Mesai sırasındaki veya sonrasındaki iş-dışı etkinliklerimizle gerçekleştirdiğimiz meta üretimi karşısındaki durumumuz nedir? Somut bir örnek üzerinden, artık büyük şehir yaşamının ayrılmaz bir parçası haline gelmiş olan navigasyon kullanımı üzerinden tartışalım. [1]
Şu ya da bu nedenle büyük şehir trafiğinde araç kullanan insanlar, giderek artan bir ölçüde navigasyon kullanıyorlar. Navigasyon, gideceğimiz yere tercihlerimize en uygun bir biçimde gitmemiz için bize rota sağlıyor. Uygulamayı en etkin biçimde kullanmamızın yolu, aracımızı kullanırken, uygulamanın bizim konum bilgilerimize ulaşabilmesi. Yani uygulama, kendisini kullanan sürücülerden elde ettiği bilgileri, sahip olduğu yol haritalarına işliyor ve böylece sürekli yenilediği veri temelini değerlendirerek, sürücülere tercihlerine uygun rotalar oluşturuyor. Bundan bir kaç yıl öncesine kadar ücret karşılığı sağlanan bu hizmet, Google gibi dev internet teknolojileri şirketleri tarafından bir süredir ücretsiz verilmeye başlandı. Eğer, ücretsiz olarak sahip olabileceğiniz bir Google hesabınız varsa, Google’ın Google Maps üzerinden sağladığı navigasyon hizmetlerini, gündelik trafik sorunlarının çözümünde çok daha etkin bir biçimde kullanabiliyorsunuz. (Aynı şey Yandex vb. için de geçerli) Peki dünyanın ikinci büyük “marka değeri”ne sahip olan Google size bu hizmeti “babasının hayrına” mı sağlıyor. Elbette hayır. Siz Google’un “ücretsiz olarak sunduğu” bu hizmeti alırken, onun oluşturduğu medyayı genişletmek ve dolayısıyla reklam potansiyelini artırmak için ve yine çeşitli biçimlerde satışa sunduğu “big data” (Büyük Veri) ürünlerini üretmek için çalışmaya başlamış oluyorsunuz.
Öyleyse Google Maps’i kullanmaya başladığınızda size “artık Google’ın “işçisi”siniz” diyebilir miyiz?.[2] Diyebilirsek bile bu çalışma/çalıştırma ilişkisi bizi, bugüne dek görülmeyen tipten bir “işçilik” ve işçileştirme biçimine götürüyor.
Bir dizi meta üretiyoruz ama bu metaları üretirken, üretim kastımız yok. Bu metaların üretiminde sarfettiğimiz çaba üretim kastı taşımadığı için bildiğimiz anlamda “emek” değil. Google’ın bize sunduğu hizmete ulaşmak için gösterdiğimiz çabanın ve seyreden otomobilimizin Google’a sağladığı veriler, Google’ın veritabanına giriyor, Google Maps’in içeriğini geri beslemelerle zenginleştiriyor, etkinleştiriyor, cazip hale getiriyor vb. Google, ücretsiz olarak sunduğu hizmet karşılığında elde ettiği bu mecra genişlemesini ve veri kitlesini değişik biçimlerde piyasada satıyor. Dolayısıyla bildiğimiz anlamda “emek” olmayan insan çabası ile “kullanım değeri” ve “değişim değeri” içeren bir meta üretmiş oluyoruz. Bu malları üretmek için sarfettiğimiz çabanın karşılığında da ücret almıyoruz ama bu üretimimiz sırasında kendimiz için bir “yarar”, bir “kullanım değeri” sağlıyoruz. Navigasyon, gitmek istediğimiz yere daha hızlı ve daha ucuza gitmemizi sağlıyor. Sağladığımız bu kullanım değerine “ücretsiz” ulaşıyor olmamız, bu hizmetin bir değişim değerine sahip olmadığı anlamına gelmiyor. Google navigasyon kullanıcısına sunduğu ücretsiz rota oluşturma hizmeti karşılığında, kullanıcının Google ürünlerinin üretimine katkıda bulunan “hizmetlerinden” yararlanıyor. Google’dan navigasyon hizmeti “alırken” “bunun karşılığında” Google’ın meta üretimine katılıyoruz. Sarfettiğimiz, emek-olmayan çaba, böylece trampa (değiş-tokuş) ediliyormuş gibi görünüyor. Bu “değiş-tokuş”un şartları da kullanıcıların büyük bir çoğunluğunun hiç okumadan kabul ettiği Kullanıcı Hizmet Sözleşmesi‘yle belirleniyormuş gibi görünüyor.
