Yüzyıllardır, bu kadim topraklarda, kirvelik bağı ile baht düğümü atılır, aileler, inançlar, halklar arasına. Toplumsal birlik harcıdır bu. Dil, din farklılığı kalkar; mutlulukta, tasada bir olur insanlar. Êzidiler ve Aleviler çok daha yürekten bağlıdır bu geleneğe. 1918 deki ferman zamanında Êzidî Simoyê Haco`nun, Müslüman Kirvesi Ehmedê Qaso`nun ailesi için ölümü göze alması, şimdilerde dahi Digor’da anlatılır. Olayın yaşandığı dönem de Digor’un şimdiki yerlileri, bugünkü Ermenistan topraklarında yaşamaktadırlar.
Elegez dağının düzündeki Uzunkent köyünde yükselen alevler, yıldızsız gecenin zifiri karanlığını yarar. Silah sesleri, insan çığlıkları ve köpek havlamaları, komşu Karakule köyünün yüreğini yakar, köye korku salar. Analar küçük çocuklarının kulaklarını elleri ile kapatıp, korkmasınlar diye başlarını göğüslerine bastırırlar. ‘Karo’nun’ onlara yaptığı zulmü kendilerine yapmayacağını bilmelerine rağmen, kâbus gecenin dehşetine gözyaşı dökerler. Zulmün ve gözyaşının rengi aynıdır; Karo’dan geri kalmayan Teyo’nun, kendi canlarına yaptıklarının acısı daha tazedir.
Kıyamet gecesinden bir gün önce, Karo’nun Uzunkent köyüne saldıracağı planından haberdar olan Sımoyê Haco, Karakule’den kirvesi Ehmedê Qaso’nun köyüne gidip haberi ulaştırır; köyü terk etmelerini, aksi halde Ezidilerin Kars`ın köylerinde yaşadıklarının aynısını yaşaya bileceklerini söyler. Vicdani sorumluluğunu yerine getirmesine rağmen, günahkâr gecede, canı ağzında kirvesinin köyünden, belki de evinden yükselen çığlıklar ve sesler, canından can alır ama gitmeye cüret edemez. Karo’ya dur diyemez. Giderse bedelinin tüm ailesinin canına mal olacağını bilir.
Tan yeri ağarınca; alev ayazı, çığlık sesleri ve köpek havlamaları kesilir. İnce, beyaz dumanlar bilmeyene hayat belirtisi gibi gelir. Ama geceki vahşetten hayata yol çıkmaz. Ocaklar tütmez, kül olur.
Güneş aydınlatan rahmeti ile gecenin zulmüne perde çekince, Simoyê Haco köyün başındaki tepeye sabah duasına çıkar, el açıp ‘Ya Şems, sen mazlumları bu zulümden koru, bizi de beraber, zalime fırsat verme, kirvelerimi merhametinden esirgeme’ der.
Yüreği rahat etmez, dua ile yetinmez. Atına atlayıp zulüm kokan köye, kirvelerini teselliye gider. Yüreği şahitliğine dayanmaz; Kirvesinin kardeşi Mıstoyê Qaso’nun ve çocuklarının cansız bedenlerini görünce, gözyaşlarına hakim olamaz. Kirvesi Ehmedê Qaso’yu cenazeler arasında görmediğine şükür ettiğinde, kulağına çalınan inleme sesine dönünce, kucağında sekiz aylık bebeğinin cansız bedeni ile kanlar içinde kirvesinin eşi Başê’yi görür. Kucağındaki bebeği alıp, amcası Mısto’nun kucağına bırakır. Şok geçirdiğinden hazin bakışlarla kendisine bakan Başê’yi atına atıp, Pozbır mıntıkasındaki mağaraya götürür. Su getirip elini yüzünü yıkar. Başê biraz kendine gelir gibi olur; sırtından yaralanmıştır ve çok kan kaybetmiştir. Yaranın pansumanını evdeki eşine bırakır. Köye gitmek için geceyi bekler. Onu götürdüğünü kimsenin görmesini istemez, özelliklede gelininin. Kösesöğüt köyünde Teyo beyin adamlarınca öldürülen iki kardeşinin yası kırkını çıkarmamıştır. Gelinin, kirvesinin eşine bahtsızlık yapmasını istemez, bu utancı kaldıramaz.
Gece olup köy uykuya dalınca, bir hırsız gibi kendi evine dalar. Eşi, kirvesi Başê’yi o halde görünce, beddua edip, ağıt yakar. Sımo, eşine kızar, gelinin görmemesi, duymamasını tembihler ve gözetleme için dışarıya çıkar. Eşi, sıcak su getirip, Başê’nin yarasını açar; sağ kürek kemiğinin üzerinden bir elin girebileceği kadar yarılmıştır sırtı. Yara derindir ve yaranın ağzındaki kanlar pıhtılaşmıştır; bu yara ile nasıl yaşadığına şaşırır. Yarayı temizleyip sardıktan sonra, bir tas çorba içirtir.
Yüklüğün arkasında yer yaparlar. Gündüzleri orada saklayıp, geceleri tedavisini yaparlar. Başê kırk beş günde anca iyileşir. Sımo katliam gecesinden sonra, sınırın her iki yakasında da kirvesi Ehmedê Qaso’nun izini sürer. Üç ay sonra Ehmed’in Digor’da, Ermenilerden boşalan Nexşan köyüne yerleştiğini öğrenir ve yine bir gece yarısı Başê’yi alıp, sınırı geçerek atını Baceli köyünden kirvesi Ehmed’in yakını, Bekoyê Evdo’nun kapısına sürer. Yüreği rahata kavuşur, Besê aileye kavuşacaktır. Misafirliğini kısa tutar, gece hükmünü yetirmeden Elegeze geri döner.
Başê’nin sağ ve Baceliye vardığı haberini alan aile, katliam gecesinin yasını bir anlığına unutur; çoluklu, çocuklu Nexşan’dan Baceli’ye dökülüp, sevinç gözyaşı dökerler
Haco ve Qaso ailelerinin şimdiki kuşak gençleri, yüz yıl sonra sınırları kaldırmışlar, bu kirvelik bağına yeniden sarılıp, yenilemişler.