1 FİLM 1 YÖNETMEN
Çeviri: Tolga Er
Andrey Zvyagintsev’in yönetmenliğini yaptığı Cannes’dan En İyi Senaryo Ödülü ile dönen Leviathan, Vladimir Putin Rusya’sına meydan okuyan bir hiciv olarak görülüyor
Senarist ve yönetmen Andrey Zvyagintsev’in Cannes’dan En İyi Senaryo Ödülü ile döndüğü ve Rusya’nın Oscar Ödülleri için En İyi Yabancı Film Dalı’nda aday gösterdiği “Leviathan”, son yıllarda Rusya’dan çıkan en önemli ve etkili filmlerden biridir.
Hikâyesi her alana nüfuz eden siyasi yolsuzluğu yansıttığından film, Vladimir Putin Rusya’sına meydan okuyan bir hiciv olarak görülür ve gerçekten de bu yönüyle oldukça etkileyicidir. Ancak yönetmen Zvyagintsev’in (Roman Madyanov) filminin baş döndürücü açılışı, filmin siyasi alegoriden öte sanatsal bir vizyonu ortaya koyduğunun kanıtıdır.
Edebi ve dini metinlerden günümüze uyarlamaların yer aldığı film, küçük bir kasabada araba tamircisi olan Kolya’nın (Alexey Serebryakov) arazisini, kasabada kendi iktidarını tanımlamış olan Belediye Başkanı Vadim tarafından hukuku kullanarak elde edişini ve Kolya’nın bu süreçteki mücadelesini ele alır.
Yönetmenin “Leviathan” filmi, Eyüp Kitabı’na da atıfta bulunarak nihayetsiz insan ızdırabının yanı sıra metafiziksel sorulara değinirken, Hobbes’in, insanların güvenlik için otoriter rejime teslim olduğunu savunan özgürlükler perspektifine işaret eder.
Tarihe dair, felsefi ve siyasi düşüncelere bağlı mitsel ve İncil’e atıfta bulunan yakarmalar, Zvyagintsev sinemasında dramanın çok katmanlı anlamlarla ettiği mücadelede temellendiğini gösterir. Dramaları oldukça basit olmasına ve duyguyu izleyiciye doğrudan taşımasına rağmen her birinin özünde düşünme arzusu uyandıran gizem ve belirsizlik bulunur.
İnsana karşı devlet
Aşağıda okuyacağınız söyleşide ise yönetmen Andrey Zvyagintsev, filmin verdiği siyasi mesaja değiniyor ve usta yönetmen Andrey Tarkovski ile kıyaslanmasını değerlendiriyor.
Rusya’nın günümüzdeki siyasi durumuyla ilgili konuşursak… Film siyasi olmayı mı amaçlıyordu?
ABD’deyken bana, 2004 yılında küçük bir işi olan, işini kaybeden, deliren, bazı resmi binalara hasar veren ve sonra biraz isyan ortaya koyan Marvin John Heemeyer adındaki bir adamın hikâyesi anlatılmıştı. İsmi Killdozer, isterseniz internette aratabilirsiniz. Aslında filmimin başlangıcı bu, senaryo üzerinde böyle çalışmaya başladım. Hikâye bana 2008 yılında anlatıldı. Altı yıl boyunca üzerinde çalıştım ve sonunda bu sonuca ulaştım.
Benim için bu film “İnsan’a karşı Devlet” hakkında. Hikâye bana 2008 yılında anlatıldığı için film, belli bir siyasi sistem hakkında değil ve herhangi bir ülke hakkında olabilir. (O olay) İnsanın devlete meydan okumasıdır. Herhangi bir sistem “için” veya sisteme “karşı” olarak takdir edilmek istemiyorum. Filmin, herhangi bir yerde yaşanabilecek bir gerçekliğe sanatsal bir yaklaşım olduğunu düşünmeyi tercih ediyorum. Gerçekten de filmimin siyasiden ziyade sanatsal bir film olarak algılandığını umuyorum. Günümüzde insanlar artık çok eleştirisel, ancak herkes biliyor, herkes televizyon ve haber izliyor. Avrupa ve Rusya arasında bir ayrılık vardı ve bu yüzden “Maidan” veya “Kızıl Ordu” gibi filmler var. Bu bir gerçeklik, filmlerde ortaya çıkıyor. Rusya için de kolay değil, çünkü şu an aynı zamanda bir gelecek kurmak zorunda olduğunuz bir an. Avrupa’nın yaptırımlarla devam etmesi halinde Rusya kendisini dışarıya kapayacak, gerçekten kapalı bir ülke olacak ve Rusya’nın içindeki Avrupa karşıtı duygular büyüyecek. Dünyanın gerçekten geri kalanından kopartıldığımız o Soğuk Savaş yıllarına geri dönmek çok üzücü olur.
