Bugün 2011 Ekimi’nde yazdığım bir yazıya yer veriyorum yeniden:
Cumartesi günü (ekim 2011) oğlumdan ilk mahpushane mektubunu aldım. “30 yıl… önce Ayşe’nin ziyaretine geldiğim Metris’ten selamlar” diye başlıyor mektubuna. O zaman 6 yaşındaydı Deniz. Sinan ise 4… [O yaşlarda ben 6-7 Eylül vahşetine tanık olmuştum. 2 yıl sonra yeniden Kıbrıs Mitingleri gündeme gelince, evimizin arkasındaki spor sahasına askerler kamp kurmuştu, yeni bir olay yaşanmasın diye.]
Ayşe’nin 30 küsür yıl önceki tutuklanma gerekçesi: Doç. Dr. Mete Tunçay’ın “Eski Sol Üzerine Yeni Bilgiler” kitabını sıkıyönetimce yasaklanmasından sonra, sıkıyönetime teslim etmemek.
Çocukların hayali, dışarıdan tünel kazıp Ayşe’yi konulduğu Metris’ten kurtarmaktı.
Metris o zamanlar “askeri” cezaevi idi, şimdi ise “sivil”.
Demek ki, DGM’nin kapanması gibi bu da yalnızca bir tabela değişikliği…
1980 sonrası cezaevi karşısındaki kahvehanede oturur, birbirleriyle tanışırdı siyasal tutsak aileleri.
Tayhaniler, Çağlayanlar, Açanlar, Çekmeciler, Şensoylar, Mücekler, Sarptunalılar, Fırtınalar, Nazariler ve diğerleri….
90’larda, Kürt aileleri ile tanıştık. Sağnıçlar, Tepeler ve diğerleri…
Bir iki gün içinde İstanbul’da (ekim 2011) tutuklananlar F-Tipi Tecrit cezaevlerine dağıtılacaklarmış.
Oralarla da ailevi olarak tanışacağız sonunda.
Evimize ilk asker baskını Orta 1 talebesi iken olmuştu. Harbiye talebeleri ile genç teğmenlerdi gelenler. Tarih 27 Mayıs 1960. DP mebusu olan ablamın eşi, Kızılay başkanı Rıza Çerçel’i arıyorlardı. Neyse ki sağlık nedeniyle yurtdışındaydı. Az insan ölmedi Yassıada’da. İmralı adasında da idam sehpası kuruldu. (Yeniden tartışılmakta).
Babam en verimli yaşında resen emekli edildi. Çok yaşamadı, daha sonra.
Amcam havacı Zeki Zarakol, o “ihtilal” heyecanı arasında, 49 yaşında kalpten gidiverdi.
Sonuç olarak, Türkiye’deki her darbe, her altüstlük dönemini bilfiil hissettim.
1971 yazı, Sansaryan’ın çift hilalli kapılı 1. Şubesinde 15 gün sorgu. Maltepe 2. Zırhlı Tugayında zorunlu tatil. Şadi Alkılıç torba davası. Kim yoktu ki. Mahirler kaçmadan bir hafta önce toplu tahliye.
12 Mart darbesinden sonra, 72 Nisan’ında bu kez beni almak için evi basmıştı, polis ve asker birlikte: Dev-Genç operasyonu… Davutpaşa’da aldık Kızıldere katliamının haberini. Buz kestik.
Sonra ANT ve Partizan dergisinden dolayı gelen mahkumiyetler…
Selimiye Zindanı Bodrum özel tecrit bölümü.
Doktoram yarım kaldı, iki kez…
Şimdi Deniz de aynı şekilde doktorasını yarım bırakacak diye endişe ediyorum.
1979’de hocam Tütengil’i faşistler vurunca o defteri kapattım, gazeteciliğe başladım yeniden. Ayşe’nin 81’deki Metris seferinden sonra, DEMOKRAT gazetesini çıkaran BASSAN şirketinin yönetiminde olduğum için 1982’de ben gözaltına alındım. Arslan Başer Kafaoğlu, Emil Galip Sandalcı ile birlikte. (36 aydın üstlenmiştik gazete ve şirketin tüm yasal sorumluluğunu).
Bizden gazetede çalışan “devrimcilerin” kellesini istediler. Hiçbirini vermedik. Gayrettepe, Selimiye 3 hafta gözaltı. 8 yıl sonra beraat ile biten dava. 1971-1991 arası 20 yıl yurtdışı yasağı.
Ayşe, Deniz ile birlikte bana eşya bırakırlardı, Gayrettepe’de siyasi şubeye. O zaman 7 yaşındaydı.
Sonuç olarak, her dalga ailemize dokundu. Ayşe 1984’te yeniden gözaltı yaşadı. Yöneticisi olduğu Cemmay Dağıtımda “devrimci” gençlere iş verdiği için. 40 gün kaldı sorguda. Hiçbirini vermedi. (Sonra hepsi kendi şirketlerini kurdular. “Devrimcilik” te olmasa da, iş hayatında başarılı oldular.)
90’lı yılları zaten mahkeme ve hapishane kapılarında geçirdik.
1997’de bütün Parti yöneticilerine tutuklama kararı çıkarıldı, Ayşe de aralarında: Susurluk olayını izleyen, post modern darbe günleri…
Çocukların başı ise, Üniversite Öğrenci Derneği yöneticisi oldukları için dertteydi.
2000’le birlikte, cezaevi kıyımları yaşanırken, Ayşe kamuoyunun duyarsızlığından dolayı öfkeleniyordu.
2002 başında Ayşe’yi yitirdiğimizde, Deniz, Ayşe’nin mezarı başında yaptığı konuşmadan dolayı gözaltına alınıyordu. Tam 40’ıncı günde…
Belge Yayınları, tabulara, nefret söylemine, resmi tarihe karşı yazılar yayınlamaya devam ediyor, bütün baskılara karşın, 12 Eylül’den bu yana bitmek bilmeyen.
Artık ailecek, Edirne, Silivri, Tekirdağ, Hasdal Cezaevleri ile tanışacağız.
Bakalım piyangodan hangisi çıkacak.
Ailelerimiz tanışacak, her darbeden, her altüstlükten, her otoriterleşmeden sonra olduğu gibi.
Selam olsun doğrulara, hakikatten yana olanlara.
Selam olsun susmayanlara.
*(12.10.2011 GÜNDEM GAZETESİ)
**(Bu yazıdan 16 gün sonra 28.10.2011’de gözaltına alındım, Metris transitinden sonra Kandıra’ya geçtim. Nisan 2012’de serbest bırakıldım. Tutuklayanlar, yargılayanlar şimdi hapiste. Ve 6 yıldır devam eden bu davadan şimdi bana yine yakalama vermiş “yeni” üyeler)