Uzun süredir görüşmemiştik. On gün kadar önce karşı karşıya geldik. Çok özlediğimi belli etmemeye çalışıyordum ama dışarıdan bakan biri de kolaylıkla anlayabilirdi heyecanımı.
Bakıştık biraz. Sevgi ile bakmak çok güzel bir şey biliyor musunuz?
Ona bakınca ruhuma serinlik geliyor, o bana bakınca bir şey hissediyor mu bilmiyorum.
Duygusunu belli etmemede pek mahir!
Birbirimizi iyi anladığımızı düşünüyorum. Bakışmamız hala devam ediyor. Coğrafya değil, bizi buluşturan şey kader diyorum. Sen olmasan hayat çok zor, yokluğunda sığınacak gölge ve liman arıyorum, dışarıya adım atmaya korkuyorum diyorum. Şu an senden başkası yalan, inan bana diyorum. Sesini etmiyor. Evet, sesini etmiyor.
Bu sessizliğe bir son vermek lazım, çünkü yüreğim kıpır kıpır…
Tüm cesaretimi toplayıp elimi düğmesine atıyorum ve klimayı açıyorum. Saatlerdir beraberiz ve ayrılmayı gerçekten istemiyorum. Çünkü dışarısı yanıyor yanıyor…
Klima, lütfen sev beni. Ruhumda açtığın serinliği devam ettir. Teşekkür ediyorum şimdiden.
Yeri değil ama bu vesile ile tarihe mal olmuş bir şiirin sözlerini düzeltmek istiyorum. Amedli Ahmed Arif diyor ya “Yokluğun, cehennemin öbür adıdır”.
Burada sevdiği kadına seslenmiyor. Ama herkes böyle biliyor!
Hayır, arkadaşlar burada klimaya sesleniyor. Başka bir şeyi düşünmek gaflet içinde olmaktır.
Beni şair kılan bu sıcaklara nalet gelsin. Psikolojimi bozdu resmen.
Değerli dostlar, Roma yanarken Kulp çayında serinleyenler!
Ben Amed’den bahsediyorum ama Kızıltepe, Cizre, Silopi, Viranşehir gibi yerleri de düşünmediğim sanılmasın. Oraları da görmüş, sıcağını deneyimlemiş ve yeterince buharlaşmış biri olarak yüreğim sizlerle diyorum.
İnsan aşırı sıcaktan artık üşür mü?
Bakın yine Ahmed Arif buna dikkat çekiyor. “Üşüyorum, kapama gözlerini”
Sıcaktan üşüme noktasına gelişe ilk olarak üstat metaforik atıfta bulunmuş.
Biz o noktaya getiren bu faşizme de topu küflet nalet gelsin.
Yeni rejimin ilk günlerinde bu insanlık dışı sıcaklar tesadüf mü?
Amed halkı soruyor: Güneşe kayyum mu atadınız?
Gerçekten güneşe de mi kayyum atadınız. Kek mi pişiriyorsunuz yakınında, nedir yani? Tüm sıcakları tek seferde, tek paket olarak mı yüklemeye çalışıyorsunuz? Yıllık güneş stoku mu patladı nedir yani!
Aşırı sıcaklardan evliler boşanıyor burada. Düğünler iptal oluyor! Kurdistan’da bir düğünün ölüm dışında iptal olması 72 küçük kıyamet alametinden biri değil midir? Konuşsun mele û hecîler!
Geçen gün bir arkadaşı bina damına çıkarken gördük. Korktuk, intihar mı ediyor diye. Peşinden koştuk. Dama vardığımızda ne görelim. Ellerini iki yana açmış ve yüzünü yakıcı ışınlara dönmüş, bağırıyor: “Al canımızî da al, derdin nedir senin brêmin? Haaa? Al wilaa bi qıtıx canımızı kalmış, yeni rejimden önce sen al…”
Sıcaklardan bahsediyorken sizlerin huzurunda bir teşekkür de etmek istiyorum.
Teşekkür edeceğim kişi değerli Demirci Kawa!
Hanê zalim Dehak’ı Mart ayında dezgeye getirip tarihin çöplüğüne götüren arkadaş!
Niye teşekkürü hak ediyor? Ediyor elbette! Mart ayında bu konu hal olduğu için binlerce kez teşekkür ediyem şahsi adıma, Amed halkı ve özellikle Demirciler çarşısındaki esnaf adına. Yaw düşünsenize 21 Temmuz ya da 21 Ağustos gibi bir tarihte Dehak’ı alt ettiğini!
Soruyorum tüm insanlığa, Temmuz’da Newroz’u nasıl kutlayacaktık? Çok iyi biliyorum ki, sırtına klima bağlamayan herhangi bir insan evladı o güneşin altına gidemezdi. Hele hele ateş yakıldığı anı düşünsenize. Yok yok düşünmeyin, atom bombası at daha iyi.
Bakın şayet yaz ayına denk gelseydi Newroz, Kürt nüfusunun yarısı helak olmuştu çoktan. Buradan anlıyoruz ki çok stratejik davranmışsın. Bilinçli bir tarih olmuş. Gerçekten içten teşekkürü hak ediyorsun. Tabi bu önemli sırrı açığa çıkardığım için de kimseden teşekkür beklemiyorum. Öyle ya, kim ki Özgür…
Neyse çok sıcak, ben kafama bir su dökem!