Tefrik edilen Nusaybin Davası’nda bugüne kadar 22 tutuklu ağır hapis cezalarına çarptırıldı. Dosya avukatlarından Ergül, savunmalarıyla tarihe geçecek tutukluların tavrını, “Metrekarelere sığdırılmış yaşamlarından bizlere ciddi bir mesaj verdiler” dedi
Mardin’in Nusaybin ilçesinde ilan edilen sokağa çıkma yasağının devam ettiği 26 Mayıs 2016 tarihinde gözaltına alındıktan sonra tutuklanan 17’si çocuk 70 kişi hakkında açılan ve daha sonra da tefrik edilen dava duruşmaları devam ediyor. Her bir tutuklunun dosyasında 69 maktul ve 756 müştekinin yer aldığı dava duruşmaları Mardin 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülüyor. Bugüne kadar görülen duruşmalarda 22 tutuklunun davası karara bağlandı.
22 kişiye ceza yağdı
Tutuklulardan Yasemin Erkol 10 yıl, Özgür Sevim ağırlaştırılmış müebbet ve 25 yıl, İlyas Doğan, Ömer Karataş, Osman Bozkurt, Hamit Acur ve Akar İkbal ağırlaştırılmış müebbet ve 15 yıl, Sadık Tan, Bayram Sevgin ve Hatip Oyman ağırlaştırılmış müebbet ve 18 yıl, Ercan Dolaşır ağırlaştırılmış müebbet ve 10 yıl, Erkan Benli ağırlaştırılmış müebbet ve 20 yıl 3 ay, Baver Başar ise müebbet ve 19 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Tutuklandıklarında yaşları küçük olan Şükrü Aybek, Heja Alğan, Emre Topçuoğlu, Baran Eman, Çeçan Kilkaya ve Dilan Aslan’a 35’er yıl 10’ar ay hapis cezası verildi. Yine Mardin 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde daha önce yargılanarak, müebbet hapis cezasına çarptırılan Hüseyin Bağ’a 11 yıl, Zehra Kaya’ya 18 yıl, Fatma Aslan’a da 21 yıl 7 ay hapis cezası verildi.
Tutuklulardan Medya Çınar ve Siraç Yüksek, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecride karşı tutuklu bulundukları cezaevlerinde yaşamlarına son verdiklerinden dolayı haklarında açılan davalar kapatıldı.
‘Bizi halk yargılayabilir’
Bugüne kadar görülen duruşmalara, tutukluların gözaltı sürecinde maruz bırakıldığı işkence ve “özyönetim talebine” ilişkin beyanları damga vurdu. Tutuklular her defasında ağır işkencelere maruz bırakıldıklarını belirterek, ifadelerinin de böyle alındığını dile getirdi. Her bir tutuklunun onlarca sayfa siyasi savunma yaptığı duruşmalarda sokağa çıkma yasaklarının ilan edilmesine gerekçe yapılan “özyönetim talebi” sahiplenildi.
Kimi zaman mahkemeyi protesto eden ve yer yer duruşma salonunda darp edilen tutuklular, söz konusu talebi ise, “Biz halkımız ile birlikte özgür ve eşit bir ülkede yaşamak istedik. Demokratik Özerklik haktır, suç sayılamaz” sözleriyle savundu. Tutukluların, “Bizleri yargılayacak olan sadece halktır” sözleri ise, duruşmalarda en dikkat çekici savunmaların başında geldi.
Dosyanın avukatlarından Rengin Ergül, yapılan savunmalarla tarihe geçecek olan dosyanın hazırlık sürecini, gözaltı süreci ve sonrasında yaşananları Mezoptamya Ajansı’na (MA) değerlendirdi.
*Nusaybin Davası’nda tefrik kararının ardından duruşmalarda kararlar verilmeye başlandı. Bu davanın hazırlık aşamasında neler yaşandı?
