmamak lazımdı, yapmamak lazım. Zira ‘ölü’nün de, bürünülen rolün de ciddi anlamları vardır.
Neşeli bir yaz ayı yaşamıştım birkaç yıl önce. Bol bol gülüşüp uzun yaz günlerine karıştıktan sonra yorgun düşüyor ve geceleri “hadi ölelim” deyip uykuya dalıyor, neşeli bir şekilde “ölüyor” ve ertesi sabah yeniden başlıyorduk o şen şakrak anlara. Zaten Kürtçede “xew û mirin yek e” diye bir özdeyiş var: “uyku ile ölüm birdir” ya da “uyku ölümle özdeştir” olarak çevrilebilir. Ama o zaman da “hadi ölü taklidi yapalım” demiyorduk.” Bu şahane “komutu” Simko’nun torununun anılarından öğrendim. Kalabalıklar “mekana” doluşmaya başlayınca “hadi ölü taklidi yapalım” deyip gerçekleştiriyorlarmış o “fiili” -ki, bu da tavşanlar ve kuşlar diyarının ölü taklitleri gibi haylaz ve masumdur, görüldüğü üzere.
Şu an rüzgar karşısında ölü taklidi yapan kelebeğe bakınca kendime karşı bile ölü taklidi yapamadığımı anladım. Bana göre, bize göre değil bu vaziyet. Bizler gülgiller familyasındanız zira. Taklit edemeyiz, etmeyiz. Öte yandan, yaşıyor taklidi yapmak da var ve bu da birincisi kadar kötü. Yaşıyor taklidinin bir de müreffeh, muzaffer ve muteber görünmek için kendini paralarcasına girdiği haller var ki bakmayalım gitsin!
Ölü taklidi yapan bu yaz öğleninde bir dizeye rastladım demin: “Yazsa çocuksalar kaplumbağayı ters çevirirler.” “Bay Herkes” olmadığı için pırıl pırıl hayatına siyanür içerek son veren, varoluşa bir çentik atan Can İren’e ait. Yaz, çocukluk ve ters çevrilebilecek kaplumbağalar artık olmadığı için mi hayata siyanür içirdi yoksa siyanür yaza, çocukluğa ve oyulacak kaplumbağalara da çoktan bulaştığı için mi bilinmez ama şu an hatıralarımdaki tüm kaplumbağalar da ölü taklidi yapmakla meşgul. O kadar “gerçekler” ki! Ne yaz, ne çocukluk ne de güleç maceralar kâr etmiyor. Çünkü kaplumbağalar “uçmuyor” (Qubadî’ye selam olsun, “Kûsi ji dikarin bifirin” – “Kaplumbağalar da uçar”ı o yerleştirdi belleğimize) sadece ölü taklidi yapıyor.
Sevgili gülgiller, yelken indirmezler familyası, bize bir şey olmadı, bize bir şey olmayacak, olamayacak. Kaldığımız ve kalmadığımız yerden daha güzel ve daha iyi devam!