İnsanoğlu için en ilkel düşünce, hemcinsinin varlığını ve varlığından kaynaklı haklarının kullanılmasını kendine tehlike görme düşüncesidir.
Hukuk denen olgunun gelişmediği, yerlesmediği ve işlemediği dönemlerde, insanın, insanı tehdit görmesi anlaşılır bir durumdur. Hukukun ve hukuki kuralların işlediği medeni toplumlarda bu tehdit algısı olmaz/olmamalıdır.
Medeni olmanın ölçülerinin en başında hukuk kurallarını işletme ölçüsü gelir. Hukuk işlevsel oldukça ve cari kanunlar evrensel hukuk ilkeleriyle uyumlu olduğu sürece, medeni olma hali de kalıcı ve sağlam olur. Hukukun zaafa uğradığı, kanunların keyfilikle çıkartılıp uygulandıgı toplumlarda medeni olmak zorlaşır, vahşi ve bedevi olma hali gün yüzüne çıkar.
Bu toplumlarda ve bu dönemlerde yaşanan sorunlara dair çözüm geliştirme yolları tıkanır. Çözüm yolu olarak sadece şiddet ve kavga öne çıkar. Oysa normal şartlarda sorun çözme yöntemi olmaması gereken; ancak bir realite olarak insanlık tarihi boyunca var olan bu yöntem; en son yöntem olarak geri planlarda olmalıdır.
Sorun çözme yöntemi olarak savaş ve şiddet en başa alınıyorsa burada hukuk, evrensel değer ve ilkeler ışığında çözüm arayışı rafa kaldırılmış demektir. Bu da geri kalmışlığın, ilkelligin ve ilkel düşünüşün tezahürüdür.
Kürt meselesi ilkel yöntem ve düşünüşle çözülmeye çalışılan bir mesele olarak bir asırdır Türkiye’de can yakıyor. Değişen onlarca hükumete rağmen bu meseleyi çözme yöntemi değişmedi. 24 Haziran seçimleri ile fiili olarak da yürürlüğe giren yeni yönetim sisteminde de bu meseleye dair çözüm yönteminin değişmeyeceği ortadadır.
Yeni yönetim sisteminin icraya geçiriliş gerekçesi sorunlara daha acil müdahale ve daha pratik çözüm bulma olarak sunuldu /sunuluyor. Bu sistemle arzulanan serilikte müdahale etme şansının doğduğu tartışılmazdır. Ancak sorun çözme, sadece acil ve seri müdahalelerle gerçekleşmez. Sorunun doğru teşhisi ve doğru yöntemle tedavisi her şeyden önce ve her husustan daha önemlidir.
Türk ulus devlet anlayışı Kürtlerin varlığını ve varlıklarından kaynaklı bütün insani haklarını tehdit olarak gördü / görmeye devam ediyor. Bu anormal ve hastalıklı bakış normalleşip tedavi edilmediği sürece, sorunun çözümü şiddette aranacak ve bu arayış şimdiye kadar olduğu gibi sorunu daha da derinlestirip içinden çıkılmaz hale sokacaktır.
İlkel zihinler ve ilkel yöntemlerle yol alındığı sürece sistemin işleyişinin şeklen değişmesi çözüm üretemez. Hatta daha da sorun üreten bir duruma da evrilebilir. Tek adamın karar almada sıkıntı yaşamadığı bir sistemde Kürt meselesinin süregelen yöntemle çözüme kavuşturulması arayışı daha vahim sonuçlara gebedir.
Kürt siyaseti ve Türkiye’deki demokrasi savunucusu bütün çevrelerin bu yeni sistemle daha tehlikeli boyutlara varabilecek durum karşısında nelerin yapılabileceği konusunda her türlü çaba ve karşı arayışı hızlandırmasi aciliyet arzeden bir durumdur.
Yeni sisteme karşı daha organize ve daha seri refleksler veren yol ve yöntemler geliştirilmezse, zaten can yakan meseleler daha da vahim sonuçlarla karşı karşıya bırakabilir. Bunu öngörmek o kadar da zor olmasa gerek!
Üç günce yaşanan tren kazası üzerine getirilen yayın yasağı ve son KHK ile 18 binden fazla kişinin işten atılması önümüzdeki dönemin daha baskıcı bir özellik taşıyacağının işaretleri olarak okunabilir. Tren kazası bir kez daha gösterdi ki ülkeyi yönetenler, yetkiyi kullanan ama sorumluluk taşımayan ve asla hesap vermeyı düşünmeyenlerdir. Ülke bir aile şirketi gibi yönetilirken halk teba olarak görülüyor ve halka hesap verme gereği hiç duyulmuyor.
Yöntemiyle, toplumuyla, bütün kurum ve kuruluşlarıyla demokrasi kültüründen yoksun bir ülke gerçeği var karşımızda. Bu gerçeği görerek siyaset üretmek, bu gerçek ışığında değişim süreçlerinde bulunma çabalarında olmak durumundayız. Bunu ıskalarsak gösterilen çabaların değişime katkısı oldukça az olur. Bu yüzden ısrarla günübirlik siyasi keşmekeşlerden daha öte bir siyaset inşası üzerinde durulması gerektiği hususunu her fırsatta dile getirmek ve gereğini yapmaya davet etmek bir vazife olarak addedilmelidir.
Kısır, günlük ve kısa vadeli siyasal tartışma ve hengamelerde boğulmak iktidarın işine geliyor. Bilinç ve şuur veren çabalar yoğunlaşıp yaygınlık kazanmadıkça bu kısır döngüden çıkış mümkün görünmüyor.