Öncelikle dosyada sanık olarak yargılanan sivillerin yakalandığı günlere döndüğümüzde şehirden silahsız ve sivil olarak tahliye edildikleri birçok haber kanalının görüntüleri ile sabit olmasına rağmen ilk andan itibaren Nusaybin’de abluka dönemlerinde gerçekleşmiş tüm olaylardan sorumlu tutuldular. İşkence gördüler ve tüm ifadeler işkence altında alındı. Basında çıkan haberlerde, silahsız olarak kentten tahliye edilen insanlar için “terörist” ifadeleri kullanıldı. Bu ifadeler kullanılırken de aşağılayan cümlelere yer verildi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), medya ve devlet yetkililerinin bu şekildeki müdahalelerini ‘hakkaniyete uygun yargılanma hakkı’ bakımından masumiyet karinesinin ihlali olarak yorumlar. Ancak Nusaybin’de yakalanan çocuk ve yetişkin tüm siviller hakkında ulusal medyada bu haberler yapıldı ve yargılamayı yapan heyetler sözle ifade etmese dahi bu haberlerle paralel bir yargılama yaptı. Yargılama sivillerin ilk yakalama anından son savunmalarının alındığı ana kadar hukuka ve hakkaniyete aykırı yürütüldü diyebiliriz.
*Tutuklulara yöneltilen suçlamalarda, emniyet aşamasında alınan ifadeler dışında somut veriler bulunuyor mu?
Yargılananlar mahkeme aşamasında işkence altında ifade verdiğini ve emniyette zorla ifade imzalattırıldığını beyan etti. İşkence yapılmadığını iddia eden tek kişi ise, kayyum sonrası HDP’li Diyarbakır ve Kayapınar belediye eşbaşkanlarının aleyhine verdiği ifade ile eşbaşkanların tutuklanmasına sebep olan kişi.
Tutukluların emniyette verdiği ifadeler işkence altında ve hukuka aykırı olarak alınmış ifadelerdir. Dosyada emniyette çekilen fotoğraflardan hazırlanmış teşhis tutanakları var. Emniyette çekilen fotoğraflarda tutukluların büyük çoğunluğunun yüzünde yaralanma ve ekimozlar var. Oysaki tutukluların ilk alıkonuldukları anda yüzlerinde herhangi bir yaralanma yoktu.
Kolluğun emniyette işkence yaptığına ilişkin Nusaybin Cumhuriyet Savcılığı’nın resen başlattığı bir işkence soruşturması var. Yargılananlar mahkeme aşamasında işkence altında ifade verdiğini ve emniyette zorla ifade imzalattırıldığını beyan etti. İşkence yapılmadığını iddia eden tek kişi ise, kayyum sonrası HDP’li Diyarbakır ve Kayapınar belediye eşbaşkanlarının aleyhine verdiği ifade ile eşbaşkanların tutuklanmasına sebep olan kişi.
Dosyaya baktığımızda yargılama tamamen işkence altında alınan bu beyanlardan oluşuyor. Tutukluların kimi fotoğrafları da dosyaya eklenmiş, ancak suçlamaları kanıtlamaya yeten fotoğraflar olmadığı açıkça görülüyor. Mahkeme heyeti, işkence altında alınan bu beyanları tutukluların reddetmesine rağmen delil olarak tutmaya devam ediyor ve bunlarla dosyayı yürütmeye çalışıyor.
*Peki sözünü ettiğiniz işkence soruşturması ne aşamada?
İşkenceye dair Nusaybin Cumhuriyet Savcılığı’nın açtığı iki soruşturma var. Ancak avukat olarak her gidişimizde dosya üzerinde bir parmak toz ile karşılaştık. Yani usulen açılmış ve takibi yapılmayan bir soruşturma. Soruşturma, Mayıs 2016 tarihinde açıldığı gibi “gizlilik” kararı alınmış. Biz 2 yıl boyunca soruşturma dosyasını inceleyemedik. Dosyaya sonradan eriştiğimizde Nusaybin Savcılığı’nın ifadelerin alındığı emniyetten görüntüleri istediğini, emniyetin görüntülerin silindiği şeklinde bir cevap verdiğini gördük.
Devletin tüm birimleri, gerek delilleri karartarak gerekse de etkili bir soruşturma yürütmeyerek, “işkence görmeme hakkını” ihlal ettiler ve etmeye devam ediyorlar. Yine emniyette alınan ifadelerin hukuka aykırı olduğu ve dosyadan çıkartılması gerektiğini her seferinde talep ettik, ancak taleplerimiz reddedildi. Sonuç olarak, onlarca klasörden oluşan Nusaybin Özyönetim dosyasında tüm delillerin toplandığı, yargılamaların tamamlandığı iddiası ile bugün cezalar verilmeye başlandı. Ancak tutukluların maruz kaldıkları işkenceye dair dosyada ise, henüz bir gelişme olmadı. Üzerinde iki parmak tozla rafta beklemeye devam ediyor.
*Kararlar çıkmaya başladı. Hukuki boyutuyla mahkeme heyetinin tavrına dair izleniminiz nedir?
