Verimli topraklar su ile buluştu; Verimli topraklar “ne için” suya kavuşsun ve “kim için” bu kavuşma sağlanıyor!!! Kısaca DPT, DSİ ve GAP çalışmalarına bakalım.
DPT (Devlet Planlama Teşkilatı); 1960 yılında kanunla çıkarılan elli yıllık hizmet sonunda konjonktürel politikalara cevap vermediği için KHK ile kapatılan, lağvedilen kurumlardan biridir. Yüz yılı aşkın süredir inşa edilmeye çalışılan ulus devletin inşacısı olan sürecin ruhuna uygun olarak kurulmuş bir kurum ve bu gün esamesi okunmamaktadır. NATO müttefikliği ile başlayan sürecin devamında ABD’de eğitim gören ve onlarca yıl Türkiye’yi yönetecek olan bürokratların kurucusu ve yöneticisi olduğu bir kurum. Tamamen kapitalizme entegrasyonu amaçlanan Türkiye ulus devletinin inşasının sağlanması için kurulmuştur. Bu kurum yöneticilerinin çoğu (Özal, Demirel) yıllarca Türkiye’yi yönetmiş ve neoliberalizme geçiş için çalışmıştır.
Bu yaklaşım ulus devletin tekçi anlayışını inşa etmek için çalışmıştır. Kısaca ulus devlet inşasının bir ihtiyacı üzerine kurulmuş, sürecin ruhuna uygun; göz boyama ve kandırmacası yüksek bir alan olan su üzerine kurulmuş bir kuruma ihtiyaç vardı, o da DSİ oldu.
Devlet Planlama Teşkilatı planladı, icracı olarak DSİ (Devlet Su İşleri) kuruldu. DSİ ne iş yapar konusunda yeniden ve bir daha yazmak gerekiyor. Tüm bu sömürü tek tipleştirme için savaş, göçertme ve suya gömme politikalarının yeşil yüzü olan birçok birim kurulur; DSİ de bunlardan biri. Devlet Su İşleri diye bir kurum kuruyor ve suya dair iktidarını kurumsallaştırıyor.
DSİ de muhteşem GAP (Güneydoğu Anadolu Projesi) projesini başlattı. Böylelikle ulus devlet inşasının 70 yıllık su politikaları ve suyun silah olarak kullanılmasının son raddesi diyebiliriz. Elbette yerüstü ve yeraltı sularının tespiti ve bunların silaha dönüştürülmesi konuşunda çalışılmasını yapmış. DSİ de güvenlikçi bir kurum olarak çalışır, kuruluş ve kuruluşa dair söylemleriyle alakası olmayan bir yerden olaylara bakar.
DSİ’nin güvenlik ve sermayeye hizmet dışında varlık sebebi yoktur. Su tespitinin sermaye, içerde ve dışarıda güvenlik temelinde kullanılmasını sağlama temel amaçtır. Bu kadar büyük ölçekte ve sayıda yapılan sulama barajları Ortadoğu’da sulu tarım yapmaya yeter seviyede iken hala sulu tarım denmesi bu politikanın sonucudur. Komşu ülkelere de giden alınırım aşan nehirlere bu denli sayı ve büyüklükte baraj yapması güvenlikçi bir strateji ve diplomasi ile açıklamak mümkündür.
GAP kapsamındaki ilk baraj Keban’dır. İlk o dönemin göçertilmesi gerekenler listesinde Kürt-Aleviler hala ciddi bir yer teşkil ediyordu ve Keban Barajı bunun için çok önemliydi. İlişki, iletişim ve bağlantılar su yoluyla koparılacak, çoğunca da istimlak kapsamında göçertilecekti. Ve Keban Barajı yapıldı. Bu bir müddet gözlemlenince ve başarılı olduğu sonucuna varınca, GAP’ın hızlandırılması için çalışmalara ve kabulü için çalışmalara başlandı. İstihdam, kalkınma ve ihtiyaç odaklı söylemlere dair sesler yükseltildi.
Sonrasında Dicle, Atatürk, Kral Kızı, Batman Barajı vs. Ve günümüze gelen; Ilısu, Silvan Barajı en önemli tehlikelilerinden. En önemli ve güncel söylemleri sulu tarıma geçilmesidir. Verimli araziler suya kavuşuyor.
Çevre açısından DSİ’nin yaptığı barajların yarattığı tahribatlar nelerdir diye bakarsak; Sulu tarıma geçmek için mikro ve makro ölçekte iklimde değişiklik oluyor. Tuzlanma; kurakçıl alanlara bu kadar sulama yapılması tuzlanmayı artırmış ve çok sürmeyecek bir sürede buralarda yaşayanların kesin göçertilmesi planlanmaktadır. Yüz binlerce yolda oluşmuş flora ve faunalarda değişim oluyor. Birçok endemik tür yok olacak. İstilacı türlerin artışı, suyun ticarileşmesinin legal bir isimle kabulü, geçimlik çiftçinin bitirilmesi planlanmaktadır. Suyun sayaçlarla satılması ve sermayenin burada desteğinin alınmasının sağlanması asıl amaçlardan biridir.
Tarım bitirilme noktasına getirilirken her yıl on binlerce insan geçimlik tarımdan koparılırken; hala sulanacak alanlarda artış, verimli topraklarda sulu tarım vs. söylemleri müjde değil tam da toplumsal-ekolojik tahribatları legalleştirmedir. Ve bu gün DSİ’nin GAP projesi en büyük ekolojik tahribattır.