Türkiye tarihi itibariyle kitaplarla hep sorun yaşamış bir ülke oldu. Özgür düşünceye pranga vurmak hiç eksik olmadı. Yapılan araştırmalara göre: son yıllarda cezaevlerine girememiş kitapların çeşitliliği değme kütüphanelere taş çıkaracak nitelikte. “Küçük Prens’ten Robinson Crusoe’ya, Toprağın Şarkısı’ndan Vakayiname’ye, Seher’den Sefiller’e, Türkçe Sözlük’e birçok kitabın cezaevlerine girmesine izin verilmedi. Kiminin bir gerekçesi bile yok, kimi “şifreli ve kontrolsüz haberleşme” ihtimali doğurabilir diye, kimi kurum güvenliğini tehlikeye düşürebileceği sebebiyle cezaevlerine alınmıyor. Bazen tutuklu yazarının kendi kitabına erişimine bile izin verilmiyor.” Kimi zaman hazin, kimi zaman trajik, kimi zaman da komik yasaklanma hikayeleri vardır.
***
Bir dönem yasaklı kitaplar listesinde yer alan bazı kitaplar bugün dağıtımı ve barındırılması serbest hale getirilip yeni baskılarına izin verildiyse de birçok kitap hala yasaklı kitaplar listesinde yer almaya devam etmektedir. Her defasında artık kitap yasağı kalmadı deniyor ama yasaklar devam ediyor. Son olarak (öyle diyelim belki son olur) kısa bir süre önce Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi eski Eşbaşkanı Gültan Kışanak, Kandıra Cezaevi’nden gönderdiği mektupta, cezaevi yönetiminin kendilerine gönderilen kitapları ve Yeni Yaşam gazetesini kendilerine verilmediğini belirterek yaşadıkları hak ihlallerine değiniyordu. Kışanak, “Cezaevi Gözlem Kurulu, dışarıdan kargo ile gönderilen ya da ziyaretçilerimizin yatırdığı hiçbir kitap ve dergiyi (süreli-süresiz) artık vermeme kararı aldı. Bu durumda sadece ücretini cezaevi emanet para hesabında bulunan paramızdan ödemek koşuluyla, cezaevi idaresi aracılığıyla kitap-dergi alabileceğiz” diyordu.
Siyasi nedenlerle cezaevlerinde bulunan hükümlü ve tutukluların karşılaştığı antidemokratik uygulamaların azlığı ya da çokluğu genellikle dışarıda olan bitene bağlı olarak, ülkedeki siyasi konjonktürle doğru orantılı olarak yaşanır. Siyasi iklim sertleştikçe dışarıdakiyle birlikte içerde de keyfi uygulamalar artar. En yaygın keyfiliklerden biri de dışarıdan gönderilen bazı kitapların kimi cezaevlerinde içeriye alınmıyor olması. Böyle bir uygulamanın olmaması gerektiğine dair mahkeme kararları olmasına rağmen Kışanak örneğinde olduğu gibi keyfi uygulamalar sürüyor.
***
İnternet yayınları ve gazeteciliği üzerindeki sansür ve engellemeler de devam ediyor. Hatta herhangi bir yasağı olmayan basılı olarak yayın hayatına devam etmekte olan birçok gazetenin internet üzerinden sitelerine ulaşılamıyor. Hatırlayalım bir an; bir dönemin İçişleri Bakanı, “Terör örgütünü, yaptığı resmin tuvaline, yazdığı makalesine, fıkra ve şiirlerine, sanatına yansıtarak destek verenler de var” diyerek “terörle mücadele”ye “kitap ve resimle mücadele”yi de eklemişti. Meclis’te bir önerge üzerine ilgili bakanlığın açıklamasına göre, Türkiye’de 1952’den beri hakkında toplatma, yasaklama ve yayın durdurma kararı verilen 22 bin 601 yayın varmış. Bu listedeki kitaplardan bazılarının toplatma ya da yasaklama kararının yine mahkemelerce kaldırıldığı halde, resmi listenin güncellenmediğini, bu nedenle bakanlıktaki “yasak kitap” listesinin çok kabarık olduğu söyleniyor. Dahası kitapçılarda yasal şekilde satılan bazı kitaplar ise ev baskınlarında bulunduğunda, delil olarak iddianamelere giriyor. Yasakların ve kısıtlamaların bir türlü sonu gelmiyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvuruda Türkiye’nin en fazla başvuran ülkelerin başında yer alması en önemli hak ihlallerinin düşünce ve ifâde özgürlüğünün kullanılmasına yönelik olarak gerçekleşmesi, bunun en bariz göstergesi.