İktidar, 31 Mart ve 23 Haziran seçim yenilgisinin intikamını almak istercesine aralıksız bir şekilde HDP’ye saldırıyor. Belediyelere zorla el koyuyor, milletvekillerini darp ediyor, parti binalarını ablukaya alıyor, üyelerini ve yöneticilerini tutukluyor. Partinin her çeşit siyasal çalışması, ilan edilmemiş bir sıkıyönetim uygulaması ile engellenirken hemen her eylemde milletvekilleri polisin sözlü ve fiziksel saldırısıyla karşılaşıyor.
İktidarın HDP’yi hedef alan bu saldırı dalgasını sadece yaşanmış seçim yenilgisinin intikamı olarak okumak eksik kalacaktır. İktidar, kaybedilmiş bir seçimin intikamını almaktan öte olası bir erken seçimi kazanmanın hesabını yapmaktadır. 31 Mart ve 23 Haziran seçimleri bir kere daha göstermiştir ki HDP sandık aritmetiğinin kilit partisidir. HDP tabanının seçim terazisini bozma gücü vardır. İktidara seçim yenilgisini yaşatan, HDP’nin bütün gücü ve ağırlığını iktidar karşıtı güçlerden yana koymuş olmasıdır. HDP seçmeninin bu özgül siyasi ağırlığının en fazla farkında olan siyasal iktidarın kendisidir. Aynı iktidar HDP’nin destek verdiği cephenin kırılgan yapısının da farkındadır. Kendisine millet cephesi diyen İyi Parti ve CHP toplamının taban yapısının önemli bir kısmı ve parti yönetimleri Kürt karşıtlığı konusunda AKP ve MHP’den eksik kalmayan bir performans ortaya koymaktadır. İktidar HDP’ye, HDP üzerinden Kürt halkına saldırarak, HDP’nin destek verdiği cephenin dağılmasını hesaplamaktadır. Son seçimler bu cephenin bütünlüğünü koruması takdirinde iktidarın kazanma şansının olmadığını göstermiştir. Saldırı dalgası çoklu sonuçlar doğurmayı hedeflemektedir. İktidar, saldırı dalgası karşısında, HDP’nin yalnız bırakılmasının, parti yönetimi ve tabanında önemli kırılmaları tetikleyeceği ve verilen desteğin bir daha verilmeyeceği sonucunu yaratacağı varsayımındadır. İkinci olarak CHP’yi, HDP’ye kerhen de olsa destek verip vermeme ikilemi ile yüz yüze getirmeyi, hem CHP-İyi Parti diyaloğunu bitirmeyi hem de parti içinde sorun çıkarmayı hedeflemektedir. Son olarak kayyum saldırıları ve siyaset yaptırmama olgusunun, HDP tabanında sandıktan uzaklaşma eğilimini pekiştireceği beklentisi taşımaktadır. Pratik olarak bakıldığında bir taşla birden fazla kuş vurma misali, bu çoklu amaçta yol alındığı söylenebilir. Bu iddiayı pekiştiren en temel dayanaklardan birisi doğrudan HDP içerisinde başlatılan belediyelerden ve Meclis’ten çekilme tartışmasıdır.
Çekilme talebi, tabanda ve sosyal medyada belli bir ağırlık olarak yayılmaya devam etmektedir. Talebi güncel hale getiren bizzat devlet saldırısının partiyi siyaset yapamaz hale getirmeye başlaması ve neredeyse bir çıkışsızlık problemi ile yüz yüze bırakmasıdır. Talep, bu çıkışsızlığa radikal bir cevap olarak kendini ifade etmektedir. Bu haliyle bakıldığında verili kazanımları bırakarak başka bir düzleme geçmeyi öngören çekilme talebi radikal bir kopuş olarak da okunabilir. Doğal olarak talebin karşısına çıkan her fikir, statükoculukla itham edilebilir. Kabul etmek gerekir ki yaşanan saldırı dalgası karşısında ve politik taktik olarak ortaya koyulan çekilme talebi meşrudur ve tartışılmalıdır. Bu tartışma söz konusu öneriyi ortaya çıkaran koşulların tanımlanması ve taktiksel adımın söz konusu koşulların yapısı üzerinde ne gibi değişiklikler yaratacağı üzerinden yürütülmelidir. Aynı zamanda söz konusu taktiksel adımın sonrasında, hangi taktiklerle derinleştirileceği ve nasıl bir strateji ile bütünleştirileceği tartışmasını da kapsamalıdır.
Meclis’ten çekilmek iki ana amaç içerir: Birincisi ülkeyi erken seçime götürerek iktidarı düşürme amacıdır. İkincisi ise verili siyasal iktidar ve mücadele koşullarının dayatması sonucunda iktidar ve devletle yapısal bir kopuşa girmek, parlamenter mücadeleden vazgeçmek ve başka bir mücadele hattını devreye koymak anlamına gelir. HDP’nin tek başına Meclis’ten çekilmesinin bir iktidar değişikliği yaratmayacağı ve erken seçime yol açmayacağı bilinmektedir. Mesele böyle konulduğunda söz konusu çekilme taktiğini önerenlerin, doğal bir şekilde daha radikal bir dizi taktiksel adımı da öngördüğü ve bu öngörülere yaslanan bir stratejiye sahip olduğu söylenebilir. Kabaca bakıldığında Meclis’ten çekilme önermesi çok büyük kitlesel halk hareketlerinin yaşandığı bir çeşit ikili iktidar dönemine tekabül etmiyorsa doğrudan devleti karşısına alan bir mücadele dönemini öngörüyor demektir. Bu taktiğin kendisi, bu nedenle kaçınılmaz olarak parlamenter mücadelenin ve sandığın tamamen işlemez hale geldiği tespitine yaslanmalıdır. Doğal olarak sonrasına dair mücadele hattını da içinde barındırmalıdır. Sözün özü, kayyum atanan bütün belediyeler ve ülke çapında halkın devletle kurduğu bütün ilişkilerin askıya alınması, esnafın vergi ve harç vermekten vazgeçmesi, çocukların okullardan alınması, genel greve gidilmesi yani topyekûn direnişe geçilmesi çağrısı yapılmalıdır. Meclis’ten çekilmek ancak devrimci bir kopuş öngörüsüne yaslanıyorsa anlamlı olacaktır. Ve desteklenmelidir.
Verili sistemi topyekûn reddetmeyen, halk kitlelerine yönelik, ister sivil itaatsizlik isterse ayaklanma boyutunda bir çağrıyı içermeyen herhangi bir çekilme adımı, siyasal iktidarın değirmenine su taşımaktan başka bir anlam taşımayacaktır. HDP’nin aradan çekilmesi sarayı güçlü kılacaktır.