Kanal İstanbul’un hızla gündemleşmesi birçok iddiaya yol açtı. Bölgenin Körfez ülkelerine pazarlandığı ve bu ülkelerin adım atılması için baskı yaptığı iddia edilirken, Katar Emiri’nin annesinin arazi alması tartışmaları alevlendirdi
AKP iktidarının Kanal İstanbul ısrarının sıkışan ekonomiyi inşaat üzerinden nefes aldırma politikası olduğu ekonomistlerce belirtiliyor. Ancak ortaya çıkacak olan inşaat stoklarının nasıl eritileceğine dönük iktidardan hiçbir açıklama yok. Körfez ülkelerinin zenginleri için bir yaşam alanı olarak hazırlandığı iddiaları da konuşuluyor. Sadece İstanbul’da müteahhitlerin elinde 1 milyona yakın ev stoğu olduğu ve bu stokları eritemedikleri biliniyor. Buna karşın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, ‘81 ilde 100 bin konut inşa edeceğiz’ açıklaması yapıyor.
ÇED’i kim hazırladı?
Bilim insanları ve komuoyunun büyük çoğunluğu Kanal İstanbul’a karşı çıkarken iktidar bu konuda ısrarını çıtayı yükselterek sürdürüyor. Türkiye için çok önemli bir iş gibi gösterilen kanalın dünyamız için de çok önemli olduğu Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum tarafından açıklandı. Bakan Kurum, Kanal İstanbul Projesi’ne ilişkin yaptığı açıklamada, “Ülkemiz için olduğu kadar dünyamız için de önemli bir proje. İstanbul’un ÇED sürecinde sona yaklaştık” diye belirtti. ÇED raporunun kimler tarafından hazırlandığına yönelik birçok soru sorulmaya başlandı ancak bu konuda somut bir açıklama yapılmadı.
Boğaziçi de gündemlerinde
Bakan Kurum açıklamasının devamında, “Kanal İstanbul, Boğaziçi’ni koruma, kurtarma projesidir. Boğaz’ın özgürlük projesidir. Kanal İstanbul’u, kıyı yapıları, yat limanları, konteyner limanları, lojistik merkezleriyle ülkemizin geleceği için son derece önemli bir proje olarak görüyoruz” sözleri dikkat çekerken açıklamanın devamında ise adeta bir kara mizah örneği verdi. Kurum, “Projemizi, çevre hassasiyetini en üst düzeyde tutarak yürüttüğümüzün altını çizerek belirtmek isterim. Boğaziçi kesinlikle imara açılmıyor. Boğaziçi’nin tarihi ve doğal dokusu ve siluetini koruyoruz. Yeşil alanları arttırıyoruz” dedi. Boğaziçi’nde yetkiye el koyan Cumhurbaşkanlığı’nın bölgede yeni imar planları hazırlığı içinde olduğu gündemdeki yerini korurken bakanın böyle bir açıklama yapması dikkat çekti.
İmamoğlu’nun yaklaşımı
Kanal İstanbul Projesi’ne ilişkin yaptığı açıklamalarda projeye karşı çıktığını belirten İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, “Kanal İstanbul konusu İstanbul’un gündemi değil. İstanbul’un böyle bir önceliği olmadığı gibi bir trajik durum yaratacağı net. Kanal İstanbul demek 1.5 milyar metre küp toprak hareketi demek. On binlerce hareket, bir ada oluşturuyorsunuz, planları Marmara’ya ada yapmaktı. Burası deprem kuşağı. Deprem kuşağına ada yapmaktan bahsediyorlar. Dubai çölde kurulmuş bir kent. Burası İstanbul. Dünyanın en güzel şehri. Bu şehirle oynamayın. Bu yanlış bir iştir. Heyelan riskinden mi, fay hattından mı, güvensiz ada oluşumundan mı bahsetsem” demişti. Dubai’den örnek vermesi ise sanki bir mesaj verme niteliğindeydi.
Yaşam alanları TOKİ’ye
Kamuya ait ne var ne yok şirketlere devreden mevcut iktidar, 2B vb. yasalarla ormanlar dahil tüm hazine arazilerini satışa çıkardı. Belediyelerin uhdesinde olan arazilerde çiftçilere kiralanma gerekçesiyle belediyelerden alındı. Kanal İstanbul’un inşa edilmek istenen alanının büyük kısmı belediyeye aitti, ancak bu arazilerin geçtiğimiz yıl İBB ile yapılan protokolle İBB ve İSKİ’ye ait araziler TOKİ’ye devredilerek kanal için finansman sağlandığı açıklandı. Emlakçılığa da soyunan TOKİ’nin arazi satışları yaptığı ise biliniyor.
Katar Türkiye’ye mi göç ediyor?