Şimdi bu noktada, Google Maps kullanıcılarının Google’a sundukları hizmetlerin, Google metalarının değişim değerlerinde cisimleşmesiyle ortaya çıkan toplumsal üretim ilişkisinin irdeleyelim:
Bundan neredeyse yarım asır önce, 1977’de Dallas W. Smythe, “izleyici metası” kavramını, ortaya atmıştı.[3] Ama burada üzerinde durduğumuz şey, Google Maps kullanıcısının bir “izleyici” olarak “hedeflenen reklam kitlesi”nin bir parçası haline getirilmesi değil. Buradaki konumuz, belirli bir hedefe ulaşmak için Google Maps’i kullanan bir sürücünün Google medyasını (reklam ortamını) ve işleyerek talep sahiplerine sattığı Büyük Veri ürünlerini üreten faaliyeti.
Google Maps kullanıcısının Google’ın reklam ortamına bir “geliştirici” olarak yaptığı katkıyı, Google’ın değişik biçimlerde sattığı veya değerlendirdiği Büyük Veriye kattığı girdiyi, aldığı navigasyon hizmetinin karşılığında Google’ın tasarrufuna terk etmesinden hareketle, bu katkıların ortaya çıkarılması için sarfedilen insan çabasının, kullanılan “iş aracının” (otomobil), harcanan enerjinin (yakıt) Google’ın bunlardan yararlanarak ürettiği metaların içerdiği değişim değerinde herhangi bir karşılığının bulunmadığını söyleyebilir miyiz? Medya (reklam ortamı), yaygın bir talebi olan bir piyasa malı olduğuna göre, onun üretilmesi için sarfedilen canlı ve ölü emeğin ve bu üretime angaje edilmiş insan çabasının tamamının “toplumsal emeğin” yapısına katıldığını ve toplumsal emeğin bir kesri olarak değişim değerinin içerisinde yer aldığını söyleyebiliriz. Keza, üzerinden “Sanayi 4.0”[4] hayalleri kurulacak kadar stratejik bir üretim faktörü haline gelen Büyük Veri ürünlerinin üretilmesi için sarfedilen/seferber edilen bütün emek ve çabanın da toplumsal emeğin yapısına katıldığını ve bu malların değişim değerinin içeriğine katıldığını da söyleyebiliriz.
İnsanların üretim kastıyla sarf etmedikleri çabalarının sonuçlarının onların iradesine bağlı olmaksızın metalara dönüştürülmesi halinde sarfettikleri çaba da onların iradesi dışında bir üretici faaliyete dönüşür. Örneğimizde, onu sarfeden kişi tarafından “emek” olarak görülmeyen, hissedilmeyen bir etkinlik, bir çaba, onun sonuçlarını metaya dönüştüren bir süreç tarafından emeğe dönüştürülmüş mü olmaktadır? Öyle görünüyor.
Peki, Google Maps kullanıcısının menziline ulaşmak için bir hizmetten ücretsiz olarak yararlanırken sarfettiği çaba toplumsal emeğin bir parçası haline gelir, emeğe dönüşür ve Google medyasının ve Büyük Veri ürünlerinin değer içeriğine katılırken, bu emek, meta biçimini kazanmakta mıdır?
Özgür üreticilerin ihtiyaç duydukları ürünleri, tüketmek üzere ve karşılıklı olarak değiştirdikleri bir alış-veriş biçimi olarak trampayla sınırlı bir değişim ilişkisi ne bu ürünlere ne de onların üretilmesi için sarfedilen emeğe meta biçimini kazandırır. Ama örneğin, piyasada satmak üzere köylülerden düzenli olarak yumurta toplayıp, köylülere belirli bir miktarda çay ve şeker veren çerçinin yaptığı trampa, köylünün ürettiği yumurtayı metaya dönüştürür, köylünün yumurta üretme faaliyeti ise toplumsal emeğin yapısına katılmakla birlikte küçük üretici emeği olarak kalır. Köylü üretim fazlasını çerçiye satarak ondan kendisinin üretemediği yaşamsal ihtiyaçlarını satın almıştır. Ticaret koşullarının eşitsizliğinden kaynaklanan değişim, çerçinin ticaret karının kaynağını oluşturur. Ama eşitsiz değişimden kaynaklanan bu sömürü, artık değer sömürüsü olarak kabul edilemez. Çerçi ile küçük köylü arasındaki çelişki, iki mülk sahibi arasındaki nispi bir çelişkidir.
