SGDF’nin düzenlediği ‘Özgür Basın’ başlıklı panele Gazetemiz yazarı Ender Öndeş, Ali Ergin Demirhan ve Gazeteci Semiha Şahin katıldı
Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF), Kadıköy’de bulunan Bilim Eğitim Estetik Kültür Sanat Araştırmaları Vakfı’nda (BEKSAV) “Özgür Basın” başlıklı panel gerçekleştirdi. Gazetemiz yazarları Ali Ergin Demirhan, Ender Öndeş ve Atılım Gazetesi’nden Semiha Şahin’in konuşmacı olarak katıldığı panele, SGDF üyeleri ve çok sayıda kişi katıldı.
Gazeteci taraftır
Panelde ilk sözü Ali Ergin Demirhan, objektif gazetecilik üzerine bir konuşma yaptı. Gazeteciliğin objektifliğin yanında taraf olmak zorunda olduğunu ifade eden Demirhan, “İnsanların ülkeye dair gerçekleri bildiğini düşünmüyorum. Mesele hendek kuşatmaları zamanında bir aile yemek yerken eve giren bir top mermisi bir aileyi yok etmişti. Bunu haber yapıp geniş bir topluluğa aktarabildiğimizde savaşın haksızlığını bizim dışımızdaki insanlara aktarabiliriz” dedi.
Muhalif Basın
İnsanların ana akım medyadan doğru haber alamayacaklarının farkında olduğunun altını çizen Demirhan, “Özellikle Gezi eylemlerinden sonrası ana akımın tarafsızlık tahtının sarsıldığını gördük. Yine aynı dönemde yurttaş gazeteciliğinin ortaya çıkması ile birlikte halkın ilgisi muhalif basına doğru kaydı” diye konuştu. Muhalif basında özellikle KHK ile kapatılan Dicle Haber Ajansı’nın (DİHA) baskı altına alındığını ifade eden Demirhan, “DİHA’nın bu kadar baskı altına alınması sadece Kürt basını olduğundan kaynaklı değil. DİHA kimsenin yapmadığı haberleri yaptığı için baskı altındaydı. Özellikle mülteci kamplarındaki rezilliklerin lanse edilmesi mülki amirlikleri rahatsız etti ve bu haberi yapan muhabirleri tutuklandı” diye belirtti.
“Özgür Basın Geleneği” adlı sunum yapan Atılım Gazetesi Editörü Semiha Şahin de 40 yıllık geçmişe bakıldığında basın geleneğinin can bedel sürdürüldüğünü belirterek, “Zeynel Yeşil, Musa Anter ve Hrant Dink’i anmak istiyorum” dedi.
Bir direniş hikayesi
Özgür basını bir direniş mevziisi olarak tarif eden Şahin, “1994’de Özgür Ülke Gazetesi’nin bombalanması bir milattı” dedi. Şahin, “8 bina bombalandı. Ersin Yıldız yaşamını yitirirken binlerce insan yaralandı. Devlet bir gazeteyi ‘toptan yok etme’ anlayışı güttü. Binalar yıkıldı ama devrimci basının her kurumu büroları açarak devletin saldırılara karşı bir direniş geleneği oluşturdu. Kararnamelerle birlikte gazetenizin sayfalarında Kürt, Kürdistan sözcükleri valilik kararıyla sansürleniyor ve hatta matbaadan direk alıkonuluyor. Kürdistan’da gazeteciler Hizbullah ve devlet tarafından katlediliyordu. Şimdi çantasında sosyalist gazete bulundurduğu için bile insanlar gözaltına alınabiliyor” diye ifade etti.
Kayyumlar
2011’deki KCK operasyonlarıyla özgür basın mensubu yüzlerce kişinin gözaltına alınıp tutuklandığına dikkat çeken Şahin devamla şöyle konuştu: “Rejimin izlediği savaş konseptiyle yaşanılanların doğrudan ilişkisi vardı. IŞİD’in bombalı saldırılarından sonra 24 Temmuz’daki Kürdistan’daki savaşla birlikte yüzlerce internet sitesine erişim engeli getirildi. Bir yıl sonra yayınları toplatmaya gerek kalmadan binalara el konuldu ve basın kurumlarına ‘kayyum’ atandı.”
‘Fotoğraflar TSK’den’
Yeni Yaşam yazarı Ender Öndeş ise, medyadaki milliyetçiliğin hiç olmadığı kadar çirkinleştiğini belirtti. Ana akım medyanın Kuzey ve Doğu Suriye saldırılarına dair tutumuna değinen Öndeş, “Hem Akşam hem Cumhuriyet gazetesinde Rojavalı çocuklar ile top oynayan askerlerin fotoğrafı vardı. O fotoğrafları gazetelerin muhabirleri mi çekmiş, tabi ki hayır. O fotoğraf doğrudan TSK’dan geliyor” dedi.
Talimatla çalışıyorlar
Bu örneklerin yeni olmadığını söyleyen Öndeş, “Dünya askerlik tarihinin en büyük skandalı, 90 bin askerin Sarıkamış’ta donarak ölmesidir. Fakat, aynı günlerde İstanbul basını ‘ordumuz düşmana kahredici darbeler vuruyor’ başlıkları ile çıkıyordu. Aynı olayı biz Roboski katliamında da yaşadık. Bir dönem bizimle çalışan ve şimdi CNN’de çalışan bir arkadaşımız Roboski katliamının yaşandığı gün yayın yönetmenine bu haberi ne yapacağını soruyor. Yayın yönetmeni ona sus işareti yaparak yukarıdan telefon beklediğini söylüyor. Yüksek yerlerden haberi verebilirsiniz ya da şu şekilde verebilirsiniz talimatını bekliyorlar. Eğer Roboskililer ve özgür basın çalışanları o gün oraya gitmeseler çok başka bir Roboski haberi ile karşı karşıya kalabilirdik” ifadelerini kullandı.
‘Akıntıya karşı duruyoruz’
Gazetecilerin korku ve birbirinin hatalarını görmezden gelme üzerine hareket ettiğini söyleyen Öndeş, “Toplamda hepsine birden baktığımızda, toplumda var olan sınıfsal ve politik ayrımların gazetecilikte de karşılığı ortaya çıkıyor. Burada özgür basının gerçekten tarafsız ve gerçeği vermekteki rolü önemli hale geliyor” diye belirtti. “Konu sadece milliyetçilik gibi ideolojik bir akım olarak tanımlamanın ötesinde” diyen Öndeş, devlete toz konduramayan geniş bir kitle olduğunu ve bu özgür basının bu akıntıya karşı durmak zorunda olduğunu belirtti.
Panel soru cevap bölümünün ardından son buldu.