Filminizde Rusya’yı sunuş biçiminize gelelim. Neden özellikle Putin’in portresi filmde bu kadar belirgindi?
Aslına bakarsınız orası gerçekten de Belediye Başkanı Oleny Gorks’un ofisi. Portre sahiden de odadaydı. O, Putin’in çok daha genç halinden, 2003 yılından bir portresi. Orada olması gerekiyordu, çünkü her belediye başkanının ofisinde başkanın fotoğrafı bulunur. Bu bir gerçeklik. Herhangi bir büyük iktidarın temsilcisi durumundaki herhangi bir ofiste bu tür bir iktidar temsiliyeti bulunur. Bu portreyi kaldırmak tuhaf olur. O, oraya ait. O portreyle bir şey yapmaya çalışmadım, sadece odadaydı ve ben de onu odada bıraktım. Portreler, iktidarı temsil eder, filmde devamlı bunu tekrarlıyorlar. Ceketin üzerinde, onları iktidara sadık tutan, üzerinde “Birleşik Rusya” ifadelerinin yer aldığı küçük bir yazı bulunuyor. Sizi temin edebilirim ki Putin filmi gördüyse, bu onun için tuhaf olmamıştır.
Filmde votkaya izin verildi mi?
(Gülüyor) İyi soru! Oyuncuların sarhoş olduğu sahneleri çekmenin en zoru olacağının farkına vardım. Şöyle düşündüm: “Nasıl bunu yaparım ve aslına bağlı kalabilirim?” O yüzden oyunculara şunu önerdim: “Eğer durumu kontrol altında tutup işinizi yapabileceğinizi düşünüyorsunuz deneyebilirsiniz (ve votka içebilirsiniz). Ve yolunda gitmeyen bir şey olursa tekrar çekebiliriz. Yani kısacası o sahnelerde hepsi biraz sarhoştu. Bir kişi dışında: Belediye Başkanı. Tamamıyla alkolsüzdü. Yalnızca yeteneği vardı.
Hem Rusya’da hem de dünya genelinde çoğunlukla en büyük sinemacılardan Andrey Tarkovski ile kıyaslanıyorsunuz. Bu kıyaslama hakkında ne hissediyorsunuz? Bunu büyük bir onur olarak mı görüyorsunuz, yoksa gereksiz bir baskı yarattığını mı düşünüyorsunuz?
Tarkovski hakkında öyle ya da böyle bir şey dediğimi hatırlamıyorum. Tarkovsky, Rus film yönetmenlerinin tamamı üzerinde belli bir baskı oluşturuyor. Kimisi bu baskıdan kaçmaya, kimisi de onun yaptıklarını tekrar etmeye çabalıyor. Ancak benim hayatımı altüst eden o değildi. Adını “Andrey Rubley” koyduğu bir filmiydi ve izlediğimde tamamıyla değiştim. Sinemaya aşık olduğumu, sözlü olarak dile getirilemeyecek veya anlaşılmayacak birçok düşüncenin sinemanın dili aracılığıyla iletilebileceğinin farkına vardım. Benim sinemaya duyduğum tutku buradan geliyor.
Bu yazıda, Rogert Ebert’in yazısından yararlanılmış ve yönetmen Andrey Zvyagintsev’in Cannes Film Festivali’nde verdiği röportajın bir bölümü Türkçeleştirilmiştir.