Google’ın meta üretimine seferber ettiği ve emeğe dönüştürdüğü Google Maps kullanıcısının etkinliği de bu türden bir “küçük üreticilik” faaliyeti olarak düşünülebilir mi?
Google Maps hizmetinin kullanıcılara ücretsiz olarak dağıtılmasının nedeni, elbette uygulamanın, kullanıcılar arasında yaygınlaştıkça ürettiği değerlerin de hem mutlak hem de nispi düzlemde yükselen bir ivmeyle artması. Dolayısıyla kullanıcının “Kullanım Koşulları”nı kabul ederken aynı zamanda ürettiği Büyük Veri ve medya üzerindeki haklarından feragat ederken girdiğini düşündüğü “trampa” ilişkisi bir “gerçek” değil. Yani, bizzat navigasyonun kendisi bir “üretim aracı” ve navigasyon kullanıcısının bu üretim aracından yararlanması Google için üretim yapabilmesinin ön şartı. Tersten ifade edersek, Google, otomotiv, konut ve perakende endüstrisinin şekillendirdiği kent trafiğinden kaynağını alan insani bir ihtiyacı, meta üretmek için istismar ediyor. Elinde tuttuğu üretim araçlarıyla (uydular, muazzam büyüklükteki serverlar, yazılım kapasitesi, interaktif haritalar vb.) oluşturduğu tekel konumunu kullanarak, neoliberalizmin çılgınlıkları ile hayatı “katlanılmaz” hale getiren kent içi ulaşımda “bireysel avantajlar” sağlamayı vaadediyor. Kent trafiğinin yarattığı “zorunluluk” altında, evlerine ulaşabilmek için, Google’ın ya da Yandex’in navigasyonunu kullanmaktan başka bir çaresi olmayan insanların ödenmemiş emeği böylece ortaya çıkıyor. “Kent trafiğinin yarattığı”nın yerine “iktisadi” kavramını, “evlerine”in yerine “geçim araçlarına” kavramını, “Google’ın ya da Yandex’in navigasyonunu kullanmaktan”ın yerine “emek gücünü satmaktan” kavramını yerleştirdiğimizde karşımıza çıkan sınıf ilişkisini tanımlamak biraz daha kolaylaşırmış gibi görünüyor. Yer değiştirdiğimiz terimler arasındaki farklılıklar da kurulan yeni meta üretimi ve sömürü ilişkileri ve dolayısıyla sınıf çatışmasının “mimarisindeki” değişim hakkında daha derinlemesine düşünmemize olanak sağlıyor.
Bildiğimiz anlamda proleterleştirmenin sınırına gelmiş olmamız, proleterleştirmenin daha önce bilmediğimiz yeni biçimlerinin tarih sahnesine çıkmakta olduğu anlamına geliyor olabilir. Eğer bu doğruysa, proleterleştirmenin bu yeni biçimlerinin üzerinde geliştiği maddi temelin eleştirisi, sosyalizmin gerçekle ilişkisinin onarılmasında önemli bir rol oynayabilir.
[1] Örneği sağlayan Umar Karatepe’ye teşekkür ederim.
[2] Bu çalışma ilişkisini facebook, twitter, instagram gibi çeşitli sosyal medya, whatsapp, skype gibi haberleşme mecraları, AliExpress, Amazon, Ebay gibi e-ticaret platformları üzerinden de kurabiliriz. İnternet ortamında hızla genişleyen bu çalışma ilişkisinin benzerleri, bugünün toplu konut-metro-AVM düğümleriyle birbirine bağlanan kent yaşantısında internet aracılığına başvurulmaksızın da ortaya çıkmaktadır.
[3] Christian Fuchs, Dijital Emek ve Karl Marx içinde “Dallas Smythe ve Günümüzde İzleyici Emeği” Sf. 115-202
[4] “Sanayi 4.0 , üretimin, ileri geri bağlantılaı ile dijital ağ sayesinde bütünleşebileceği bir model önermektedir. ‘4. Sanayi Devrimi’ tedarikçiden, tüketiciye nesnelerin interneti ve sensörlerle tüm bir süreci sayısallaştırıp otomatize ederek ve elde edilen Büyük Veri’nin analizi ile birlikte yatay ve dikey bütünleşmeyi öngörmektedir.” Özgür Narin, Sanayi 4.0’ın ima ettikleri ve sınırlarına dair bir tartışma: Çevrimiçi kapitalizm olabilir mi?, Toplum ve Bilim No.144 – 2018