Cumartesi Anneleri eylemlerinin 768’inci haftasında tüm sanıklara beraat verilen JİTEM davasına tepki göstererek, “Katillerin ellerine yüzlerine bulaşan kanın temizlenmesine izin vermeyeceğiz” dedi
Kayıpların akıbetini sormak ve faillerinin yargılanması talebiyle sürdürdükleri eylemlerinin 768’inci haftasında Galatasaray Meydanı’nda buluşmak isteyen Cumartesi Anneleri, bir kez daha polis tarafından engellendi. Cumartesi Anneleri, polis ablukasına alınan İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi’nin bulunduğu sokakta eylemlerini gerçekleştirdi. Cumartesi Anneleri, üzerinde kayıpların fotoğraflarının olduğu tişörtler giyerek, karanfiller taşıdı. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu da bu haftaki eyleme destek verdi.
‘Cezasızlık kültürüne son verilmeli’
Bu haftaki eylemde 1991 yılında Şırnak’ın İdil ilçesine bağlı Çukurlu köyünde gözaltına alınarak kayıp edilen 36 yaşındaki İbrahim Demir ve 39 yaşındaki Agit Akipa’nın akıbetleri soruldu. Açıklamayı okuyan İHD İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon üyesi ve gözaltında kayıp edilen Hasan Ocak’ın kardeşi Maside Ocak, Türkiye’de toplumun, gerçekleştirdiği ihlallerden ötürü devleti sorgulayabileceği araçlardan mahrum bırakıldığının altını çizdi. Yurttaşın devletle hesaplaşması görevini yerine getirmesi gereken yargının, bu hesaplaşmaya engel olduğunu söyleyen Maside, bunun yol açtığı cezasızlık kültürüne son verilmesi çağrısında bulundu.
‘Devletin unutturduğu soruları sormaya devam edeceğiz’
Dün, Ankara 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen Ankara Jitem Davasının tanıklara, delillere, belgelere, kamu görevlilerinin beyanlarına rağmen beraat ile sonuçlandığını hatırlatan Maside, “Bu kararı verenler, verdirenler bilsinler ki kayıplarımıza ilişkin adli bir yargılama süreci sağlanmadığı sürece devletin unutturduğu soruları sormaya devam etme sorumluluğumuzu yerine getireceğiz. Bize yapılan bu kolektif zulmü ifşa etmekten vazgeçmeyeceğiz. Son derece açık ve ağır sonuçları olan ve kimsenin savunamayacağı bu zulme itirazımızı sürdüreceğiz” dedi.
‘Tehdit edildiler’
36 yaşındaki İbrahim Demir ve 39 yaşındaki Agit Akipa’nın, Şırnak’ın İdil ilçesine bağlı Çukurlu köyünde yaşadığını dile getiren Maside, Agit Akipa’nın aynı zamanda köyün muhtarı olduğunu vurguladı. Köylüler üzerinde ağır bir koruculaştırma baskısı olduğunun altını çizen Maside, şöyle devam etti: “Köye giriş ve çıkışlar asker kontrolü altındaydı. Köy okulu karakol haline getirilmiş, bazı köylülerin evlerine el konmuş ve askerler yerleştirilmişti. Agit Akipa ve İbrahim Demir, askerlerin okulu ve evleri boşaltmaları için Kaymakamlığa ve İçişleri Bakanlığı’na başvurdu. Başvurudan sonra üzerlerindeki baskı daha da arttı ve karakol komutanı tarafından ‘sizi yaşatmayacağız’ diye tehdit edildiler.”
12 Aralık 1991 tarihinde İbrahim Demir ve Agit Akipa’nın İdil’deki bir taziyeden evlerine dönmek için diğer köylülerle birlikte traktöre bindiğini söyleyen Maside, traktörün yolda askerler tarafından durdurularak İbrahim ve Agit’in Dargeçit Anıtlı Tabur Komutanlığı’na bağlı Ağaçlı mezrasında bulunan Piyade Bölük Komutanı ve askerleri tarafından gözaltına alındığını belirtti.
‘Savcılık soruşturma izni istedi’
Gözaltı sonrası jandarma karakoluna giden ailelere karakol komutanının “Onları hiç görmedik” dediğini vurgulayan Maside, “Bir asker gizlice aileleri ‘mağaralara gidin’ diye yönlendirdi. Bölgeyi köylülerle birlikte karış karış arayan aileler, 13 Aralık 1991 günü girişi taşla örülerek kapatılmış bir mağarada, kayıpların işkence görmüş, gözleri ve elleri bağlanmış haldeki cansız bedenlerine ulaştı. Olay hakkında başlatılan soruşturmada İdil Cumhuriyet Başsavcılığı Ağaçlı mezrasında bulunan Piyade Bölük Komutanı Üsteğmen ve ilgili er ve erbaşların ‘adam öldürme’ suçundan şüpheli olduğuna kanaat getirdi ve 18 Aralık 1991 tarihinde soruşturma açma izni almak için dosyayı Dargeçit Kaymakamlığı İlçe İdare Kurulu’na gönderdi. Dargeçit Kaymakamlığı İlçe İdare Kurulu 20 Mayıs 1992 tarihinde ‘men’i muhakeme’ kararı verdi” diye konuştu.
