Çevremize baktığımızda her şey karışık gözüküyor, anlam verme zorlukları yaşanıyor. Nereye doğru gidiyoruz? Her insanın düşüncesinde sayısız soru işareti var. Ancak cevap bulmakta güçlük çekiliyor ya da tatminkâr cevaplar bulunamıyor. Dolayısıyla çelişkilerle yüklü insanlar dolaşmakta, yarınım ne olacak sorusuna cevap bulamadığından yaşam acılarla doluyor.
Türkiye nereye gidiyor sorusuna cevap alması zorlaşmaktadır. Ağır ekonomik kriz devam ediyor, ekonomistlerin önemli kesimi daha ağır ekonomik kırılmanın gerçekleşeceğini ve bütün dengelerin alt-üst olacağını söylüyorlar. İşsizlik çok yüksek, yeni bir ekonomik kriz işsizliği daha da arttıracak.
Diğer yanda kadın cinayetleri adeta cinnet halini almış ve sürekli yükselmektedir. İnsanın en doğal hakkı olan gösteri yapma, protesto etme ve söz söyleme sahaları tümden kısıtlanmıştır.
Kürtlere dönük bastırma derinleştirilmekte; etkisizleştirmek için korkutma, sindirme yoğunlaştırılıyor. HDP’li belediyelerden her gün birkaç tanesine kayyum atanıyor, eşbaşkanları, belediye meclis üyeleri ve üyeleri tutuklanıyor.
Türkiye’nin batısında Kürtler bastırılıyor, HDP’ye dönüktür denip bize dokunmaz gafleti yaşanıyor. Gaflet Türk şovenizmin ağır etkileri altında gerçekleşiyor. Ancak Türkiye’nin batısında durum hiç de öyle değil. Daha birkaç gün önce CHP’nin kalesi sayılan Urla’ya kayyum atandı ve belediye başkanı tutuklandı. Batıya da dokunma sırası geliyor gibi.
Önceden bunun işareti veriliyordu. Fakat şoven zihniyet Kürtlere yapılan saldırıları ya görmüyor ya da görmek istemiyor. O yüzden de HDP’ye kör bakılıyor. Saldırıları meşrulaştıran bir duruşun sahibi oluyor CHP. Kulakları duymuyor, gözleri körleşmiş üç maymunu oynuyor.
Dışardaki durum da kötüleşmektedir. Türkiye komşu ülkelerle adeta bir savaş durumu yaşıyor. Ortadoğu’da ilişkilerinin düzgün olduğu ülke kalmamış gibi. Yine küresel güçlerle de ilişkileri çok gerilimli ve gelgitleri yaşıyor. Her an o ilişkiler alt-üst olup çatışmalı konumuna gelebilir.
Neden her şey bir beka sorunu olarak gösteriliyor, beka nedir? Bir varlık yokluk meselesidir beka.
Türk toplumu da çok parçalı hale gelmiş ve şiddet dışı çözüm kültürü oluşmamıştır. Yüzyıldır Kürtler Türkiye’yi “bölecek” deyip diken üzerinde yaşayan bir gelenek oluşmuş. Bu Türkiye’yi üçe beşe böldü.
Kürtler Türkiye dışında komşu ülkelerde de yaşıyorlar ve peyderpey kimlik haklarını kazanıyorlar. Türk devleti bundan da korkuyor, beka meselesi diyor.
Neden? Çünkü şöyle düşünülüyor: Suriye’de, Irak’ta ve İran’da Kürtler kimi kazanımlar elde ederlerse emsal olurlar. Korku bu.
Halbuki doğru tutum: Kürtlerin gasp edilen tüm haklarını iade etmektir. Türk toplumuyla Kürt toplumunun birlikte ortak bir demokratik zeminde ve ortak vatanda yaşamanın koşullarını oluşturmaktır. Ancak tersi tutumda ısrar ediliyor.
Israr yönetememezlik halidir. Tedbiri aşırı merkezileşme oluyor ve o da diktatöryal karakter yaratıyor. Osmanlının son zamanlarını anımsatıyor. Diktatörlük birleştirmez, parçalar. Gerilim ve çatışma yaratır.
Ortadoğu değişim, dönüşüm ve yeniden yapılanma sürecini şiddetli yaşamaktadır. Bu şu anlama geliyor; eski norm ve ölçülerle süreç yönetilemez. Toplumlar değişiyor; sorunlar farklılaşıyor ve farklı çözümleri gerekli kılıyor. Türkiye öncelikli bir Ortadoğu ülkesidir. Bölgede yaşananların ağır etkileri kaçınılmazdır ve yaşıyor.
Türk yüzyıllık önceki Türk, Kürt de yüzyıl önceki Kürt değildir. Yüzyıl önceki gibi yönetme imkân dahilinden çıkmıştır. Toplumsal farklılaşmalar çoğalmıştır. Farklılıklar yeni sorunlar üretmiş ve çözüldükçe yönetme hali gerçekleşebilir. Aksi halde yönetenlerle yönetilenler arasında makas açılır ve yönetememezlik krizi derinleşir.
Sorunların özü budur.
Kürtler gasp edilen toplumsal haklarının iadesinin arayışındalar. Yüksek sesle itiraz ediyorlar. Hayatın her alanında Kürtçeyi öğrenmek, kullanmak; kültürlerini, tarihlerini yaşamak istiyor ve kendi kendilerini yönetmeyi talep ediyorlar. Yüzyıllık ret ve inkarın acısını yaşamayı kabul etmiyorlar, direniyorlar.
HDP 6-7 milyon oy alıyor ve milyonların iradesini temsil ediyor. İrade gasp ediliyor. Kabul edebilirler mi, milyonların iradesi neden tanınmaz ve yok edilmek istenebilir? Böyle yapıldıkça Kürtlerle yaşanılmaz ve yönetilemezler. Her insan iradesi bu tarz yönetimi reddeder.
Türkiye’de yaşanan ağır maddi ve manevi bütün kayıpların temelinde Kürt sorununun çözümsüzlüğü bulunmaktadır. Çözümsüzlükte ısrar sürdükçe daha da ağırlaşacak ve çatlayabilir.
Kürtlerin haklarının iadesi; Türkiye’deki tüm sorunların çözüm anahtarıdır. Türkiye’nin yönetilebilir hale gelmesi çözüme bağlıdır. Hayırlısı da bu değil mi?