Roboski’de 8 yıl önce savaş uçaklarının bombalamasıyla birçoğu çocuk 34 kişi yaşamını yitirdi. Sorumlular hala yargılanmış değil.Sanatçı Ahmet Güneştekin, Roboski’nin iktidarın bir güç pratiği olduğunu söyledi
Savaş uçakları tarafından 28 Aralık 2011’de Şırnak’ın Uludere ilçesi Roboski köyü civarında yaptığı hava bombardımanında çoğu çocuk 34 köylünün yaşamını yitirmesinin üzerinden 8 yıl geçti. Görsel Sanatlar Sanatçısı Ahmet Güneştekin, Mezopotamya Ajasın’dan (MA) Erdoğan Alayumat’a Roboski Katliamı’na ilişkin konuştu. Güneştekin, Roboski’nin iktidar tarafından bir güç pratiği olduğunu kaydetti. Toplumsal hafıza üzerine çalışmalar yürüten Güneştekin, “Sonrasında daha önce yaşanan yaşam ihlallerinden daha yaygın bir şekilde çok farklı alanlarda tartışılmaya başlandı. İnsan hakları, çocuk hakları, adalet, hukuk, biyopolitika gibi birçok alanda konuşulmaya ve yazılmaya devam ediliyor. Roboski’de yaşananlar belki de gündelik sıradan yaşamlarımızda normalleştirdiğimiz şiddetin bir anda yaşamın akışını keserek bize gösterdiği bir şeydi, bir kırılmaydı” diye belirtti.
‘Onlar gibi duyumsayamayız’
Katliamın yaşandığı sürece dikkati çeken Güneştekin, yaşanan katliam kamuoyunda, medyada, parlamentoda ve sokaklarda bir öfke patlamasına neden olduğunu hatırlattı. İktidar yetkilileri oluşan tepkiyi hafifletmek için “Kaçakçıları terör örgütü üyesi sanıldıklarını ama yanıldıklarını” şeklinde açıklamalar yaptığını anımsatan Güneştekin, “5233 sayılı kanun uyarınca devlet yetkilileri tek taraflı olarak parasal tazminat teklif ettiler. Aileler bu tazminatı kabul etmedi. Daha sonra iç hukuk yollarının kapandığına da kanaat getirerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurdular ama başvuruları kabul edilmedi ve Anayasa Mahkemesi’nin kararını bozacak bir karara ulaşamadılar” diye konuştu. Güneştekin, AİHM’in Roboski davasında başvuruyu iç hukuk yollarının tüketilmediği gerekçesiyle kabul edilemez bulmasını Türkiye’nin cezasızlık politikasına onaylama olarak değerlendirdi.
Hukuk işlemiyor
Hukuk mekanizmalarının bu tip davalarda adaletin sağlamasına yönelik işlemediğini vurgulayan Güneştekin, şöyle devam etti: “Adaletin sağlandığına dair bir inancın oluşması için sorumluların cezasız kalmaması gerekir elbette, öyle olsa bile böyle bir travmadan geri dönüş olmuyor. Faili çeşitli nedenlerle bulunamayan bu tür davalarda tanıklar ya da geride kalanlar için bir iyileşmeden bahsetmek gerçekten çok zor hatta imkânsız. İşte burada toplumsal hafızaya eklenecek bir durumdan söz edebiliriz. Türkiye’de demokrasiyi analiz etmek istediğimizde her şeyden önce onun şiddetle iç içe geçmiş tarihine bakmamız gerekiyor. Demokrasisinin çelişkilerine ve sınırlamalarına toplu olarak ışık tutan farklı şiddet biçimlerini gösteren çok sayıda vaka var ve Roboski bunlardan biri. Burada bahsettiğimiz hem bedenler hem de söylemler üzerinden üretilen şiddetin doğasındaki süreklilik. Bu şiddet aynı zamanda bireyler için tanınmama, görünmez olma, hatta ölüm ve yıkım mekanizmaları üzerinden yeni yoksulluk ve eşitsizlik biçimleri de üretir. Dolayısıyla yapısal bir sorundan bahsediyoruz burada.”
Davanın iç hukukta sonuçlandığı varsayımı ya da uluslararası hukukta biçimsel olarak reddedildiği söylemi nihai bir sonuç üretmekten uzak olduğunu dile getiren Güneştekin, şöyle dedi: “Bu davaların failinin devlet olduğuna dair yaygın bir fikir birliğinin olmasının da bu davaların çözümünde engele dönüştüğünü düşünüyorum. Soru şu esasında: Daha spesifik bir düşünceyle bombaları ateşleyen pilotları ya da onlara bu emri verdiğini düşündüğümüz kişilerin mi yargılanması gerekir yoksa iktidar aygıtının kendisi yani devlet burada fail olabilir mi? Nurnberg mahkemeleri burada bakmamız gereken yer olabilir. Suçlu her zaman bireydir, hukuk mekanizması kişileri yargılar, düşünceleri ya da siyasi iktidarları değil. Çünkü hukuk mekanizmasında her suç bireysel ve somut olarak tanımlanır. Tanıklar ya da geride kalanlar açısından ailelerini kaybedenler açısından fail bulma zorunluğu kaçınılmaz, ama hukuk sistemi en çalışır haliyle bile buna ne kadar izin verecek sorumuz bu olmalı.”
İSTANBUL