Son yazıyı ‘Haftaya daha ayrıntılı tartışabileceğimiz bu meseleyi özetlersek; bedava toplu ulaşım enerji tasarrufu sağlar, enerjinin demokratikleşmesinin bir aracıdır, Demokratik Modernitenin bir pratikleşme alanıdır, Bir Ekolojik Demokrasi uygulamasıdır, halkın yerel yönetimlerde tercih etmesinin bir nedenidir, Halkçı bir politikadır ve bir çok şey… Devam etmek üzere…’ diye bitirmişiz, şimdi kaldığımız yerden ayrıntılarına girelim.
‘Bedava toplu ulaşım enerji tasarrufu sağlar.’
Kentin, neredeyse her kentin ‘ulaşım’ meselesinin asıl kesin tek çözümü, kenti yıkmaktır (!) ama bunu şimdilik bir tarafa koyarsak, kısmi bir çözüm ‘bedava toplu ulaşım’dır. Burada altını çizmek isterim ki sadece toplu ulaşım, yani bedava olmayan toplu ulaşım kısmi de olsa bir çözüm sağlamaz. Çok muhtemel böyle bir trafik içinden her gün, bu sabah ya da birkaç saat önce geçen sizlere bunu anlatmaya gerek var mıdır? Cezaevinde olan arkadaşların da dışarı anıları arasından trafik karabasanının silinebilir olduğunu sanmıyorum. Oldukça büyük ve ne kadar büyük olursa olsun, birçok zaman bir konserve kutusuna sıkıştırılmış, ince dilimli ton balığı halinde yapılan yolculuğun (!) hayatımızdan yediği zamanı unutabilmek pek mümkün değildir. Hayatımızın yüzde 20’sini, yani 80 yaşına kadar yaşayan bir insan, 16 yılını yola harcamasını Alzheimer olunca unutabilir ancak. Bu durumun ‘karşı hegemonya’ çözümü, daima cebinde hazır cevap olarak bulundurduğu metro da pek bir şey değiştirmez. Bunu -şimdilik- sadece basit bir örnekle hatırlamak istersek; mesela Çin ve Japonya’da metro istasyonlarında, işleri yolcuları içeri itmek olan beyaz eldivenli görevliler olduğunu söylemek yeterlidir herhalde. Sırtlarımızdan itilerek sıkıştırıldığımız kentlerin mobil koğuşlarına yine tıkıştırılmamızın son kamu vazifesidir bu beyaz eldivenli iticilerin işi…
‘Bedava toplu ulaşım’ her geçen gün daha da masrafları artan otomobil ile yolculuk yapanların önemli bir kısmının aklını çelecektir. İşe ulaşabilmek için çalışmak paradoksu, yakıt parası, otopark-değnek kirası, vergileri, yol ücretleri ve otomobilin kendisini alabilmek için hayatımızdan kopardığımız koca parçalar karşısında ‘Bedava Toplu Ulaşım’ çekici hale gelebilir. Kimse kolay kolay otomobilini satmaz. Çünkü otomobil sahibi olmak bir yere hızlı ulaşmak değil -ki çoğunluk da ulaşılamaz- bir toplumsal statü durumudur. Yani yine genellikle erkekler izin günlerini otomobillerini yıkayarak, yıkatarak geçirirler ama işe giderken bedava otomobil tercih etmemek iyice saçma hale gelir.
Bu durum zaten tıkış tıkış olan ulaşım araçlarını daha da doldurmaz. Garajların ya da sokakların ev önüne terk edilmiş otomobillerin boşluklarında hızla ilerleyebilecek ‘Bedava Toplu Ulaşım’ araçları, trafikte sıkıştıkları zaman yerine daha sık ve hızlı seferler yapabilecekleri için daha boş olacaklardır ya da sıkıştırılmış dosya halindeki yolculuk meselesi daha hızlı tükenecektir.
Sadece kentin merkezlerinde, iktidar alanlarında park edilmiş araçların olmadığını düşününce bile, trafiğin ne kadar rahat olabileceğini görebilirsiniz.
‘Bedava toplu ulaşım’ hem yerlerinde bırakılmış otomobillerin harcamayacağı yakıtlardan hem de trafik içinde ilerleyemeyen toplu taşıtların sarf ettiği yakıttan doğrudan tasarruf ettirir.
Devam edeceğiz ama sadece bunlar bile, ‘Ekolojik Demokrasi’yi temel alan yerel yönetimlerin mutlaka programlarının başına koymasını gerektirmez mi?
Ve bizim belediyelerimizde sadece bayramda seyranda değil her zaman bütün toplu taşımaları bedava yapacağız demek çok keyifli değil midir?