Mardin 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılan bu yargılamada “işkence görmeme hakkı”, “hakkaniyete uygun yargılanma hakkı”, “masumiyet karinesi”, “aleni olarak yargılanma hakkı”, “kişi özgürlüğü ve güvenliği haklarının” tamamı ihlal edildi.
İlk alıkonuldukları andan itibaren işkence gören tutuklular, cezaevinden her geliş ve gidişlerinde kötü muamele gördü. Bazen temel ihtiyaçlarının bile karşılamalarına izin verilmedi. Duruşma salonlarına işkence yapan TEM polisleri alındı, duruşmalar çok sayıda kolluk kuvvetinin katılımı ile sürdürüldü. Ancak, ailelerin alınması için her seferinde mücadele vermek zorunda bırakıldık. 3 buçuk yılı bulan yargılamada hiçbir zaman tutuklama nedenleri somutlaştırılmadı.
17’si çocuk 70 kişinin özgürlüğüne kasteden savcılar hiçbir zaman gerekçeli bir tutuklama mütalaası yazmadı. Tefrik kararının verildiği duruşmada mahkeme başkanı avukatlara söz vermeden kararı verdi ve duruşmayı bitirdi. Nihayetinde bu hukuksuzluklar ile yargılamalar bitirildi ve ağırlaştırılmış müebbet cezaları verildi.
Ağırlaştırılmış müebbettin tahliye umudu olmayan bir ceza olması, AİHM tarafından işkence yasağının ihlali olarak değerlendirilmektedir. Somutlayacak olursak; ölünceye kadar cezaevinde kalmak anlamına gelen ağırlaştırılmış müebbet cezası sivil ölüm anlamına gelmektedir ve insan hakları metinleri ile teamüllerine aykırıdır. Mahkeme bunu biliyor olmasına rağmen bu şekilde cezalar vererek, hukuksuzluğu sürdürüyor. Mahkeme dosyayı bir an önce sonlandırmaya dönük bir tavır sergiliyor. Tutukluların mahkeme heyetine dönük tepkileri de mahkemenin adil bir yargılama yapmak yerine dosyayı bitirmeye dönük tavrından kaynaklanıyor.
*Tüm bunlarla beraber yargılama boyunca tutukluların savunmaları duruşmalara damgasını vurdu. Tutukluların savunmaları ve tutumları ile çizdikleri profili nasıl değerlendirirsiniz?
Ağırlaştırılmış müebbet cezası ile tahliye umudu elinden alınan, yani “umut hakkı”ndan yoksun bırakılan tüm tutuklular, kamusal alanda özgür ve eşit bireyler olarak yaşama umutlarından bahsettiler. Ancak cezalandırıldılar. Anayasal bir sürece ilişkin olması gereken tüm tartışmalar aslında bu yargılama esnasında yapıldı.
Özyönetim talebi, kültürel topluluğun kendisine dair ekonomik, kültürel ve siyasal süreçlerin öznesi haline gelme talebidir. Bir yönüyle özyönetim idari değil, siyasal nitelikli bir adem-i merkeziyet uygulamasıdır. Dolayısıyla mevcut anayasal düzen bağlamında kamusal alanda özgür ve eşit her bireyin bu tartışmayı yürütme talebi meşru ve haklıdır. Müebbet ceza ve işkence tehdidi altında bu fikrini ifade eden mahpuslar ciddi bir cesaret gösterdiler. Maruz kaldıkları işkence, mahkemenin vereceği başından beri tahmin edilen kararlara rağmen tutumlarından vazgeçmediler.
Özellikle kamuoyunun baskılara karşı bu kadar sessizleştiği bir iklimde bu cesareti göstermeleri çok etkileyiciydi. Yine, sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecride vurgu yapmaları ve buna karşı diğer mahpuslarla beraber açlık grevine başlamış olmaları ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve hükümetini kendi yasalarına uymaya çağırdılar. İmralı’da sayın Abdullah Öcalan nezdinde uygulanan tecrit, Türkiye Anayasası ve İnfaz Kanunu’na aykırıdır. Kürtler her alanda radikal bir demokrasi mücadelesi veriyor. Nusaybin dosyasındaki mahpuslar metrekarelere sığdırılmış yaşamlarından bizlere bu anlamda da ciddi bir mesaj verdiler. Savunmaları ve tutumları ile Kürtlerin özgürlük mücadelesinde tarihe geçecek bir tutumun ortada olduğunu söyleyebiliriz.
MA / Ahmet Kanbal