Geçen haftaki yazımızda ‘Evo Morales’in hatasının yaptıkları değil yapmadıkları olduğunu söylemiştim. Her popülist iktidarın başına gelen bir şeydi bu. Devrimi, daha gerçekçi ve mütevazı tanımlarsak en azından her değişimin tek şansı, ilk rüzgarda yapabildikleridir. Bütün Bolivya halkının yüzde 10’unun her şeye rağmen sokaklara çıkarak, yaşamlarını ortaya koyarak engelledikleri neo-liberal politikalar, yani isyan zamanında ne yaparsa kârdı aslında ama ılımlı ve makul olmak ile malüldü yine.
-Bunu söylediğimde tabii ki ABD’yi, onun Osmanlı’dan beter bitmeyen oyunlarını, açık ve kapalı binbir tuzağını vesair iktidar pratiklerini filan unutmuş değilim, ama başka türlü nasıl olabilir ki? Bir coğrafyadan taşınmayacaksan onun havasına alışmak zorundasın ve ancak bu şekilde başın bağrın açık dolaşabilirsin özgürlük rüzgarın da yoksa. Yoksa kapalı pencereler arkasında esen rüzgarı seyret-
Bir de Morales iktidarının başında, benzerleri gibi hale görünümünde beliren ‘ilerlemecilik’, geçmiş yüzyılın parlak yıldızı, hala ay ışığı altında ve kapital tepsilerde önüne sürüldüğünde, popülizme dayanılmaz gelip, ilerleyip duruyor. Otobanlar, büyük yatırımlar, köprüler ve viyadükler, yerli halkları yüzyıllardır yaşadığı yerlerinden ederken, ekoloji ‘ilerleme’ye her yerde kurban edilirken, geriye ‘sol’da bir neo-liberal hükümetten başka bir şey kalmıyor.
Lafarge ile bitirelim o zaman geçen yüzyıllardan ‘-Ey burjuvazinin devrimci ilkelerinin sefil başarısızlığı! Ey tanrısı ‘İlerleme’nin iç karartıcı armağanı! İnsanseverler, miskinlik ederek zenginleşmek için yoksullara iş verenleri insanlığın velinimeti diye alkışlıyorlar. Kırsal bir yerleşimin orta yerine fabrika dikmektense, veba tohumu ekmek, su kaynaklarını zehirlemek daha iyidir. Fabrikada çalışmaya başlatın, neşeye sağlığa, özgürlüğe elveda deyin; hayatı güzel ve yaşamaya değer kılan her şeye elveda…’