Türkiye’de mevcut iktidar iyiden iyiye geviş getirmeye başladı. Yeni sayılabilecek hiçbir hedef ortaya konulamazken temcit pilavı gibi hergün aynı şeyleri ısıtıp ısıtıp önümüze sürüyorlar ve bu durum biricik politikaları haline gelmiş durumda. Artık tehditler dışında halklara verebilecekleri bir tek vaat dahi kalmadı. İşçiye, köylüye, memura, emekliye, Kürt’e yönelik hiçbir vaatleri yok. Sermaye kesimlerinin borçlarını silmek, affetmek, ödemeyecekleri yeni krediler sunmak, bedava araziler ve vergi muhafiyetleri vb. uygulamalarla tek yaptıkları şey sermaye kesimlerini beslemek.
Tüm bunları gerçekleştirmenin yolunu ise halklara yeni vergiler, cezalar, mezarda emeklilik, zamsız maaşlar ve maaşlardan yeni kesintilerle sağladıkları aşikar. 15 yıl aradan sonra Türkiye’de yapılan tarım şurası ise köylüye vaat edecekleri hiçbir şey olmadığını ortaya koyarken yine geviş getiriyorlardı. Tarım şurasının herhalde en dikkat çekici sözü Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan’dan geldi, “Türk tarımını küresel şirketlerin kâr odaklı çarkında ezdirmeyeceğiz” dedi. Erdoğan bir gün önce ise CHP G. Başkanı K. Kılıçdaroğlu’na yönelik “Kendi ülkesini küresel sermayeye kötüleyerek yatırım gelmesini engellemek ihanetin dik alasıdır” ifadesi kafamızı karıştırıyor.
Küresel sermayenin ülkeye girmesini engellemek vatan hainliğinin dik alası olurken, tarımı aynı küresel şirketlere ezdirmeyeceğiz cümlesi anlamını tamamen yitiriyor. Küresel şirketler girdikleri ülkede emek ve doğa sömürüsü ile birlikte bir tek amacı vardır o da azami kâr elde etmek. Hiçbir şirket babasının hayrına iş yapmayacağı gibi girdikleri ülkeyi hamuduyla birlikte götürmek asıl hedefleridir.
Ancak küresel şirketlerin çarkında değil de yerel şirketlerin çarkında çiftçi ezilecekse çiftçi için değişen bir durum oluşmaz. Milli-yerli söylemleri artık ne çiftçinin ne işçinin ne de memurun ilgisini çekiyor. Çünkü bu millilik içinde kendisinin değil de sadece şirketlerin çıkarlarından söz edildiği artık daha net görülmeye başlandı. Kılıçdaroğlu’nu hainlikle suçlarken Wolkswagen’in Türkiye’de yatırım yapamayacağını belirtmiş olması dikkat çekiyor.
AKP iktidarı devletin bütçesinden 40 bin araçlık alım garantisi ile 400 milyon euroluk cömert teşviği Wolswagen’in ağzını sulandırmıştı. Ancak tüm bunlara karşın Volkswagen CEO’su Herbert Diess yaptığı yazılı açıklamada, “İnsanlar öldürüldüğü müddetçe, bir harp meydanının yanına temel atmayacağız” sözleri çok çarpıcı.
Bu sözler Wolkswagen’in ortaya koyduğu demokratik bir tepki olamaz çünkü bu varlık nedenine aykırı. İşçiler başta olmak üzere tüm Türkiye halkı umutsuzluk içinde çalışırken bir isyanın arifesinde olunması Wolkswagen’in böyle bir karar almasına neden olduğunu söylemek gerekir. Bu kararın AB’nin bir kararı olduğu savları ise bu gerçeği örtemez.
Tüm ülkede insanlar, adeta isyan noktasında yaşama tutunmaya çalıştığı bir ülkede küresel şirketin rahat bir kârlılık dönemi geçirmesi ise beklenemez. Wolkswagen örneğini Erdoğan’ın çiftçiyi küresel şirketlerin kârlılıklarına kurban etmeyeceğiz sözlerinin ne anlama gelebileceğini göstermek amacıyla verdik.
Şurada konuşan Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin kooperatifçilik ve sözleşmeli üretim modeline dönük sözleri büyük bir tezgahı açıkça gösteriyor. Pakdemirli, örgütüyle (kooperatif) sözleşme yapan çiftçilere, kooperatiflerin hasat vadeli sıfır faizli kredi sağlayacağını, girdilerini temin edeceğini ve hasat sonrası mahsuplaşma olacağını söyledi. Mevcut tarım kredi kooperatiflerinin işlevinin yeni bir şey ve bir kurtarıcı olarak sunulma çabası şaşırtıcı. Üretim sözleşmelerinin devlet kooperatifleriyle yapılacak olması şirket hakimiyetinin tüm çiftiler üzerine yayılacağına işaret ediyor. Devletin kuracağı ya da var olan devlet destekli kooperatiflere üye olma zorunluğunun getirileceğini Pakdemirli daha önce belirtmişti.
Çiftçilerin sermaye karşısında güçlerini birleştirerek haklarına sahip olmasının bir aracı olan kooperatiflere son dönemlerde Bakan Pakdemirli tarafından yapılan güzellemelerin nedeni çabuk ortaya çıkmış ve çiftçilerin kuracağı kooperatifler yerine devletin kontrolündeki kooperatiflere üye olmak zorunlu kılınacak çiftçiler kendi toprağında şirket emrinde çalışan birer işçi durumuna düşeceği anlaşılmıştı.
AKP iktidarı sonuç olarak, tarımsal üretimlerin tamamını şirketlerin yöneteceği, çiftçilerin ise sözleşmeli tarımla şirketlerin ücretli birer kölesi haline getirileceği bir sistemi hedeflerken küresel şirketler için zaten ardına kadar açık olan kapıları, tamamen yerinden sökmeye hazırlanıyor.