Suriye rejiminin Rusya hava desteği eşliğinde İdlib’e yönelik operasyonlarını sıklaştırdığı bir dönemde Türkiye ve Suriye adına Moskova’ya giden heyetler Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile görüştü. Yapılan açıklamalara bakılırsa görüşmelerde İdlib’de taraflar arası ortak yol bulunmaya çalışılıyor.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 22 Aralık’ta, İdlib “krizini” çözmek için bir heyeti Moskova’ya göndereceğini açıklamıştı. Bu açıklamadan bir gün sonra heyetler Moskova’ya uçtu. Ancak Türk ve Suriye heyetlerinin Moskova’da Lavrov ile görüştükleri saatlerde de İdlib’de çatışmalar devam ediyordu.
İdlib’de yoğunlaşan çatışmalar taraflar arasında bir krize döner mi, yoksa Türk devletinin Kuzey ve Doğu Suriye operasyonuna karşın İdlib üzerine zaten bir anlaşma yapılmış mıdır? Bilinmez. Ancak son dönemlerde Rusya ile Türk devleti arasında İdlib-Kobanê üzerine görüşmeler, anlaşmalar yapılabileceği söyleniyor.
Elbette ki bu gizli pazarlıklar bir şekilde gün yüzüne çıkacaktır. Yine de böyle bir olasılığın olma durumunu göz ardı etmemek gerekir. Zira Türk devletinin daha önce Soçi’de ön görüldüğü gibi selefi gruplarını İdlib’den çekmesi bir yana, burada kalma yönünde ayak diretmesinin perde arkası doğru okunmalıdır. Özellikle Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi başta Kobanê olmak üzere kendi bölgelerine dönük böylesi bir pazarlığın olma ihtimalini hesaplamalı ve buna karşı tedbirlerini almalıdır.
Tüm bunlara karşın, Rejim ve Rusya’nın İdlib ısrarına karşı, ABD’nin Türkiye ve Nusra üzerinden İdlib’de varlığını korumayı ön görmesi de çelişkinin devam etmesinde bir etken olacağını bir köşede tutmak gerekir.
Duruma bir de, Türk devletinin Libya anlaşmasıyla Rusya’nın tepkisini çekmiş olması eklendiğinde, İdlib’in önemi bir kat daha artıyor.
Libya’da Rusya’ya karşı, Suriye’de Rusya ile birlikte hareket stratejisi Türk devletinin başını önümüzdeki dönemde ağrıtabilir. Fakat Rusya’nın Türkiye üzerinden sıcak denizlere inme siyaseti konjonktürel olarak Erdoğan hükümetinin elini güçlü kılan bir etmen.
Rusya mümkün olduğunca Türkiye’yi kendisine yakınlaştırma siyasetini uzun süredir yürütüyor. ABD ve batı cephesine karşı, Akdeniz, Afrika hatta Ortadoğu’da varlık gösterme planları, Rusya’yı buna zorunlu kılıyor. Çünkü Rusya’nın iki kutuplu dünyada olduğu gibi, ABD’ye karşı yeniden güç olması ancak sahada elini güçlü kılacak ittifaklarla mümkün olabilir. Tabii, Rusya’nın bu mecburiyeti, Türk devletine manevra alanı açtığı gibi, giderek bölgede yayılmasının da önünü açıyor.
İdlib’e seferberlik çağrısı
IŞİD-El-Nusra, Ehrar El Şam ve daha onlarca irili ufaklı selefi gruplar, Türk devletinin Suriye’ye yönelik operasyonlarında en etkili güç konumunda.
Cerablus, Ezaz, Bab’dan tutalım Efrîn, Girê Spî, Serêkaniyê’ye yönelik operasyonlar bu gruplara Türk devletinin yoğun askeri teknolojik desteğiyle gerçekleşti.
İdlib operasyonun da, dünya terörist örgütler listesinde bulunan El-Nusra’nın başını çektiği diğer örgütler olmadan sürdürülebilmesi olanaksızdır.
23 Aralık’ta bu gruplardan ‘ulusal kurtuluş cephesi’ adı altında yapılan açıklamada, Suriye rejimi ve Rusya’nın İdlib operasyonlarına karşı doğu İdlib’e geçme çağrısıyla seferberlik ilan edildi.
Bu grupların bu bölgelere geçişi gerçekleşirse Türk devletinin Suriye projesinde yeni bir dönem başlayacaktır.
Erdoğan’ın sadece Suriye değil, Libya için de ön gördüğü silah bu selefi örgütlerdir. Bölgeden gelen bilgilere göre, Erdoğan 2000 dolar maaş karşılığında bu grupları Libya’ya göndermeye çalışıyor.
Erdoğan varlığını ve siyasi iktidarını bu gruplar eliyle güçlendirip sürdürüyor. Dolayısıyla eğer bu gruplar İdlib’e çekilirse; birincisi İdlib yeni ve çok daha şiddetli savaş sahasına dönüşür. İkincisi, diğer bölgelerde Erdoğan’ın tutunması son derece zorlaşır, üçüncüsü ise Erdoğan bu gruplar eliyle geliştirdiği operasyonlarını kendi askeriyle gerçekleştiremez ve tüm bunlar da kendisiyle bölgede yeni bir tablo ortaya çıkarır.
*Bu analiz ANHA’dan kısaltılarak alınmıştır.