Davutoğlu ve Babacan tarafından kurulan ve kurulacak olan partiler Erdoğan’ın kaderini belirleyecek mi?
Evet. Erdoğan’ın kaderi bakımından yeni partiler, “hayat-memat meselesi”. Yani “ölüm-kalım” meselesi.
Bunu tek bir örnekle kanıtlamak artık mümkün. Haberi okuyalım:
”Bir dönem İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü görevi yapan ve 90’larda işlenen birçok faili meçhul cinayetle ismi anılan Mehmet Ağar, yeni partilere ilişkin yaptığı konuşmada ‘Yeni kurulacak partileri mutlaka vazgeçirmek lazım. Aksi takdirde çok ağır sonuçları olur”.
“Vazgeçirmek!”… Bu tek kelime, “derin devletin” “darbe” mesajıdır.
Nasıl “vazgeçirteceksin?”
Örneğin Abdullah Gül bahçesine inen ve içinde Genelkurmay Başkanı’nın, Kalın’ın ve elbette tepeden tırnağa silahlı korumalarının bulunduğu “helikopter” darbesiyle adaylıktan “vazgeçmişti.”
Geçmişte de tıpa tıp benzer bir “vazgeçirme” yaşanmıştı. Prof. Ali Fuat Başgil, 60’ların başında Cumhurbaşkanlığı adaylığından, derdest edilip götürüldüğü askeri bir kurumda, masaya konan tabanca ve gösterilen mezar yeri ile İsviçre’den geldiği gün İsviçre’ye dönerek “vazgeçmişti.”
Tarih böyle.
Bugün bu “vazgeçirme” işi nasıl olacak?
15 Temmuz darbesini devam ettirme yoluyla olabilir mi?
Örneğin Soylu’nun birkaç hafta önce açıkladığı “25 bin By Lock kullanıcısını kapsayan esrarengiz listesi” Babacan ve Davutoğlu’nu “vazgeçmekten” de beter edebilir mi?
Edebilir. Bu listenin ilk etkisi, yeni partilerde görev alan ve alacak olanların zihninde “acaba listede benim de adım var mı?” şüphesini doğurur.
Doğurur çünkü bu listedeki “FETÖ’cü adaylarının” sayısı vardır, ama “isimleri” meçhuldür. İlk etkisi AKP’den ayrılmayı düşünenleri korkutacak olmasıdır. İkinci etkisi “kurucuları” olmasa da, yeni partilerin il, ilçe, belde örgütlerini kurmaya aday olanları caydırmasıdır.
Ama daha önemli olanı ise şudur: Bu partiler kurulup, ülke çapında örgütlenerek seçime girme hakkı elde ettiği zaman, “15 Temmuz darbesinin siyasi ayağı” ile ilgili “soruşturmanın” başlatılmasıdır. AKP’den bu partilere katılacak olan vekillerin ya da önemli kişilerin ansızın “darbenin siyasi ayağı” olarak suçlanacak olması büyük bir ihtimaldir.
Bu bir kere yapılınca, arkası çorap söküğü gibi gelir. Babacan ve Davutoğlu da dahil, yeni particiler “FETÖ’cü” ilan edilir.
“Vazgeçirtmenin” yöntemlerinden birisi, belki de en önemlisi işte böyledir.
Ağar’ın “mutlaka vazgeçirmek gerekir” sözleri, daha şimdiden “sizi FETÖ’cü ilan ederiz” demenin kontr-gerilla dilinden yapılmış tercümesidir.
O halde?
O halde tüm muhalefet ve yeni kurulan ve kurulacak olan partiler, “FETÖ’cülük” suçlamasını, suç olmaktan çıkartmak, böylece tüm tasfiyelerde kullanılan bu maymuncuğu işe yaramaz hale getirmek zorundalar.
Bunun ilk adımı 15 Temmuz darbesinin iç yüzünü, özellikle Davutoğlu ve Babacan’ın tüm belgeleriyle açığa vurmasıdır. İkinci adımı, 2014 Ekimi’nde yapılan MGK tutanaklarını ifşa etmeleri, “Çökertme planının” içyüzünü kamuoyuyla paylaşmalarıdır. Bu iki ifşaat, AKP’nin Ergenekon’la ittifakını gözler önüne serer. Aynı zamanda Erdoğan’ın elinden “FETÖ’yle ve PKK’yle iltisaklı” olma silahını işlemez hale getirir.
Bir başka ifadeyle, eğer bu ifşaat yapılırsa, hem “çözüm süreci masasını” Ergenekon’un dayatmasıyla Erdoğan’ın devirdiği, hem de NATO’cu orduya karşı, darbeyi Ergenekoncularla birlikte Saray’ın tertiplediği ortaya çıkmış olur.
Böylece hem Kürtlere karşı savaşın, hem de Batı yanlısı güçlere karşı darbenin gerçek suçlusu ortaya çıkarılır.
Ve sonuç olarak “PKK ve FETÖ iltisakı” savaş yanlısı ve darbeci unsurların rakiplerine karşı kullandığı bir şantaj olarak etkisiz hale gelir.
“Biz PKK’ye de HDP’ye de karşıyız, FETÖ’cü de değiliz, onlara da karşıyız” diyerek, “vazgeçirme” operasyonundan yakayı kurtarmak mümkün değildir.
Bu ülkede hiçbir kanıta, belgeye dayanmadan hapiste çürüyen onbinler var. Savunmada kalanlar kaybedecektir.
Muhalefet zindana, “ben etmedim, yapmadım” diye diye ağlayarak değil, “savaşın da darbenin de suçlusu sensin” diye girdiği zaman, o zindan Saray’a, Saray ise zindana dönüşür.
Hem PKK, hem Cemaat, ama hem de Saray aynı anda “suçlu” olamaz. Her mücadelede asıl olan, “bir numaralı suçluyu” saptamak, güçleri ona karşı birleştirmektir.
“Bir numaralı suçlu” AKP-MHP iktidarıdır…
“Vazgeçirme” planı ancak bu yolla çöker…