‘Onları kayıp edenler yargılansın’
2011 yılında ailelerin avukatları Tahir Elçi aracılığıyla İdil Cumhuriyet Başsavcılığı’na tekrar başvuruda bulunduğunu dile getiren Maside, savcılığın dosyaya ulaşmak için ilgili kurumlara başvurduğunu, ancak bütün kurumların arşivlerinde herhangi bir dosya, bilgi veya belgeye rastlamadıklarını bildirdiğini söyledi. Bunun üzerine İdil Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Agit Akipa ve İbrahim Demir’in kaybedilmesi ve dosyayı kaybeden Dargeçit Kaymakamlığı görevlileri hakkında “görevi kötüye kullanmak”tan yeni bir soruşturma başlatıldığını kaydeden Maside, ancak yürütülen soruşturmalardan bugüne kadar bir sonuç alınmadığını hatırlattı.
Maside, İbrahim ve Agit’in dosyasındaki cezasızlığın son bulmasını isteyerek kaybedilmelerine neden olanların adil bir biçimde yargılanmasını talep etti.
‘Türkiye’nin resmi’
Adından konuşan İbrahim Demir’in kızı Deniz Demir, 28 senedir faillerin peşinde olduklarını belirterek, “Katiller yargılanmadıkça adalet aramaktan vazgeçmeyeceğiz. Galatasaray bizim buluşma mekanımız, dertleşme mekanımızdı. Orayı bize yasakladılar. Orayı geri istiyoruz ve alacağız” diye ifade etti.
Agit Akipa’nın oğlu Fehmi Akipa da 28 yıldır ülkedeki tüm hukuk yollarına başvurduklarının altını çizerek şöyle konuştu: “28 yıldır bize verdikleri cevap hiçtir. Bugün etten duvar örerek adalet arıyoruz. Bu Türkiye’nin resmidir. Biz bu ülkede aramaktan vazgeçmeyeceğiz. Belki bizim yaşımız adaletin sağlandığını görmeye yetmez. Ama en azından çocuklarımız, torunlarımız adaletin sağlandığını görecektir.”
Mahkeme katilleri aklamak için sanık avukatlarından daha fazla çalıştı’
Davada bulunan ailelerden Adnan Yıldırım’ın kızı Leyla Yıldırım, 1993-96 yılları arasında işlenen bu cinayetlerin Kürtleri sindirme politikasını bir parçası olduğunu vurguladı. Herkesin biliyor olmasına rağmen cinayetlerin mahkemece siyasi olarak değerlendirilmediğine de değinen Yıldırım, tüm ifadelere ve delillere rağmen bu cinayetlerin “insanlığa karşı suçlar” kapsamında değerlendirilmediğini söyledi. Mehmet Eymür’ün ölüm listeleri ve devlet yetkililerinin bundan haberdar olduğu şeklindeki ifadelerinin de yok sayıldığını aktaran Yıldırım, şunları kaydetti:
“Doğan Özkan’ın, cinayetlerin kimler tarafından işlendiğine dair ifadelerine rağmen mahkeme bunu görmezden geldi. Cinayetlerden en az 4 tanesi, yalnızca Özel Harekat Daire Başkanlığı’na bağlı birimlerde bulunan Uzi marka özel çekirdekli silahlarla gerçekleştirildi. Mahkeme bunu da delil olarak görmedi. Mahkeme, elinde fırsat varken karanlık bir dönemi aydınlatmak yerine katilleri aklamak için sanık avukatlarından daha fazla çaba sarf etti. Kürt olan babalarımızın ölümlerinden dönemin Cumhurbaşkanı, Başbakan Tansu Çiller ve çete başı Mehmet Ağar sorumludur. Sözde mahkemenin sonlanmış olması, bizim için mücadelenin bittiği anlamına gelmemektedir. İlk günkü gibi elimizden ne geliyorsa yapmaya devam edeceğiz. Ellerine ve yüzlerine bulaşan kanların ömür boyu silinmesine izin vermeyeceğiz” dedi.
‘Annemin gözlerine bakamadım’
1994’te kaçırılarak katledilen Ankara Altındağ İlçesi Nüfus Müdürü Mecit Baskın’ın oğlu Eren Baskın da Ankara JİTEM Davasına değinerek şunları belirtti: “Ben bu gün buraya geldiğimde sevdiklerimle göz göze gelemedim. Dün mahkemede yaşananları anneme anlatamadım. Sanki biz suçluymuşuz gibi bir hava yaratıldı. Mahkeme başkanı elleri hiç titremeden bu kişilere beraat verdi. Bizim için çok zor bir durumdu. Amcam yanıma gelemedi. Bana sarılamadı. Eğer gelseydi ağlayacaktı. Eve gittiğimde annem odaya kaçtı. Birbirimizin yüzüne bakamadık. Ben sabah evden çıktığımda onların gözlerine bakamadım. Ama bilsinler ki üzerlerinde ahımız var. Bizim ahımız onları rahat bırakmayacaktır.”
Yapılan açıklamanın ardından bu haftaki eylem de sessizce son buldu.