Geçtiğimiz gün, Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamed el-Sani’nin annesi olan Şeyha Moza’nın Başakşehir’de 100 bin lira sermayeli şirket kurduktan sadece 1.5 ay kadar sonra Kanal İstanbul güzergahında 44 dönüm arazi satın aldığı ortaya çıktı. Şeyha Moza, Triple M Gayrimenkul Turizm Ticaret A.Ş’yi 8 Kasım 2018’de 100 bin lira sermaye ile kurdu. 100 bin paya bölünen şirket hisselerinin yüzde 45.45’ini Şeyha Moza alırken, Katar eski Başbakan Yardımcısı Abdullah bin Hamad el-Attiyah’ın eşi olan Munira bint Nasır el-Misnad yüzde 31.82’sini, Shanna Nasır el-Misned ise yüzde 22.73’ünü aldı. Diğer taraftan iklim değişimi nedeniyle Körfez ülkelerinde yaşamın imkansız hale gelebileceği belirtiliyor. Bu nedenle başta Katar olmak üzere bölge ülkelerinin zenginleri yerleşebilecekleri yurt aradıkları ve bu yurdun da Türkiye olduğu iddiaları gündemde.
‘Hangi ülkeye söz verdiniz?’
Kanal İstanbul güzergahında kimlere arazi satışı yapıldığının açıklanması gerektiğini ifade eden İBB Meclis Üyesi CHP’li Nadir Ataman, “İmar planlarında tarla olarak görünen araziler hangi bedelle kimlere satıldı? Aracılar, komisyoncular kimlerdi? Araziler için plan tadilatı sözü verildi mi?” diye sordu. Kanal İstanbul projesinin bir rant projesi olduğuna dikkat çeken Ataman, “İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’na ‘Sen işine bak’ diyerek Kanal İstanbul’u savunanlar başta Katar olmak üzere hangi ülke liderlerine ve ailelerine sözler verdi, açıklamalı. Ekonomik koşullar daha uygunken neden hayata geçirmediniz çılgın projenizi? Yüz binlerce metrekare yer alan Arap ve Ortadoğulu yatırımcılar serzenişte bulunduğu için mi süreç hızlandı?” diye sordu.
Şeyh Ayder’e hayran olmuştu
Katar Emiri Şeyh El Sani 2 uçakla ve beraberinde 55 lüks VIP Mercedes araba ile 100 kişilik heyet Trabzon’a gelmişti. Trabzonspor’un yeni stadının açılışına katılan Şeyh, 5 helikopter ile birlikte Rize’deki “kış turizm alanlarını” havadan izledi. Şeyh helikopterle dolaşırken, kar dolu dağlara hayran olmuş, “Niye burada kayak tesisleri yapmıyorsunuz?” diye sormuş ve bölgeye oteller yapmaya hazır olduklarının müjdesini vermiş. Bu seyahat sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın emriyle Ayder Yaylası’nda ‘kentsel dönüşüm’ başlatması sadece bir tesadüf olamaz. Türkiye’nin Katar’da askeri üs yapması ve Sakarya’da askeri bir fabrikanın Katar ortaklığı olan BMC’ye verilmiş olması merak uyandıran grift ilişkileri ortaya sererken, Türkiye’nin Doha Büyükelçisi Fikret Özer’in Katar’ın Türkiye’de ‘22 milyar dolar’ yatırımı olduğunu açıklaması ilişkinin boyutunu gösterir nitelikte.
Kanal Marmara’yı yok eder!
Bundan 12 bin yıl önce bir tatlı su gölü olan Karadeniz, zamanla suların yükselmesi sonucu taşarak Boğaz üzerinden Marmara’ya akmaya başladı. Uzmanların dev bir havuza benzettiği Karadeniz’in tuzluluk oranı düşük. Tuna, Dinyeper ve Dinyester nehirleri bu havuzu tatlı suyla dolduran, İstanbul Boğazı ise boşaltan musluk olarak nitelenmektedir. Akdeniz, yazın sıcağı ve kışın rüzgarları ile sürekli su kaybederken Karadeniz’in fazla suyu boğazlardan geçerek bu eksikliği tamamlar. Karadeniz’i besleyen kaynakların tatlı su olmasına karşın suyundaki tuzluluk, boğazların altından ilerleyen ters yöndeki akıntılardan kaynaklanır. Böyle bir durumda İstanbul Boğazı’na paralel 25 metre derinliğinde yeni bir kanal açmak, havuza giren suyu arttırmadan ikinci bir musluk açmak anlamına gelecek. Tuna Nehri’nin Karadeniz’i kirlettiğinden şikayetçi olan Türkiye kendi eliyle yaptığı ikinci bir boğaz ile bu kirliliği kendi evinin içerisine, yani Marmara’ya taşınmış olacak. Bu durum Marmara’nın ölü bir denize dönüşmesi ile sonuçlanabilecek.
Kanalın ömrü 100 yıl
2011 yılında açıklanan bu ‘çılgın proje’ Küçükçekmece – Sazlıdere – Durusu koridorundan geçerken tatlı su havzalarını yok edecek. Kanal İstanbul’un ekonomik ömrü 100 yıl. Milyonlarca yıllık ekosistem 100 yıllık ömür biçilen kanal için yok edilecek. Ortalama 500 bin kişinin yaşayacağı belirtilen alanda demografik değişiklik yaşanması ve bölgeye Körfez ülkeleri zenginlerinin yerleşeceği iddiaları dolaşmakta. Bu zenginlerin Kanal İstanbul güzergahında yüzbinlerce metrekare arazi topladıkları ise biliniyor
EKOLOJİ SERVİSİ